Son dakıka

14 Haz 2008

Türbanlı Kız, Kemalist Başöğretmen'e karşı!


Perihan Mağden / Radikal

Türbanlı Kız, Kemalist Başöğretmen'e karşı!

Türban takmaya özgürlük tanıyan değişiklik, Yüce Yargımız tarafından ESSAHTAN bozularak YOK EDİLDİ ya.

Onca yıl süren mücadelenin ardından türbanlarını takarak üniversiteye gidebilme İnsanlık Hakkı'na kavuşmuş olan kızlarımız, geçen cuma günü de türbanlarını takarak gitmişlerdi üniversiteye. Van Üniversitesi'ne.

Kapıda kızlarımıza Yüce Anayasa Mahkememiz'in 2'ye 9 üye kararıyla alınmış kararı tebliğ edildi: 'Yassah!' çekildi!

Türbanlı Kızlardan Biri, ağlama krizine girdi. Arkadaşları koluna girip sakince, çayır çimen bir yere götürdüler. Kız hıçkıra hıçkıra ağlıyor. İnanılmaz bir haksızlığa maruz bırakılan kız çocuğu hıçkırıklarıyla.

Benim gözlerim yaşardı. Tüylerim diken diken oldu. Ağladım ağlayacağım. Zira ben nankör biriyim Sn. Dinleyicilerim. Bu kızlardan nefret etmek yerine, "Cumhuriyet kazanımlarımıza nasıl arkanı çevirirsin, seni gidi Cahil Kız! Seni gidiş baş açma özgürlüğünün/saç salma hürriyetinin kadrini kıymetini bilmeyen Densiz!" diye bağırarak bu kızları İkna Odaları'na (akılları başlarına gelinceye kadar: gerekirse on yıllarca) kapatmayı istemek yerine- Türbanlı Kızlar türbanlarıyla üniversitede okumak gibi bir insanlık hakkından mahrum bırakıldılar diye, onca yılın akabinde onlara en nihayet tanınmış bu kadarcık bir hak ellerinden alındı diye, en çok da başlarını açacaklar diye ağlıyorlar diye- benim de ağlamam geliyor. Dayanamıyorum.

Sanırım; buna benim düşük Kemalist Katsayım, içimde tam geliştirilememiş İdeolog Öğretmenanım, kazanımlarımıza sahip çıkma güdüsünden nasipsizlik gibi eksiklerimin yanı sıra; bu kızlara aynen kendi kızım ağlarsa ne hissedersem öyle hislerle yaklaşmam- Yani: zayıflık, basiretsizlik, şuur yoksunluğu gibi maalesef, maalesef 'özelliklerim' neden olmakta.

Sonra o Ağlayan Türbanlı Kız 'Erkekler nerde?' diye yerindi. 'Erkekler nerde?'

Erkekler aldılar (anlaşılan) anında mesajı. Yarım saat içinde başını erkeklerin çektiği bir yürüyüş alayı, rektörü protesto ediyordu pankartlı mankartlı.

Ben 'Erkekler nerde?' diye sorduğu için Türbanlı Kız'dan, semtlerini koruma bilinciyle hiçbir eyleme imza atmadıkları için Beşiktaş Çarşı'dan, yalnızca mizaha ve ciciliklere sıvandıkları için Genç Siviller'den, kendilerini militarizm batağından kurtarmaya dair bir irade sergileyemedikleri için Kürt Hareketi'nden-

Bende bir özdeşleşme/hissiyatlanma/aidiyet/sahip çıkma vs. vs. yaratan her nevi durumdan bir laf, bir eylem, bir süreklilik, bir eksiklik, bitmeyen bir,bir,bir nedenle anında soğuyup uzaklaşma hastalığıyla varoluyor olsam da-

Ağlarken hüngür hüngür, 'Erkekler nerde?' diye sahip çıkılmayı (erkeklerince) beklemeden önce, arkadaşlarının kollarında ağlarken gözlerimi dolduran Türbanlı Kız'ı günlerce ve gecelerce düşünmeden edemez oldum.

Hayır! 'Ben neden böyleyim?' diye değil. (Onu romanlarımda düşünüyorum.) Bu Kemalistler niye böyle? Diye.

Zira içimdeki korumacı/kollamacı/kızının haksızlığa uğratılmasına dayanamayan anneci yanı uyandırdı Türbanlı Kız. "Kemalistler niye duymaz bu acıyı içlerinde?" sorusunu kartopuladı: "Benim hissettiklerimi NASIL olur da onlar da hissetmezler?"

Onların muhtemelen 'Hain!' "Nankör!' 'Şuursuz!' yollu biteviye (ben ve benzerlerimle ilgili düşüncelerini) onlardan yana 'Nasıl olur?' 'Vicdanları yok mudur?' 'Bu kızları nasıl sevmezler, beğenmezler?' Yüksek Empati Şurası Modeli'nde değerlendirmeye aldım.

Zira Türbanlı Kız bir Kimlik Savaşı vermiyor yalnızca. Bir Şahsiyet Savaşı da veriyor. Kimliğini ararken şahsiyetini, benliğini inşa ediyor. Kemalist Başöğretmen'e karşı. Karşın.

Türbanlı Kız, metafor olarak da, bir yeniyetme.

Çocukken şirindi: kıvırcık saçları, çilleri ve minnacık ayakları vardı. Yeniyetme haliyle, gitti başını bağladı!

Kemalist Öğretmen, adı üstünde anne değil öğretmen, onun başörtüsüne tarlada, köyünde, evinde, arka bahçede ve muhtelif varoş semtlerinde kaldığı sürece karışmazdı. Başörtüsüyle tarla çapalayabilir, Kemalist Evler'e temizliğe gidebilir, çok tutturursa kasaya filan oturabilirdi.

Türbanlı Kız, beslemeydi.

Kemalist Düş'ün Kezban'ıydı. Başını açıp salon-salomanje hayata geçebilecek rafineliğe erişmediği sürece 'beslemelere has meşgalelerle' yeniyetmeliğini (ve erişkinliğini) örtülü mörtülü geçirebilirdi.

AMA bu Türbanlı Yeniyetme dikleniyor. Bir kimlik, kişilik mücadelesi veriyor. Kemalist Öğretmen'in lisesine, üniversitesine devam ediyor. SINIF ATLADI! Eğitimsel olarak da.

ADAY! Bu Toplum'da çok daha iyi yerlere adaylığını koymakla kalmadı; Çankaya'ya kadar sızdı. Başbakanın, bakanların, Merkez Bankası başkanının karısı!

Kemalist Başöğretmen yeniyetmenin bu isyankârlığını 'iğrenç' buyor. "İslam'da örtünme farz değildir" gibi hocalamalarla İslam'da neyin yapılası olduğunu da Türbanlı Yeniyetme Kız'a O öğretsin istiyor.

Atatürk'ün karatahtaya Latin alfabesini yazarken meşhur resmi vardır ya. Yalçınkaya da, Sezer de, Kanadoğlu da, Mümtaz Soysal da, İlhan Selçuk da, Tuncay Özkan da, Ergenekon Çetesi de, Doğu Silahçıoğlu da, Şener Eruygur da, Yaşar Büyükanıt da, Yaşar Nuri de DÜŞLERİNDE kendini o karatahtanın başında, yeniyetmelerden oluşan bir ulusa (çocukken iyilerdi: itaatkâr, uysal, şirinlerdi) ders verirken görüyor.

Ders Almayan Çocuklar'a NE YAPMALI peki?

İşte hepsinin, bugünlerdeki temel derdi! Şirinliğini yitirmiş/çocukluğundan yeniyetmeliğe geçmiş/kişilik+kimlik savaşı veren bu baş belalarıyla NASIL başedilmeli? Ne yazmaları gerekiyor karatahtaya Latin harfleriyle?

"SUS! OTUR!"

Hiç Karpuz Yedinizmi?

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيمِ
Rahmân (ve) rahîm (olan) Allah’ın adıyla.



Karpuzu yerken,Yaratıcıyı düşündünüzmü?.Su vermeden,toprağa gömülen kuru bir çekirdekten,Litrelerce su içeren ve şeker gibi tatlı ve mis kokulu bir yiyeceği sunan Allah’a şükretmek gerekmezmi?.Mün’imi hakiki olan Allah’ı (c.c.) tanımamak nankörlük değilmi?.Öyle ise kitabı ekber olan bu kainatı okurken Karpuz ayetini unutmayalım.Karpuzda çok şeyler yazılıdır,İnsanıda böyle yaratmıştır.okuyunuz.

http://islam.oottoo.com/2008/06/13/hic-karpuz-yedinizmi/

YEŞİLİN HER TONU





















12 Haz 2008

Tarihten hazır cevaplar

BİZ DE ONLARA YAKLAŞIYORUZ

Sulltan Alparslan 27 bin askeriyle Bizans topraklarında
ilerlerken, keşfe gönderdiği askerlerden biri huzuruna gelip telaşla:
- 300 bin kişilik düşman ordusu bize doğru yaklaşıyor, der.
Alparslan hiç önemsemeyerek şöyle der:
- Biz de onlara yaklaşıyoruz.

ALDIĞIMIZ FİYATA

Keçecizâde'nin Rusya'da bulunduğu sıralarda
Rus Çarı, Keçecizâde Fuad Paşa'ya takılır:
- Paşa şu Girit'i satsanız!- Hay hay, satalım ekselans
- Kaça satarsınız?- Aldığımız fiyata
Girit'in yirmi seneyi aşkın bir zamanda ve
binlerce şehitle alındığını bilen Çar sararır.

BİLMEK İÇİN ÖĞRENMEK

Tarih biyografisi ve monografi sahalarında erişilmesi çok güç bilgisiyle,
dünya çapında bir şahsiyet olan İbnülemin Mahmud Kemâl (İnal) a sormuşlar:
- "Sizdeki bilginin çok azına sahib olmalarına rağmen sizden çok daha fazla tanınanlar var.
Bunun sebebi nedir?"Şöyle cevap vermiş:
- Ben bilmek için öğrendim, onlarsa bilinmek için!

DERDİN DEVASIZI...

İbn-i Sinâ ya:- Dünyada devâsı olmayan bir dert var mıdır?
diye sorduklarında:- Derdin devâsızı, iyinin kötüye muhtaç olmasıdır,
cevabını vermiş.

DERS ALABİLMEK

Lokman Hekim'e:- "Bilgeliğini kimlerden aldın?" diye sorduklarında:
- Körlerden, cevabını vermiş. Çünkü onlar, yoklamadan adım atmazlar.

FATİH NİYE ÜSTÜN

Napolyon, S. Helen adasında sürgün bulunduğu sırada
'Fatih mi yoksa siz mi büyüksünüz? Sorusunu soranlara
şöyle cevap vermişti:Büyüklükte ben onun çırağı bile olamam.
Çünkü ben, kılıçla zaptettiğim yerleri henüz hayattayken geri vermiş bir bedbahtım.
O ise; fethettiği yerleri nesilden nesile intikal ettirmenin sırrına ermiş bir bahtiyardır.

GENÇ FATİH

Bir genç, "Fatih Sultan Mehmed'in resmini neden hep
yaşlı bir insan suretinde çiziyorlar" diye sorunca,
bir yazarımız şöyle cevap vermiş:- Yaptığı işler o kadar büyük ki,
bunları genç bir insanın yapacağını hayallerine sığdıramıyorlar

GÜNLÜK

Bir Hristiyan, Ahmed Vefik Paşa ya:
-Camilerinizde niçin günlük (bir çeşit koku) yakmıyor sunuz?
diye sorduğunda,ondan şu cevabı almış:
-Bizimkiler abdestlidirler. Yellenmezler.
Onun için günlük yakmıyoruz. mukemmel cevap yaa

KADER

Fatih Sultan Mehmet, çocukluğunda biraz yaramazlık yapınca,
babası olan 2. Murat Han:
-"Ne kadar yaramaz bir çocuksun, senden adam olmaz"
diye çıkışır.Orada bulunan ve velâyet sırrıyla kalp gözü
açık olan Akşemseddin Hazretleri, hafifçe gülümseyerek şöyle der:
-Peder ne der, kader ne der.

KADERİN İCABI

Kenân Rıfâi ye sormuşlar:- Madem ki neticede kaderin dediği oluyor.
O halde niçin çalışıyoruz?Şu cevabı vermiş:
- Çalışmak da kaderin icabı olduğu için!

SIR

Yavuz Sultan Selim, birçok Osmanlı padişahı gibi
sefere çıkacağı yerleri gizli tutarmış.
Bir sefer hazırlığında, vezirlerinden biri ısrarla
seferin yapılacağı ülkeyi sorunca, Yavuz ona:
- Sen sır saklamayı bilir misin? diye sormuş.
Vezir:- Evet hünkarım, bilirim dediğinde,
Yavuz cevabı yapıştırmış:- İyi, ben de bilirim.--

ismail SOYLAR

EsKiDeN / CaN DüNDaR

Çember çevrilir,
Su musluktan içilir,
Ağaçlara tırmanılırdı.
Bebekler bezden,
Silahlar tahtadan,
Resimler kömür karasından yapılırdı.
Kızlara ninelerinin, erkeklere dedelerinin
İsimleri konulur,
Saatli maarif okunurdu.
Komşuda pişen
Bize...
Bizde pişen komşuya düşerdi.
Geceler ayaz,
Sokaklar karanlık,
Yıldızlar parlak olurdu.
Turşu, salça, mantı
Evde yapılır,
Karpuz kuyuda soğutulurdu.
Erik ağacının çiçeği,
Pencere camımıza yaslanır,
Güz yaprakları bahçemize düşerdi.
Kardan adam yapılır,
Evlerde soba yakılır,
Kış gecelerinde masal anlatılırdı.
Merdiven çıkılır,
Aidat ödenmez,
Yönetici seçilmezdi.
Evler badanalı,
Sokaklar lambasız,
Mahalleler bekçili olurdu.
Ajans radyodan dinlenir,
Çizgi roman okunur,
Defterlere kenar süsü yapılırdı.
Hayat,
Arkası yarın gibiydi,
Kesintisizdi.
Her gün yaşanacak bir şey vardı.
Herkes kendi düşünü kurar,
Kendi hayatını oynardı.

Şimdi...
Şimdi,
Herkes
Yoğun,
Yorgun
Ve
Tek başına...

--
"BeN CeNNeTiMi YüReĞiMDe TaŞıYoRuM"

Şeytanın Planları...

ŞEYTAN VE DOSTLARI

Bir gün Şeytan, dünya çapında konvansiyonel bir toplantı için
tüm dostlarını çağırmış.
Açılış konuşmasında demiş ki:
Müslümanların Camilere gitmesini engelleyemiyoruz.
Kur'an okumalarını ve gerçekleri öğrenmelerini de engelleyemiyoruz.
Allah ve elçisi ile sağlam ilişkiler kurmalarını da engelleyemiyoruz.
Allah ile bir kere bağlantı kurduklarında üzerlerindeki gücümüz kırılıyor.

Dostları demiş ki: Gerçekten zor bir durum, peki ne yapalım?

Şeytan demiş ki: Bırakın Camilere gitsinler.
Fakat zamanlarını çalın, böylece Allah ve elçisi ile bağlantı kuramasınlar.
Sizden isteğim budur.

Şeytan devam etmiş:
Dikkatlerini dağıtın, böylece gün boyunca
Allah ile hayati öneme sahip bağlantıyı kuramasınlar.

Dostları şaşırmış:
Bunu nasıl başaracağız?
Şeytan: Hayatın önemsiz ayrıntılarıyla zihinlerini sürekli meşgul et!
Müslümanların kulaklarına şunu fısılda:
'Harca, harca, harca.. Borç al, borç al, borç al..,
' Kadınlarını işe girip uzun saatler boyunca çalışmaları için ikna et !
Erkeklerin haftada 6-7 gün, günde 10-12 saat çalışmalarını
ve böylece hayatlarında boşluk kalmaması için planlar yap!
Çocukları ile zaman geçirmelerini engelle!
Evleri ferahladıkları bir yer olmaktan çıkacaktır!
Zihinlerini o kadar meşgul et ki kendi iç seslerini
(oto kritik, nefis muhasebesi) dinleyemesinler!
Böylece kafaları karışacak, Allah ve elçisi ile zihinsel beraberlikleri kopacaktır.

Bravooo, mükemmel fikir, diye alkışlamış dostları.

Durun, daha bitmedi, diye devam etmiş Şeytan:
Kahvehanelerde, doktor muayenehanelerinde,
kafe'lerde masaları gazete ve dergilerle doldur!
Zihinlerini 24 saat haber bombarıdmanına tut!

Araba kullanma esnasında tefekkür etmelerini,
İnternete girenlerinin mailboxlarını, junk maillerle,
sipariş katalogları ile, bahislerle, çekilişlerle,
promosyon ürünleri ile ve boş umutlarla doldur!
Gazete ve TV'leri ince yapılı güzel modellerle doldur ki
kocaları dış güzelliğin önemli olduğuna inansınlar ve hanımlarından hoşlanmasınlar!

Kadınların, akşamları kocalarıyla ilgilenemeyecek kadar çok yorulmasını sağla!
Eğer kadınlar, erkeklerin ihtiyacı olan sevgiyi veremezlerse,
erkekler bu sevgiyi başka yerlerde arayacaklardır!
Çocuklarına namazın önemini anlatmalarını engellemek için hikaye kitaplarını tavsiye et!
Doğaya çıkıp Allahın yaratma sıfatını görmelerini
engellemek için onları çok meşgul et,
eğlence parklarına, fuarlara, spor karşılaşmalarına,
oyunlara, konserlere, sinemalara vs götür!

Oralarda kavga çıkarıp birbirlerini vurmaları sağla!
Bizim işimiz fitne çıkarmaktır, bunu unutma!
İslami dostluklar ve sohbetler yerine,
taraftar-parti dostluklarını ve dedikoduları teşvik et!

İşte plan bu! Futbol, hayatlarının odağı olsun.
Futbolcuların isimlerini çocuklarına ezberletmeyi marifet saysınlar!
Ancak İslamın şartlarını merak bile etmesinler!
Kurnazca plan için dostları şeytanı çılgınca
alkışlamışlar ve ülkelere dağılırken
Müslümanları daha fazla meşgul edeceklerine,
telaş içinde oraya buraya koşuşturacaklarına,
Allah'a, Elçisine ve ailelerine daha az zaman ayırtacaklarına söz vermişler.

Sizce bu plan başarılı mı?

İslam'a Hakaret Eden CHP'lilerin Listesi

Sav'ın Peygamber Efendimize yönelik sözleri için özür bekleme iyimserliğinde olanlar, CHP'lilerin mazisindeki hakaretleri duyunca Ö.Sav'ı unutacaklar.

CHP Genel Sekreteri Önder Sav'ın Peygamber Efendimiz'e yönelik edep dışı sözleri, ufukta bir "özür" hazırlığı da görülmediği için içimizi acıtmayı sürdürüyor. Bu partinin çok sayıdaki mensuplarının mazisindeki benzer densizlikler ise olup bitenin adeta "fikren ırsî" ve bu nedenle de "taammüden" olduğu intibaını uyandırıyor.

"İslâmiyet denince benim aklıma çorap kokusu gelir"… Bu zavallı sözlerin sahibi, CHP'nin ideologlarından, uzun yıllar bu partiden milletvekilliği yapmış Falih Rıfkı Atay'dan başkası değil. Bu neviden ideologlarla yola düzülen bir siyasî kervanın; zaman içerisinde daha pek çok defosunun olması ise elbette kaçınılmazdı, nitekim öyle de oldu.

Biz de, CHP'nin Günâh Galerisi"nde sık sık 'haşa' diyerek bir gezinti yaptık. Gezerken de gördük ki, Önder Sav'ın özrü kabahatinden büyük gerekçesi "kameraların açık olduğunu bilmiyordum"a karşılık, selefleri ise "kayıt"tan hiç mi hiç çekinmemişler. Meclis kürsüsü, konferans, köşe yazısı bodoslama gitmişler…

"BEŞ VAKİT NAMAZ YOKTUR"

İsmail Habib Sevük, bir yandan CHP milletvekilliği yaparken bir yandan da Cumhuriyet'te köşe yazıyordu. Bir yazısında, "sınırları" çok ama çok zorlamıştı: "Namaz Mekke devrinde yoktur. Mekke âyetlerinde ibadetten müphem bahsedilirdi, bu da sırf Muhammed'e tevcih edilmişti. Müminlere değil. Namaz müminlere Medine'de teşmil edildi. O da üç vakitte; fecirde, grupta, geceleyin. Beş vakit namaz Muhammed İslâmlığı'nda katiyen yoktur.

""ONDÖRT ASIRLIK SAKAT İNANÇ""

Devlet idaresindeki kaba sofuların elindeki dine kutsallık tanımak, bana göre Afrika zencilerinin çömlek ve taş parçalarına tapmalarından fazla bir anlam ifade etmez. Birinci olayla ikinci olay arasındaki fark, ilki kuruntuya dayanan bir inanç, ikincisi de bir toprak parçasına güvenmekten ibarettir. Türk medeni kanunu yürürlüğe girdiği gün, milletimiz ondört asırdır kendini çeviren sakat ve karışık inançlardan kurtulmuş olacaktır." Bu ve buna benzer sözleri sık sık Meclis kürsüsünden dillendiren bir isimdi CHP'li Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt.

"YARATILIŞ HİKÂYEDİR"

1930'lu yıllarda, Ankara Türk Ocağı salonundaki sayısız konferanslarından birisindeydi. Anlatıyordu: "İshak, İbrahim, Nuh, İdris ve Şit vasıtasıyla ebül beşer Âdem'e gelir dayanırdı. Ondan ötesi yoktu; zira Âdem'i bizzat Hallâk-ı Cihan, çömlek gibi çamurdan yoğurup yapmış ve içine kendi ruhundan nefyetmişti. Ezcümle 'Hilkât- kâinat' ve 'Hilkât-i beşer' kısımları, mucize ve kerametler, hakiki vakalar gibi hikâye ediliyordu." Adı Yusuf Akçura'ydı, o da CHP'li vekildi.

"ÇÖKEN İSLAM DİNİ"

CHP'li Mehmet Şeref, Meclis kürsüsünde "medenî kanun"u savunma babında "İslâm'ın çöktüğüne" inandırmaya çalışıyordu kendisini de, dinleyenleri de: "Yakılan ve ebediyen çöken Arap-Acem dinî ve tasavvufî tahakkümdür. Giden, kaynağı dinî ve ilâhî olan hukuktur. Artık, karşısındakini ilzam için 'âyet ve hadis' saymakta manâ yoktur."

"MAYMUN ATALARIM DİNİ"

CHP'li diğer bir vekil Celal Nuri İleri'nin derdi ise başkaydı: İleri gazetesindeki köşesinde şöyle yazıyordu : "İnsan hayvandan ayrılınca bir nevi maymun ailesiydi. İlk atalarımız şüphesiz ormanların içinde sürü halinde serseriyane dolaşıyorlardı." "İslâm'la mahvoluruz"Hepsi de partinin önde gelenlerindendi. Yeni anayasa yapacaklardı, "çok nazik bir konu" tartışıyorlardı. Merhum Kazım Karabekir, hem tarih, hem Allah indinde "tezkiye"sini yapmıştı. Ya, diğerleri? "- Tevfik Rüştü Aras: Ben kanaatimi millet kürsüsünden de haykırırım. Kimseden korkmam. Teşkilât-ı Esâsiyemizde dinimiz apaçık yazılmalıdır. - Kazım Karabekir: Teşkilât-ı Esâsiye'de dinimizin İslâm olduğu yazılıdır. Tevfik Rüştü Bey, hangi kanaati haykıracak, hangi dini yazdıracaksın? Hıristiyanlığı mı? - Mahmut Esat Bozkurt: Evet Hıristiyanlığı… Çünkü İslâmlık terakkiye manidir. Bu dinle yürünmez, mahvoluruz ve bize de kimse ehemmiyet vermez."

"ÂYETLER BİZİ ALAKADAR ETMEZ"

Mehmet Âkif merhumun; dindarlığına, edebine bakıp da, "Benim Şemseddin'im" diyerek taltif ettiği genç, orta yaşlılığında ise bambaşka havalardaydı: "Bu milletin kafasından din fikrini sökmek için bize daha otuz sene lazım. Benim dinsizliğim taassup derecesindedir. Komünizm ve din zehirlerinin tesirine karşı demokrasiye aykırı sayılabilecek kanunlar var. Ancak bunların zarurî bir tedbir olarak yaşaması lâzım. Şeriat kaidelerinin mahiyeti, o zamanki mahallî şartların icabının yerine getirilmesinden ibarettir. Bu kaideler, bin küsur yıl sonra başka başka muhit şartları içinde yaşayan milletlerin hayatına esas olamaz. Peygamberin Medine'de koyduğu âyetler devletçiliğe aittir, bizi alâkadar etmez."

"ALLAH, GERÇEKTE YOK"

İleri gazetesinde köşe, Meclis'te sandalye sahibiydi Kılıçzade Hakkı. "Onun Allah'ı"; sadece zor zamanların kurtarıcısıydı, üstelik "sanı"ydı da: "Allah'ın varlığına iman etmek, o gerçekte var olduğu için değil, bizim sıkıntı içinde olduğumuz zamanlarda moralimiz yükseltmek için gereklidir."

"AHİRET SAADETİNİ KAYBETTİM"

Romanlarında, halkın din kaynaklı saf inanışlarıyla "satirik" (iğneleyici) bir üslupla alay ederdi daima. Belki de o yüzden güldüğü şeylere inanmaması normaldi. Bir derginin, "Ahirete inanır mısınız?" sorusuna, "Dünyaya gözleriniz kapar kapamaz sevdiğimiz şeyleri orada bulacağımızı ümit etmek çok güzel bir şeydir. Fakat ben bu saadeti çoktan kaybettim" cevabını vermişti CHP'li vekil Reşat Nuri Güntekin.

"DİNİ NEŞRİYATA TARAFTAR DEĞİLİZ"

Matbuat Umum Müdürü Vedat Nedim Tör, bir bürokrattı ama Yakup Kadri Karaosmanoğlu ve Şevket Süreyya Aydemir'le birlikte CHP'ye ideolojik yön hazırlayan Kadro dergisinin de kurucularından birisiydi. Dolayısıyla zımnen bağlı olduğu partisine uygun genelgeleri vardı: "Biz her ne şekil ve surette olursa olsun memleket dahilinde dinî neşriyat yapılarak dinî bir atmosfer yaratılmasına ve gençlik için dinî bir zihniyet fideliği vücuda getirilmesine taraftar değiliz."

"MEKKE'Lİ YOBAZ"

1932'de ölen Abdullah Cevdet, bir yazısında Peygamber Efendimiz'e "Mekke'li Yobaz" diyerek hakaret emiş, bu nedenle mahkemeye verilmişti. Altı dönem CHP'den milletvekilliği yaparken bir yandan da Akşam gazetesinin başyazarlığını yürüten Necmettin Sadık Sadak ise bu olay üzerine köşesinde şunları yazmıştı: "Abdullah Cevdet, hala Mekke'li yobazların pençesinde. Taassup akımına göre suç sayılan bir fikir mücadelesi için bugün mahkûm olursa gerçekten tuhaf olacaktır.

"CHP'Lİ ŞAİR VEKİLLER"

Allah'ı da, Sultan'la birlikte tahtından indirdik / Bizim mâbedlerimiz fabrikalardır." Refik Ahmet Sevengil - "Sen takıl peşine de baldırı çıplak Arabın / Korkma gir kanına hikmetin aşkın şarabın." Osman Nuri Çerman - "İnsanız en şerefli mahlûkuz / Deyip de pek fazla / Övünmek haksız / Atamız elma çaldı cennetten / Biz o hırsızın çocuklarıyız." Orhan Seyfi Orhon - "Umduğun değilse Tanrın ey beşer / Gönül tercih eder yoğu vara" Mim Kemâl Öke - "Cehennemim var diye / Kurum etme ey Tanrım / Bağrımdaki ateşle / Seni bile yakarım" Aşık Yusuf
(Falih Rıfkı Atay)

11 Haz 2008

Laikçi Şebeke

Millet, kaderinin değiştirilmesine izin vermeyecek! Yusuf KAPLAN

Anayasa Mahkemesi'nin başörtüsü kararıyla birlikte, Türkiye'de başörtüsü artık resmen yasaklanmıştır. Başörtüsü yasağının, sadece bir bez parçasını yasaklamadığını, bu ülkenin İslâmî kimliğini, iddialarını, rüyalarını yasakladığını bilelim.

Bu yasak, milletle devlet arasındaki makası daha da açacaktır.

Bu yasak, 1908 komitacı darbesinden sonra bu ülkeye çeki düzen veren, bu ülkeyi laik Batılılara peşkeş çeken gayr-ı Türk ve gayr-ı Müslim küçük bir şebekenin bu ülkenin kaderine hâlâ hükmetmekten, kaderiyle oynamaktan, tarihî yürüyüşüne darbe vurmaktan başka bir kaygısının olmadığının en somut göstergesidir.

Gayr-ı Türk ve gayr-ı Müslim hâin bir şebekenin bu ülkenin ekonomisine de, bürokrasisine de, yönetimine de hâlâ hâkim olduğunun en somut kanıtıdır.Laikçi şebekeye sesleniyorum… Beyler! Bu ülkede sadece sorun çıkarmayı biliyorsunuz siz; Sorun çözmeyi değil! Bu ülkede sadece beşinci sınıf Batılı seküler projeleri din katına yükseltmeyi ve İslâm'ın -her ne pahasına olursa olsun- yeniden bu ülkenin büyük rüyalar görmesinin, tarihî yürüyüşlere soyunmasının, bu ülkeye çağ atlatmasının ve yeniden tarih yapmasının yegâne kaynağı hâline gelmesini ne yapıp edip engellemekten başka bir şey bilmiyorsunuz siz!

Bu ülkede İslâm'ın önünü tıkamakla, sadece bu milletin önünü tıkıyorsunuz. Selçuklularla birlikte bin yıldır sadece İslâm dünyasının değil, dünya tarihinin yapılmasında kilit rol oynayan bir milletin tarih yapmaya kalkışmasının önünü tıkamaktan başka bir derdiniz, kaygınız yok sizin.Böyle yapmakla sadece Batılıların beşinci sınıf bir ajanı ve acentası olduğunuzun,

Türkiye'nin önüne çıkan büyük tarihî fırsatları yerle bir ettiğinizin kesinlikle farkındasınız!

Türkiye'deki laikçi şebekenin Türkiye'ye ve dünyaya sunacağı bir proje var mıdır, kendi ayağına kurşun sıkmaktan, milletin burnundan getirmekten ve tam yüzyıldır, milletin tarihî yürüyüşünü kölece yöntemlerle durdurmaktan başka!Laikçi şebeke hangi küresel projeye imza atmıştır?

Hangi büyük düşünürü yetiştirmiştir? Hangi büyük bilimsel başarıya imza atmıştır. Kültürde, sanatta, düşüncede çığır açacak hangi adamları yetiştirmiş, hangi atılımları gerçekleştirmiştir? Bir tane örnek verin lütfen!Üstelik de, Doğu Bloku'nun çöktüğü, sosyalizmin tarihe karıştığı, seküler-kapitalizmin dünyayı inim inim inlettiği bir zaman diliminde, tam da dünyaya yeni bir medeniyet sıçraması imkânı sunabilecek, dün olduğu gibi, yarın da farklı dinlere, kültürlere ve medeniyetlere hakka, hukuka, adalete, barışa, etiğe ve estetiğe dayalı yeni bir medeniyet atılımı ve açılımı armağan edebilecek yegâne ülke olan Türkiye'nin önünü tıkamakla, iddialarını, rüyalarını hayallerini yok etmekle ve hayaletlere dönüştürmekle Batılı sömürgecilerin yapamayacağı bir darbeyi vurmuştur laikçi şebeke bu milletin tarih yapacak, tarihin akışını değiştirecek yürüyüşünün önüne.

Başörtüsünün yasaklanması, bu ülkede, İslâm'ın tarih yapıcı, tarih kurucu, dünyaya ruh üfleyici bir medeniyet sıçraması kaynağı olarak önünün kesilmesinden başka bir şey değildir. Başörtüsünü yasaklayan laikçi şebekenin son birkaç yıldan bu yana doğrudan İslâm'a, Hz. Peygamber'e ilkel yöntemlerle saldırması, başörtüsü yasağının bir bez parçasının yasaklanması değil, bu milletin dünya tarihinin yapılmasında yeniden büyük bir medeniyet atılımına ve açılımına öncülük etmesinin önünün tıkanmasından başka bir şey değildir.

Laikçi şebeke, başörtüsünü yasaklayan laikçi şebeke, tarih yapacak, dünya tarihinin akışını değiştirebilecek büyük imkânları yakalayan bir ülkenin önünü tıkamak isteyen Batılı emperyalistlerin emellerine hizmet etmekten, onların gönüllü kapıkulları olmaktan başka bir işlerinin ve işlevlerinin olmadığını ispatlamışlardır.Ancak unutmayalım… Bu toplumun kahir ekseriyeti başörtüsü takar ve başörtüsünün ne anlam ifade ettiğini de çok iyi bilir.

Başörtüsünün yasaklanmasının milletin yasaklanması olduğunun, milletin önünün tıkanması olduğunun, milletin yeniden tarih yapacak büyük atılımlara ve açılımlara soyunmasının engellenmesi çabası olduğunun çok iyi bilincine varmış durumdadır bu millet!O yüzden, milletin önünü tıkamayı amaçlayan bu tür yasaklarla bu milletin tarihî yürüyüşü durdurulamayacak; bu milleti daha bir bilinçlendirecektir.

Türkiye'nin dostunu, düşmanını ayırt etmesini kolaylaştıracak ve yarın sandıkta yasakçıların suratlarına bir şamar gibi geri dönecektir.Unutmayalım… Tarih yapmış bir milletin kaderiyle oynanmaz. Bunun faturası çok ağır olur…

gelin beraber dusunelim!

Hadis-i Serif bize soyle bir hatirlatmada bulunmaktadir : Kisa bir muddet dusunerek tefekkur etmek, uzun bir zaman nafile namaz kilmaktan hayirlidir.

Oyle ise gelin hep birlikte kisa bir muddet dusunelim. Yani uzunca bir zaman nafile namazdan hayirli bir is yapalim. Ama nasil?

Her biri adeta kitaplik capta orijinal kisa sozleri okuyarak. Nasil okuyarak? Dusunerek. ...

Cunku her soz bir kitap kadar mana yukludur. Bunu ise ancak sozler uzerinde dusunerek okuyabilirsek anlayabiliriz. Gonulden tasdik edip inceleyebilirsek fark edebiliriz..

Buyurun, kitaplik capta sozleri dusunerek okumaya, gonulden tasdik ederek incelemeye... Yani nafile namazdan da ustun bir is yapmaya.

...

1- Bir kimse kendi davranislarinda ki ayibini gormeye baslarsa, baskasinin ayibiyla mesgul olmaktan uzak durur.

2- Bir kimse de kendi ayibindan gaflet ederek, gormezden gelirse, baskasinin ayibiyla mesgul olur ve konusma konusu yaparak gunahlara dalar.

3- Bir kimse Allah'in kendisine lutfundan ihsan buyurdugu hadsiz riziklari dusunurse, baskasina ihsan ettigi rizk hasedini cekmez. Sayet kendisine ihsan ettigi rizki kucumserse, baskasina ihsan ettigi rizki buyutur, haset etmekten kendini bir turlu kurtaramaz..

4- Bir kimse kendi kusur ve hatasini unutmadan hatirinda tutarsa, baskasinin hatasini buyuk gormez. Ama gaflete dalarak kendi hatasini unutursa, baskasinin hatasini buyuk gorur, ardindan konusmaya baslar.

5- Bir kimse her daim kendini cok akilli bilir ve kendine cok guvenerek, kimse ile istisare etmezse, Allah ona en akilsizlarin yapmayacagi hatalari yaptirarak haddini bildirir.

6- Bir kimse kendini cok akilli bilmez, her konuda cevresindeki ehil insanlarla istisare ederse, Allah ona cogu akillilarin bile dusunemeyecegi iyilikleri ilham ederek, basariya giden butun kapilari bir biri ardina acar.

7- Bir kimse herhangi bir nedenden dolayi haset ederek baskasi icin bir kuyu kazarsa, cok vakit gecmeden, eninde sonunda kendisi de hirsindan kazdigi o kuyuya duser.

8- Bir kimse baskasini bir kusuruyla ayiplarsa, kendisi olmeden ayni kusurla ayiplanir!.

9- Bir kimse haya (utanma) perdesini atarsa onu baska hicbir perde gizleyemez.

1O- Bir kimse baskasinin perdesini acarak onlarin ayiplarini ilan ederse, bir gun kendisinin de perdesi acilir, ayiplari ilan edilir.

11- Bir kimse ahlaken dusuklerle arkadaslik ederse, kendisi de ahlaken dusuklerden sayilir. Onun cevresinde iyi olarak bilinmesi, kotulerden sayilmasini onleyemez.

12- Bir kimse surekli alimlerle, salihlerle bir arada bulunur, onlarin meclislerinden zevk alip oturursa,
kendisi cahil de olsa alim gibi ilgi ve alaka gorerek, her yanda itibar kazanir.

13- Bir kimse gecmisini dusunurse sabirli olur, gelecegini dusunurse tedbirli davranir.

14- Bir kimse cevresinde bulunan insanlara karsi buyukluk taslarsa, Allah onu kucultur, kucuk gorunurse Allah onu aziz eder, buyutur.

15- Bir kimse dini hafife alirsa kendisi de hafife alinir. Dine hurmet gosterirse kendisine de hurmet gosterilir, itibar kazanir.

16- Bir kimse baskasinin malini kendisi icin mubah gorurse, bir gun birileri de cikarak onun malini kendisi icin mubah gorur.

17- Bir kimse dininin insanlara sundugu kolayligi begenmeyip de asiriya kacarsa, bir gun kendisi de kendi eliyle cikardigi zorluklara dayanamayarak, asagilara duser.

18- Ifrat ile tefrit oldukca keskin iki uctur. Itidalle davranip orta yolu tercih etmek varken, uclarda yer almak, govdeden uzak kalmak demektir. En dogrusu, uclarda degil de ortada olmak, govdeyi temsil etmektir.

19- Ibadet ve iyilikleri bir anda haddinden cok yaparak kisa bir zaman sonra birakmaktansa, o ibadetleri az yapip omur boyu devam ettirmek cok daha hayirlidir.

2O- Adalet ile zulum karsilikli iki yol gibidirler. Birine yonelen otekine arkasini donmus olur. Siz adalet yoluna girin ki, zulum sizden kendiliginden uzaklassin.

Simdi meshur sozu bir daha tekrar edebiliriz :

Buyuklerin sozleri sozlerin buyukleridir!

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=95555

Gençlere Tavsiyeler

Bu yazımızda kız-erkek bütün gençlerimize, özellikle de Müslümanım diyen, hele hele asıl İslam Kur'ân İslâmı üzerinde olduğunu söyleyen veya böyle olmayı isteyen gençlerimize aşağıdaki tavsiyeleri yapmakta yarar gördük. Şayet söylediklerimiz eğri ise kaale alınmaya, İslâmî doğrular ise alına ve gereğince amel oluna...

Biz, bunları yazarken, vaktiyle kendimiz de gençken bu halleri yaşadığımızdan, istiyoruz ki bizim yaptığımız hataları, yanlışları gençlerimiz yapmasınlar. Ve istiyoruz ki bizim vardığımız doğru sonuçları onlar, bizim kadar çok vakit harcayarak ve çok yanlışlar yaparak öğrenmesinler, daha çabuk olarak ve daha çok doğruyu daha kısa zamanda nefislerindekilerle değiştirsinler. Zira bizim önümüzde yaşayan örneklerimiz yoktu ve bu doğrulara çok zaman emek harcayarak ulaştık. Lakin onların önlerinde hiç değilse bazı örnekler bulunmaktadır.

Unutulmamalıdır ki İslâm olacaklar, mü'min olmayı isteyeceklerin önünde Allah'ın gösterdiği bir "güzel örnek (usvet'ülHasene)" vardır. O da Allah'ın elçisi Muhammed Resulullahtır.
Kur'an'ı ahlâk edinerek şahsiyetini bulan Resulullah bizlere de bunu önermiştir. Allah'ın Kitabı nasıl Resulullah'ın onu ahlâk edinmesiyle rızaullahı kazanacak bir hüviyet sahibi olmuşsa, bizler için de bu yol önerilmiş ve açık bulunmaktadır.

Her ne kadar asırlardır bu yolun sisten görünmez oluşu bizleri şaşkınlığa uğratmış ve bu yolda şaşırmamıza neden olmuşsa da.. Elhamdülillah şimdilerde bu sis dağılmakta ve yol görünmektedir. Bu sisi tümüyle ortadan kaldıracak yegane şey Kur'ân rüzgârını estirmektir. Her birimiz şahıslarımızda ve giderek toplum üzerinde Kur'an rüzgârını ne kadar estirirsek, o nispette yolumuz aydınlanacak, net olarak önümüzde belirecektir.. Bu rüzgâr esmeye başlamıştır. Ama süratinin daha da artması gerekmektedir. Zira hafif esintilerle tümüyle dağılacak kadar değildir

Biz, bu cümleden olarak aşağıdaki hususları öncelikle Kur'ân'ın bizlere şiârı, sonra da bu Kitab'ı ahlâk edinen kişinin(Resulullah'ın) hayatına geçirdiği esaslar olarak görmekte ve bu sebeple önemsemekteyiz. Sizlerin istemesi ve Allah'ın inşa' etmesiyle bunlara riayet edilmesi sonucu nefislerimizde bulunan ve değişmesi gerekenleri yerlerine konması gerekenlerle değiştirecek ve sonucunda Rabbimiz Allah'ın "HALİMİZİ" değiştirmesini ummaya hak kazanacağız. Hep birlikte bunu yapmaya çalışalım. Çok olumlu sonuçların bizi beklediğini göreceksiniz. Sonuç olarak önce kişiliklerimizin İslâmî niteliğindeki gelişmeler kendimize güven verecek, bizdeki değişiklikler çevremiz için örnek teşkil edecek ve bunu yapanların çoğalması sonucu toplumda

İSLAMÎ NİTELİKLİ KAMUOYU gelişip, yoğunluğu artacak ve diğer insanların nazarlarının İslâm üzerine çevrilmesine vesile olacaktır. İnsanların çoğunun bakışlarını çevirdikleri şeyi merak edip anlamaya çalışmaları da onları İslâmî anlamaya sevkedecek ve İslâmla ilgilenen, onu anlamaya çalışanların çoğalması sonucu, gerçek anlamıyla anlayanların ve yaşamına geçirenlerin de çoğaldığını ve gittikçe arttığını bizzat göreceksiniz.

YAPMAMIZ VE KAÇMAMIZ GEREKEN ŞEYLER

1. Tevhid akidesini gereği gibi anlayınız ve ona toz kondurmayınız. Şirk veya küfür niteliği taşıyan şeylerden onu titizlikle koruyunuz. Bunun için Kur'ân'dan başka bir şeyi ölçü almayınız. Zira Allah bu konuda kendisine ortak tanımaz. Nitekim Resulullah da bu konuda aynen böyle yapmış, akidesini yalnızca Kur'ân'dan almıştı.

2. Dürüst olunuz. Doğru sözlü ve doğru özlü bulununuz. İyi niyetle bile yalan söylemeyiniz. Yalan insanın kişiliğini mahveder ve kendine güvenini yitirmesine sebep olur. Kendine güvenmeyenin de başkalarına güven vermesi mümkün değildir.

3. Tevhid akidesi amel bakımı ile gelişir ve meyveler verebilir. Bu sebeble mutlaka namazlarınızı kılınız. Günde beş vakit namazın vazgeçilmez şekilde farzlarını mutlaka eda ediniz.

4. Ramazan orucunu tutunuz. Geçiminizin üstünde bir paraya malik iseniz zekâtınızı veriniz. Yine mâlî ve sıhhî imkân bulduğunuz ilk mevsimde haccediniz.

5. İslâm üzerinde konuşmalarınızın vakti geceleri saat 23.00'ü geçmesin. Ancak çok çok gerekli ise bu sınırı aşın. Ama unutmayın ki Allah geceleri istirahat, gündüzleri de çalışma için yarattığını belirtmektedir. Bu sebeple geceleri istirahat ediniz ki sabaha dinç ve zinde olarak kalkabilesiniz. Gece uykusunun eksikliği zaman içinde insanı yıpratır, düzenli bir hayat kurmasını engeller. Sabah namazını geçirmenin hiçbir meşru' mazereti olamaz. Geceleri vaktinde yatın ki sabah namazına kalkabilesiniz. Geceleri geç yatıp, sabah namazına kalkmamanın sıkıntısını yaşamayınız. Bundan önemle kaçınınız.

6. Öncelikle Kur'ân olmak üzere size kalıcı şeyler verebilecek nitelikte kitaplar okuyunuz. Basını takip ediniz, imkanlarınız ölçüsünde. TV'de ve radyoda haberleri yerliyabancı kaynaklardan olduğuna bakmadan takip ediniz. Zira Müslüman cihanşümul bir dünya görüşü taşıyan insan demektir. Bu sebeple de cihanda olup bitenlere kayıtsız kalamaz.

7. Memleket idaresi ile ilgileniniz. Neyin, ne olduğuna, nasıl yürütüldüğüne dikkatle bakınız, anlamaya çalışınız. Uygulanan politikaları dikkatle takip edip, anlayınız. İsabet veya isabetsizliklerini gözlemleyiniz. Aynı konularda bir Müslüman olarak düşünce ve tavırların neler olabileceğini düşününüz. Aranızda konuşunuz, tartışınız. Ama yeteri kadar yapınız bunu. Böylece devlet yönetiminin ne demek olduğuyla ilgili fikriniz bulunsun ve gelişsin. Ki devlete talip olanlar olarak kendinizi hazırlamış olasınız.

8. Her biriniz özellikle bugün en az birer yeteneğinizi geliştiriniz. Hattâ gücü yetenler birden fazla yeteneklerini geliştirsinler. Çevresinde olup bitenlerden, eşyanın tabiatından haberdar olsunlar ve boş kovanlar gibi olmasınlar. İleride bize(İslâma) hepimiz yeteneklerimizle, geliştirdiğimiz özelliklerimizle lâzım olacağız. Ümmetin umurunu (halkın işlerini) yürütmeyi ve yönetmeyi üstleneceğiz. Buna hazırlayınız kendinizi, yumurta kapıya gelince geç olur, unutmayın.

9. İnsanlarla gerek yüz yüze, gerek telefonla sıcak bir tavır ve yumuşak bir sesle konuşunuz. Net, az ve anlaşılır şekilde konuşunuz. Bunun için kafanızdakileri gözden geçiriniz.

10. Muhatabınızı dikkatle dinleyiniz. Ne demek istediğini yanlış da olsa anlayınız. Sonra söylemek istediklerinizi yine net olarak söyleyiniz. Bunu yapabilmek için de benimsediğinizi söylediğiniz şeyi iyi bilmeniz gerektiğini unutmayınız. Yalnızca iyi ve doğru olarak bildiklerinizi söyleyiniz. Bilmediğinizi söylemek de sizin için bir zaaf değil, meziyettir, unutmayınız. Ancak bilmediklerinizi en kısa zamanda doğrularıyla öğrenip, uygulayınız ve söyleyeceklerinize ilâve ediniz.

11. Unutmayınız ki "Her bilenden fazla bilen" bulunmaktadır. Bilmediklerinizi öğrenmek için araştırınız. Başkalarına sorunuz. Değişik görüşler arasından muhakeme yaparak en doğrusuna sahip olmaya çalışınız. Bunun yolu MEŞVERET'tir ki, Türkçede buna biz DANIŞMA diyoruz. Danışınız insanlara ki öğrenebilesiniz başka bilenlerin de neler bildiklerini.. Katınız aklınıza başka akıllıların da akıllarının ürünlerini ve zenginleştiriniz akıllarınızı.. Ancak Müslüman da olsa kimsenin sözlerini mutlak doğrular olarak kabul etmeyip, ancak Kur'ân'la karşılaştırarak doğruluklarından emin olduktan sonra bunları kabulleniniz. Unutmayınız ki bir konuda doğruyu söyleyen bir başka konuda yanılabilir siz de yanılmayınız. Hiç hata yapmayan yalnızca Allah'tır.

12. Yanlışlardan müstağni olan yalnızca Allah'tır. Yanlış yapmaktan korkmayınız. Geçmişte yaptığınız yanlışları büyüterek yeni yanlışlara düşmeyiniz. Bunun yerine doğruya ulaştığınız için şükrediniz. Sapabilir korkusuyla aklınızı durdurmayınız ve geçmişteki yanlışların özgüveninizi yok etmesine imkân bırakmayınız.

13. Doğruları yalnız ben biliyorum ve benim bildiklerim mutlak doğrulardır demenin yalnızca AlIah'a mahsus olduğunu hiç aklınızdan çıkarmayınız. Ama Allah'ın birliği ve doğruları yılmaz bir azimle öğrenmekten ve hayatınıza geçirmekten geri durmayınız. İnsanların kimliklerine değil, söylediklerinin ne olduğuna bakınız. Söylenen doğruları alınız, işittiğiniz kim olursa olsun. Önemli olan budur ve size lazım olan öncelikle doğrulardır, bunları söyleyenler değil. Doğruları hemen kayıp eşyanız gibi sahipleniniz. Yitiğinize sahiplenebilmenin yolu ise yitiğinizi(bilmediğiniz doğruları) gereğince tanımaktır. Tanımıyorsanız sahip çıkmanız mümkün olmaz yitiğinize..

14. Bütün bunları yaparken yalnızca Allah için yapınız. Zira Allah için yapılan şeyler ecir getiricidir. Unutmayınız.

15. 'İnsanların levmi(çekiştirmesi)'nden korkmayınız. Korkulmaya Allah daha layıktır. Bu sebeple fıtri olan korkunuzu Allah'tan korkarak karşılayınız. Göreceksiniz ne polisten, ne çevrenizden, ne de kamuoyundan korkmanıza gerek kalmayacaktır. Zira korkuların en gereklisi ve insana haysiyet kazandıranı Allah Korkusu(Takva)dır. Sair korkular ise insan kişiliğini küçültücüdür. Küçültücü değil, yüceltici korkudan korkunuz. Hem doyum sağlayacaksınız hem de kimliğiniz gelişip oluşacaktır.

16. İnsanlarla ilişkilerinizde karşınızdakini sayınız ki onların da sizi saymasına yol açasınız. İnsanları, insan yerine koyunuz ki, Allah yarattığı her insanı insan olarak yaratmıştır ve insan saymıştır. Sizler de Müslümanlar olarak Allah'ın insan saydıklarına insan değeri veriniz. Bu, onlardaki yanlışlara değer vermek demek değildir. Yanlışlarını söylemeniz onları insan saymamak demek değildir, unutmayınız. Küçük olun büyük olun yalnızca doğrulara sahip çıkmaya bakın.

17. Terbiyeli olunuz. Oturmanızdan konuşmanıza kadar her hususta İslâm'ın terbiye ettiği biri olduğumuz görülüp, anlaşılsın. Bu hayatî bir ihtiyaçtır, İslâm açısından. Terbiyeli olmak miskin olmak, kim ne derse kabul etmek ve başüstü etmek demek değildir. Sakin sakin konuşmak ve bildiğiniz doğruları muhatabınıza nazik ve kendine güvenen bir tavırla söylemeniz terbiyesizlik değildir, İslâm terbiyesinin gereğidir.

18. İslâm’ı bildiğiniz ve yaşamınıza geçirdiğiniz oranda İslâm hakkında konuşunuz. Bu halinizle ancak, güzel bir örnek olabilirsiniz. Sınırlarınızı biliniz. Sizden daha önde bulunanların önüne haksız olarak geçmeye çalışmayınız. Ve işi erbabına havale etmeyi meziyet biliniz. Size sorulan herhangi bir konuda eğer tatmin edici bir cevap veremeyecekseniz, 'bu konuyu filana sorsanız daha isabetli cevap alabilirsiniz' diyebilmeniz sizi küçültmez, büyültür, unutmayınız. Sizin için de daha hayırlı olur.

19. Genç yaşta bulunmanız, önemli mes'elelerle ilgilenmenize engel değildir. Ne var ki gençliğin en büyük mahzuru heyecanlılıktır. Heyecanınıza kapılmayınız, kendinizi yeniniz, ağır olunuz, düşününüz ve öyle konuşunuz. 'Bilmiyorum' demenin de bir ilim olduğunu hatırınızdan çıkarmayınız. Bütün hareketlerinizin bir düşünme temeli olsun.

20. Hemen konferans vermeye, panellerde fikir açıklamaya ve özellikle de dergi çıkarmaya kalkışmayınız. Kabınızı doldurunuz önce. Öğrendiklerinizi çoğaltınız. Sağlamasını yapınız. Günün biri gelecek size de iş düşecektir. Zira sizlerden öncekiler dünyaya kazık çakmayacak, bir gün göçüp gideceklerdir. İşte bunların yollarını daha da güçlü olarak siz yürüyeceksiniz. Sabırlı olunuz. Daha doğrudürüst okumayı öğrenmeden yazmaya kalkmayınız. Yazsanız bile sakın yayınlamayınız. Bu sizler için gelişmenizi önleyen bir felaket olmaktadır. Yazılarınızı bastırmanız ve yayınlamanız halinde yazdıklarınızdaki yanlışlarınızla kendinizi sonraları bağlı hissedecek, onları savunma gereği duyacak ve kendinizi yenilemek ve düzeltmek yolunda bir engelle daha karşılaşmış olacaksınız. Hele biriki kişinin övgüsünü almışsanız felâket doruğa çıkmakta ve büsbütün 9'a çıkmışın, 8'e indirilemez hâlini yaşıyorsunuz.

Buna fırsat vermeyiniz. Yazınız ama, elinizde tutup, en az altı ay sonra yazdığınızı okuyunuz. Fikirlerinizin ne kadar değiştiğini, seviyenizin bu süreyi değerlendirmişseniz ne kadar yükseldiğini görecek, eski yazılarınız için 'iyi ki yayınlatmamışım' diyeceksiniz.

Dergi çıkarmayı bir heves olarak almayınız. Bir birikiminiz varsa bunun yayınlanması için bir vasıta olarak görünüz dergiyi. Bir dergiyi sonuna kadar götürecek düzeyde değilseniz yazdığınız yazıları fikirlerinize en yakın gördüğünüz bir dergiye gönderiniz, o yayınlasın. Birkaç sayı dergi çıkarıp sonra kapatmak zorunda kalmanın kendiniz için ümit kırıcı sonuçları olacağı gibi, derginizden haberi olanlar için de ümitsizlik kaynağı olacağını unutmayınız. Böylesi kötü sonuçlu işlere girişmeyiniz.

21. Dergi çıkarmak tabiidir ki kimsenin tekelinde değildir. Ama unutmayınız ki bir dergi, bir düşünce bütününü yayma vasıtasıdır. Sizde, bütün henüz oluşmamışsa veya oluşsa bile sizin yaptığınızı veya yapmak istediğinizi yapanlar var ise ürünlerinizi, onlarınkine katınız ki aynı ses daha güçlü çıksın ve süreklilik kazanabilsin. Yüzlerce dergiyi okuyacak kadar ne kimsenin vakti olur. ne de parası. Yüzlerce derginin varlığı yüzlerce fikrin, görüşün varlığı demek de değildir. Müştereklerinizi paranteze almayı unutmayınız. Kısa, özlü ve sürekli olan mesajlar muhataplarına ulaşırlar. Küçük küçük çayların denize ulaşma şansları yoktur, unutmayınız. Birleşip ırmak olmak gerektiğini söylemeye gerek var mıdır amaç denize ulaşmak ise?

22. Sakın burnunuz yukarıda olmasın. Çabuk kırılır ve ayrıca burnunuzun ucunu bile göremezsiniz. Kibir ile vakârı birbirinden ayırdetmekte güçlük çekmeyiniz. Aradaki çok önemli farkı, fark ediniz. Müslüman’a yaraşan vakârlı (onurlu) olmaktır, kibirli olmak değil. Benlik davası gütmeyiniz.(İslam olana sahip çıkmaktır önemli olan, İslâmî olanı söyleyen ikinci plandadır, unutmayınız). Kendinizi bu açıdan çok gözden geçiriniz. Söylenenlere Allah için kulak veriniz. Her söyleyen size, çekemediğinden söylüyor sanmayınız. Bunu unutmayınız.

23. Okulunuzu, fakültenizi bitiriniz. Bir meslek, bir iş öğreniniz. Okul bitirmek amaç değilse de gerekli bir araçtır. Ve ileride istediğimiz devletin de iş bilenlere ihtiyacı olacağını düşünerek yapınız bunu. Size ihtiyaç duyulacağını hiç unutmayınız. Zira hep birlikte kucaklayarak bir yerlere götüreceğiz bu toplumu. Herkesin payı bulunacaktır bunu unutmayınız.

24. Bir iş sahibi olunuz. Çalışınız ve kimseye el açmayınız. Veren el'in, alan el'den üstün bulunduğunu hiç unutmayınız. Kendini geçindirmeyenin başkasını geçindirmesi, kendi yakasını bir arada tutamayanın bir toplumun yakasını bir araya getirmeye istekli olması garipsenir, güven telkin etmez ve böylelerine iktidarı teslim etmeyi düşünmezler. Her işiniz düzgün ve yerli yerinde olmalıdır, dikkat ediniz.

25. Evbark olmayı ihmal etmeyiniz. Bekâr kalmayı ve bekâr yaşamayı düşünmeyiniz. Zira Peygamberimiz de davamızın önderi olduğu halde evlenmiş, çolukçocuk sahibi olmuştur. İnsanın fıtratına uygun yaşaması ve huzurlu olmasında ve başkalarıyla hayatını birleştirebilmesinde evliliğin her yönden(yalnız cinsel yönden değil) büyük payı vardır, unutmayınız. Bekârlık, peygamberin sünneti değildir.

Bir ev olmayan, bir evi geçindiremeyen bir evin işlerini yürütemeyenin bir milletin işlerini çekip çevirmesi beklenemez. Kimse güvenmez böylelerine ve işlerini teslim etmez. Güvenilir olmaya bakınız her halinizle.

27. Kızerkek bütün gençlerimize annebabalarının sözlerini, tevhide aykırı olmadıkça dinlemelerini, uymalarını öncelikle tavsiye ederiz. Annebabayı razı etmenin Allah'ı da razı eden işlerin başlarında geldiğini hiç unutmayınız. Evin temizliğinden, yemeğin pişirilmesine, çamaşırın yıkanmasından dikiş işlerine kadar bütün işlerinde annesine ve babasına yardımcı olan bütün kızerkek Müslümanların Allah'ı da razı edeceklerine kesinlikle inanıyoruz. Saygınızı koruyunuz ve geliştiriniz büyüklerinize karşı. İslâm ile terbiye olanların hususiyetlerinin başında gelir bunlar.

28. İslâm’ın korumayı farz kıldığı değerleri korumaya çalışınız. İnsanların mallarınıcanlarını, ırzlarını, dinlerini korumak amacına yönelik kaide ve kanunlara uyma Tâğut'a uymak demek değildir. Örneğin araba sürüyorsanız trafik kaidelerine uymanız sevaptır, günah değil. Uymamanız sizlere sevaba değil, günah getirir. Zira sonuçta Allah'ın kullarına zarar vermek suçunu işlemiş olursunuz, ki bu da günahtır. Bilesiniz.. Annebabanızın deneyimlerinden yararlanınız.

29. Kimsenin canında, malında, ırzında gözünüz olmasın. Zira can, mal ve ırz korunmuştur. Bunları en iyi koruyan da İslâmdır ve elbette Müslümanlardır. Bu can devletin canı olmuş, milletin canı olmuş fark etmez, korunmalıdır. Bu mal da hakeza devletin olmuş, milletin olmuş yine fark etmez esas itibariyle. Sizler bunlara riayet etmekle öncelikle kendi İslâmî kişiliğinizi korumuş olacaksınız. Şayet şimdi bu can, bu mal falanın diye el uzatmaya kalkarsanız ki

Peygamberimiz Mekke'de kimsenin malına da, canına da el uzatmamıştır alışırsınız ve yarın kendi düzenimiz geldiğinde de alışkanlığınızdan vazgeçemez ve İslâm devlet ve milletinin malını ve canını koruyamaz olur, bilakis tecavüzkârlardan olursunuz. Ayrıca şimdi veya İslâm düzeni varken de olsa Müslüman kul hakkına tecavüzden sakınmak durumundadır, mecburdur buna.
Müslüman kimse kim olursa olsun herkesin canı, malı, ırzı açısından kendini ondan emîn (güvenilir) hissettiği kimsedir, unutmayınız. Peygamberimizin de ana sıfatı budur ve Ona bu sıfatı Kur'ân'ı ahlâk edinmesi tartışılmaz biçimde kazandırmıştır. Sizler de Kur'ân ile ahlâklanınız ki, Ona benzeyebilesiniz.

30. Kadınerkek ilişkilerinde İslâm’ın sizleri uzak tutmak istediği türden ilişkilerden uzak durunuz. Peygamberin hayatında hiç yapmadığı Mut’a nikâhı gibi, insanları ve toplumu ifsat edici ve kadını ve erkeğiyle toplumu aşağılara çeken nikâhı yapmayınız. Allah'tan korkunuz. Ona buna değil peygambere benzemeye çalışınız. Peygamberin getirmediği fakat geldiğinde hazır bulduğu halde hiç yapmadığı türden bir nikâhı(Mut’a) yapmayınız.

Nefsinize hoş gelse de Allah'tan korkunuz, kadın ve erkeğin haysiyetine aykırı olan bu işten uzak durunuz. Bu tür nikâhı şayet nefsiniz için uygun görecek olursanız aynı anda sizin kızınızın ve bacınızın birisi tarafından bir haftalığına karı olarak (geçici nikâhla (Mut’a) nikahlanma talebine nasıl davranır ve ne düşünürsünüz, nefsinize sorunuz. Peygamberimiz demiyor mu ki yapmayı düşündüğünüz işi şuranıza (kalbini göstererek) sorunuz, orası razı oluyorsa yapınız, razı olmuyorsa yapmayınız diye..

Evet, açıklıkla söylüyorum, gerek gördüğüm için söylüyorum. Kalbinize sorunuz kızınızın bir haftalığına birinin karısı olmasının ne demek olabileceğini ve yapabilirseniz bundan sonra yapınız, olmaz mı?
Aklı, Allah düşünsünler için vermiştir insanlara h*******arına uymaktan geri dursunlar diye. Nefislerin hoşuna gidenler Allah'ın hoşuna gitmiyor, Hala düşünmeyecek misiniz?

31. Doğruyu almak isteyene, meyil gösterene tebliğ etmeye çalışmak, kendini insanların bekçisi ya da vekili gibi görmekten sakınmanızı dilerim.

32. Güzel ahlâkla ilgili bütün hususlara, örneğin yaşlılara yumuşak ve sevecen davranmak, kimsesizleri, yetim ve öksüzleri koruyup kollamak, fakir, miskin ve zavallılara acımak ve onları rızıklandırmak, evleri, yurt ve yuvaları ellerinden alınanlara arka çıkmak yediripiçirmek, çıplakları giydirmek için kampanyalar açmak, açılan kampanyalara katılmak ve desteklemek, ferden ferda yetim ve yaşlıları bulundukları yerde ziyaret etmek, hatırlarını almak, mümkün olduğunca hediyeler götürmek ve İslâm kalkışlı nice güzel tavır varsa onların cümlesini şahsında taşımaya çalışmanızı öneririm. Allah için, Allah'ın kullarına yakınlık gösteriniz. Ki kendisini bilmeyen hattâ reddedenlere bile Allah rızık vermekte ve yaşatmaktadır onları, dikkat ediniz.

33. Namazı anlayarak, hissederek ve dosdoğru kılmaya gayret ediniz. Ayetleri eğip bükmemek, gerektiği gibi anlamaya ve siyakınca amel etmeye çalışınız. Bir konuda bir ayetle ahkâm kesmeye kalkmayınız. Zira aynı konuda başka ayetleri de göz önünde bulundurmazsanız kaybedenlerden olursunuz..

34. Doğruları kalabalıkların bulunduğu yerlerde değil, Kur'ân'da arayınız. Kalabalıklar da yanılırlar. Müslüman da olsalar. Çoğunluk veya kitleler tarafından yüceltilen ve giderek kutsallık izafe edilen insanlara itibar etmeyiniz. Allah ile aranıza aracı koymayınız. Ruhban sınıfına itibar etmeyiniz, Allah'tan başka veliler edinmeyiniz, ki imanınızın sıhhati sürekli olabilsin.

35. Kendinizi kontrol ediniz. Demokratik, laik ve her tür sol pisliklerden temizleyiniz ve temiz tutunuz. Kendinizi, Allah önce akidesi temiz(kirlenmemiş) olanları sevmektedir. Orta yolda yürüyünüz. İfrat ve tefritten sakınınız.

Elbette ki daha geniş olarak söylemek istediklerimizi Kur'ân'da bulacaksınız. Ne olur defaatla okuyunuz Kur'ân'ı ve hayatınıza geçiriniz.

Bugün ve her zaman İslâmın en büyük ihtiyaç duyduğu şey 'güzel örnek'lerdir. Her biriniz birer

güzel örnek olmaya bakınız. Ölüm sizi bu yolda iken bulsun.,

http://www.ercuemend-oezkan.com/gencler.htm

10 Haz 2008

ABD hepimizi Kızılderililer gibi yok edecek

Fatih Altaylı bir yazı yazmış. Bir kişide onu onaylamak için şöyle yazmış.

İste geldigimiz nokta bu.
Bunu normal demokrasi mucadelesi olarak gorenler, F.Altayli'nin bu yazısını dikkatle okumalilar.
Bu hareket kesinlikle masum dini hak mucadelesi degil.Ataturk devrimleri ile siyasi guclerini kaybetmis din tuccarlarinin tekrar iktidari elde etme mucadelesidir.

Benim görüşümde aşağıda
Demek ki Ya Atatürk egemenlik kayıtsız şartsız milletidir derken bu işlere hiç aklı ermeden konuşmuş, Ya da korku üretme merkezleri Atatürk'ü sadece kullanıyor ama onun sözlerini hiç umursamıyor ve iki yüzlülük ediyorlar.
Şimdi düşünelim hiç seçim kazanacak başarıları olmayanlar ve onların maaşlı bürokratları iktidarlarını nasıl koruyacaklar.
Bir tek yolu var. Kendileri dışın da herkese bir kulp takarak koruyacaklar.
AKP içinde % 6-7 Refah partisinin oyları da olan bir demokrasi koalisyonudur.
Demokrasi gerçekleşir ve mevcut CHP diktası kırılabilirse zaten bu parti koalisyonu kendiliğinden dağılacak ve herkes kendi yerine sağcı sağa, solcu sola, dinci yerine, merkezde yerine çekilecektir.
Bu durumda sistemin pek çok cinayetler, ihtilaller, dışarısı ile işbirliği halinde ülkenin menfaatlerini engellemelerden suçlu durumda olan bürokrasisi yargı önüne çıkacak ve tüm pislikler ortaya saçılacaktır. Bu yüzden AKP yi bir bütün halinde sadece dincilerden oluşan bir parti gibi lanse etmek ve Atatürk'ü de sadece kullanmak amaçlı öne çıkarmak zorundadırlar. Sanki Atatürk bu durumlardan ancak milli irade ile kurtulacağımızı söyleyip egemenliği millete vermemiş gibi.
Başka çareleri yok.

Bu yapıyı şimdi savunanlar bir kaç yıl sonra hatalarını anlayacaklardır ama inşallah ABD haritalarında bölünmüş olarak gösterilen bölgemizden oy alabilen tek partinin imhasındaki dış desteğin ücreti olarak bu yapı orada artık milletimizin oy aldığı parti kalmadı şeklinde çıkarılacak kargaşalar ile oraya önce barış gücü sonrada İsrail Kürdistan'ına satmış olmaları ihtimali çok yüksektir.

Osmanlı böyle satılıp dağıtılmıştı. Kanadoğlunun % 97 ilede gelseler onlara devleti teslim etmeyiz sözünün altında şu sırada AKP düşmanı olanlar, kendilerinin de
o % %3 lük azınlık tarafından % 97 lik yerliler olarak görüldüklerini anlarlar.
ABD Amerika kıtasındaki Kızılderililerin neslini böyle tüketti. Irakta bir buçuk milyona varan ölülere ve devam etmekte olan duruma bakar ve daha işin başında bulunduğumuzu anlar sıranın bize gelmekte olduğunu düşünürseniz iyi edersiniz. Bizler imha edilme sıramızı bekliyoruz. Seçilmişler tarafından değil, ABD yaptırdığı ihtilaller ile ele geçirdiği bürokratik makamlar da oturanlar tarafından imha edileceğiz. Siyasileri eleştirebiliyoruz. Kuşkulanınca değiştirebiliyoruz da. Ama bürokratları tanımıyoruz bile sadece düşman olduğumuz daha doğru deyimle oldurulduğumuz iktidarın elini kolunu ABD hesabına bağladıklarını bazılarımız biliyor bazılarımızda kesimhanenin hazırlandığından haberleri bile olmadan alkış tutuyor.
Beni kesen senide, onu da sırayla kesecek. Çünkü birimizi keserken ötekilerin de kollarını tutup ABD nin adamlarına ya da çetelerine yardım etmesi gerekiyor. Sonra sıra kendisine gelince işi fark edecek ama kesilmekten kurtulamayacak. ABD de kaç tane Kızılderili kaldı bir bakında sonumuzu görün. Belki uyanmak için işe yarar.
Büyük İsrail ve geleceğin bölgeye taşınacağı ABD elitleri ve falanjistler yoksa yeni bir barış dünyasını nasıl kurabilirler. Her şey hazır olunca Amerika kıtasının tüm sanayisi savaş makinelerini gemilerini uçaklarını alıp büyük İsrail olarak egeden Afganistan'a kadar bu bölgeye ve Mezopotamya ya yerleşecekler.
Bizler Kızılderililer gibi aramızda savaştırılıp imha edileceğiz.

Olamaz diyenler birde ya olursa açısından düşünsünler. 28 Şubatın Yahudi kökenli olduğu yazılıp çizilen ve güçlü Yahudi örgütü Jinsa dan ödül alan.malum generali Çevik Bir'i Irak'ın işgali başlarken tezkere oylamalarında ABD den konuşarak aynen şöyle demişti.
Türkler daha ne istiyorlar. Amerika ya komşu oluyorlar. (Dikkat Türkler derken 3. şahıs zamiri kullanıp kendisini dışında tutuyor)
A.D.Şimşek

Benim hayatım “laikliğe aykırı”

Yazan: irtica
İlkokulda sınıfta herkes şarkı söylüyordu. Ben de parmak kaldırdım. Bir ilahi okudum. Öğretmenim dedi ki: "Bu okuduğun şey; laikliğe aykırı". Ne dediğini anlamadım.

Yazın Amme cüzü kesesini boynuma asıp camiye giderken gördü öğretmenim.
Yine anlamadığım o cümleyi söyledi:"Bu yazıyı öğrenmek; laikliğe aykırı"

Ortaokulda okurken öğretmenimiz bize 'insanların maymundan geldiğini' anlatıyordu.
İzin aldım:"Öğretmenim" dedim,"Atamız Hazreti Ademdir, Bizi Allah yarattı!"

Öğretmenimiz çok sinirlendi: "Çocuklar bu fikirler; laikliğe aykırı"
Lisede okulda namaz kıldık arkadaşlarımızla gizlice.

Bir öğretmenimiz "bizi yakaladı". Dedi ki "Çocuklar, okulda namaz kılmak; laikliğe aykırı"

Üniversitede okurken bir gazete getirmiştim okula. Okurken hocamız gördü, çok sinirlendi:

"Sizin gibi aydın gençlerden bunu okumanızı beklemiyordum. Gençler, bu gazete 'laikliğe aykırı' "
Askere gittim. Koğuşa girdiğimde namaz vakti geçmek üzereydi.

Birisine sordum " burada kıble neresi, nasıl namaz kılabilirim?'

Bunu duyan bir komutan: "Bu durum laikliğe aykırı"

Bir gün otobüsle seyahat ederken; namaz kılmak istediğimi, vaktin geçmek üzere olduğunu,

yakınlarda mola verip veremeyeceğini sordum şoföre, arka sıradan bir bayan: "Beyefendi, bu yaptığınız laikliğe aykırı"

Bir gün cumadan gelirken başımdan takkeyi çıkarmayı unutmuşum. Yolda iki polis çevirdiler: "Beyefendi, bu kılık kıyafet; laikliğe aykırı."

Bir gün cumaya yetişemedim, namazı sokakta kıldım. Ertesi gün manşetlerdeydi fotoğrafım. Ak tolgalı bir beylerbeyi haykırıyordu: "Bu olaylar laikliğe aykırı…"

Seçimler oldu, oy kullandım. Her nasılsa oy pusulamı zarfın içine koyarken pos bıyıklı memur gördü hangi partiye oy verdiğimi. Sinirli sinirli söylendi:"bu oy laikliğe aykırı".

Bir gün çalıştığım okulda müdürle tartıştık. Sinirlendim "la havle" çektim. Müdür, mal bulmuş mağribi gibi sarıldı sözlerime: "Bu gibi sözler laikliğe aykırı."

Sınıfa girerken selam verdim. Hakkımda soruşturma açtılar, sürgüne yolladılar: "Bu selam laikliğe aykırı."

Hanımla bir gün öğretmenevinde çay içmek istedim. Eşim başörtülü olduğu için bizi almadılar içeriye. Dediler ki: "Kesin emir var, sizi böyle alamayız. Bu örtü laikliğe aykırı".

Küçüktüm, ufacıktım. Ne yaptımsa dediler; bu laikliğe aykırı…

Büyüdüm, ihtiyarladım. Hala ne yaptımsa; 'laikiğe aykırı…"

Şimdi anladım ki; aldığım nefes, laikliğe aykırı…

Hayatım, laikliğe aykırı… -- ------

Tarih Değil Hatalar Tekerrür Eder!

II. ABDÜLHAMİT HAN-

Eğer Sevda Sevgiliye Kendini Adamaksa,

Eğer Sevgi Kardelen Çiçeği Gibi Hürriyete Açmaksa,

Şehadet En Büyük Aşk Şehit En Büyük Aşık İse

Kendimi Yoluna Adıyorum YA RESULALLAH!!!

--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~

9 Haz 2008

...........SEN BUSUN İSTE.........


okumak için üzerine tıkla

Bukadar Domuz Etini Kim Yiyiyor.?

Gaziosmanpaşa Hacımaşlı köyü domuz çiftliği'nin suları ve katı atıkları 300 metre mesafedeki Sazlıdere Barajı'na akıyor.
Baraj on milyon kişinin su ihtiyacını karşılıyor. Çiftlikte 5 bin domuz var. Türkiye'deki domuz çiftliklerinde yıllık 3 milyon kg. civarında et üretiliyor. Bu rakam neredeyse kırmızı et üretiminin yarısı.
Üretilen domuzlar otellere, yemek fabrikalarına ve marketlere 'kıyma' şeklinde satılıyor. Domuz etini Salam, sosis olarak da piyasaya sürmek en sık kullanılan yöntem.

Peki neden domuz? 'Dinen yasak olmasına, Türk yemek kültürüne aykırı bulunmasına rağmen neden domuz cazip bir konu?' Çünkü domuz yetiştiriciliği kârlı bir iş. Domuz üretken bir hayvan. Cinslerine ve yaşına göre yılda bir, iki, bazen de üç kez ve her batında 15-20'ye kadar varan yavru dünyaya getirebiliyor.
Bir domuz yılda iki kez doğum yapsa, her batından 10 yavru yaşasa, 20 sene yaşayan bir domuzun 400 yavrusu oluyor. Ve dahası yeni doğmuş bir domuz 4-5 ayda 100 kiloya kadar çıkabiliyor. Normal Şartlarda evcil bir domuzun yüzde 30'u yağ olarak ayrılabilmekte iken bu rakam bazen yüzde 50'yi bulabiliyor.Yani 150 kg'lık bir domuzdan 75 kiloluk yağ elde edilebiliyor.

Bu da dana yada koyuna göre tercih edilmesinde önemli bir etken. Beslenmesi kolay, cam dışında -leş dahil- her şeyi yiyebiliyor. Her domuz da ortalama 80-100 kiloya ulaştığı zaman kesiliyor. Kaba bir hesapla sadece bu çiftlikten yılda yaklaşık 1 milyon kg. et çıkıyor. Bu etlerin hangi kanalla, nerelere satıldığı meçhul. Diğer çiftlikler de göz önüne alındığında Türkiye'de yaklaşık 3 milyon kg domuz etinin piyasaya değişik yollarla sürüldüğü ortaya çıkıyor.

Türkiye'deki toplam kırmızı et tüketiminin de 6 milyon kg. olduğu göz önüne alınırsa tablonun vahameti daha da netleşiyor. Kilosu 1 ile 3.5 milyon lira arasında satılan bu domuz etlerinin ağırlıklı olarak kıyma, sucuk, salam ve sosis olarak satıldığı dile getiriliyor. Çiftlik çalışanlarından İsmail Türk'ün verdiği bilgiye göre kesilen etler toplu olarak büyük otellere, yemek fabrikalarına kıyma ve sosis gibi ürünler olarak satılıyor.

Bu ve benzeri çiftliklerden resmi olarak beş firma domuz satın alıyor: Çerkezo, Polonez, Nuta, Namet ve Şütte ...

1. Çerkezo aldığı ürünleri Salam Sosis olarak piyasaya sürerken aynı zamanda Teşvikiye'deki Şarküterisinden de nihai tüketiciye ulaşıyor. (ki bu firmanın bir de TADET adı altında otellere ürün sattığı bir markası daha bulunuyor...) Aynı zamanda butik mağazalarda ve ulusal zincir mağazalarda satılan BONUS markalı ürünlerin üreticisi de ÇERKEZO...

2- Ayazağa'daki Çerkezo'nun hemen yanında üretim yapan ŞÜTTE firması da salam, sosis ve jambonlarını markasıyla satıyor. Ancak bilinen bu firmalar ürünleri çeşitli zamanlarda farklı isimlerde piyasaya sürüyor. Daha önce Şütte olarak piyasaya sürülen domuz mamulleri son dönemde PIGGY adıyla satılıyor. Üstelik ünlü Amerikan fast food zincirlerinden Little Caesar's Pizza tam 10 yılı aşkın süreden beri et mamullerini ŞÜTTE firmasından temin edip bizlere bir güzel yediriyor.

3- POLONEZ 5 yıl öncesine kadar resmi olarak domuz ürünleri imal edip MİGROS'larda açık açık ürünlerini satarken, son yıllarda %100 dana etinden ürünler imal ettiğini iddia ediyor. 'Peki ya bunları göz göre göre mağazalarında sattıran satın alma müdürleri aldıkları rüşvetin yanı sıra bu milletin vebalini aldıklarını da biliyorlar mı sizce?

POLONEZ'in ciddi anlamda piyasaya yayılmasındaki en büyük faktör MIGROS' tur . O dönem Migros'un et mamulleri satın almasında olan (Şu an oyuncak reyonunda satın almacılık yapan) Coşkun bey'in büyük paralar karşılığında POLONEZ'le işbirliği içerisinde olduğunu ve bizzat domuzları bizlere yediren kişi olduğunu biliyor muydunuz?

Peki ya Migros'ta çalışan tüm tezgahtarların eksiksiz olarak her ay sonunda POLONEZ 'in sahibi MUSTAFA AKKAŞ beyden (veya satış müdürü sıfatı ile çalışan ALI ÖZYAVAŞ'tan) maaşlarını ve primlerini (bizlere sattıkları et mamulleri üzerinden ) aldıklarını biliyor muydunuz?

Peki METRO GROS MARKETLER'in (Şu anki değil bir önceki) satın almacılığını yapan kişinin Şu an BAĞDAT CADDESINDE bulunan Polonez - Barbekü restoranları'nın sahibi olduğunu biliyor muydunuz?

Peki İzmir'in kalesi olarak görülen KiPA Marketler'in satın almacılığını yapan bayanın Polonez'in resmi hissedarı olduğunu biliyor muydunuz?

PEKİ AMERİKAN FAST FOOD ZINCIRI DOMINO'S PIZZA ve ALMAN EKOLÜ DR.OETKER PİZZALARIN İÇERİSİNDE POLONEZ ET MAMULLERİNİN KULLANILDIĞINI BİLİYOR MUYDUNUZ? PEKİ GİMA MARKALI VE PİYASALARDA SATILAN OPİ MARKALI ÜRÜNLERİ POLONEZ'İN ÜRETTİĞİNİ VE BUNUN KARŞILIĞINDA NE KADAR PARA YEDİRDİĞİNİ BİLİYOR MUSUNUZ?

'Peki, sizce Türkiye'de domuz eti yemeyen insan kalmış mıdır?'

4- NUTA öncelikle 7 TEPE markası ile tanınmakla beraber Güneydeki - Her şey dahil - tatil köylerinin bir numaralı tedarikçisi, e tabi yabancı turistlerin yanında yerli turistlerde güme gidiyor. Bu firmalar özellikle büyük alışveriş merkezlerinde ayrı bir stant açıyorlar. Ancak küçük Şarküterilerde karışık olarak duruyor ve birçok tüketici farkına varmadan domuz ürünlerini satın alabiliyor .

Üstelik işin ilginç tarafı bu firma Şimdi de firma tanıtım cd si hazırlamış Carrefour gibi büyük hipermarketlerde ne kadar hijyenik üretim yaptığını anlatıyor. Ama 7 TEPE SOSIS hafta sonları marketlerde KDV dahil 2.900 YTL ye satılıyor. Çünkü maalesef bu adamlar sosislerin içerisinde hayvan küspesi gibi lafını bile etmek istemediğimiz katkılar kullanıyorlar .

Domuz hammaddeli salam ve sosislerin kesiminin yapılıp piyasa sürüldüğü bir başka yer de NUTA'nın üretimini yapan kişinin işlettiği Dolapdere'deki imalathane. ( İDEAL markalı salam sosis imalatçısı )

5- NAMET ünlü EMINÖNÜ HASIRCILAR ÇARSIŞININ IÇINDE yıllardır tanınan NAMLI PASTIRMACI'nın modern hali !!! Şu an modern(!) üretim tesisleri BAYRAMPAŞA MEGACENTER (GIDA HALİ) içinde derme çatma bir imalathaneden öteye geçemeyecek konumda olan ve üretim kapasiteleri aylık -günün 24 saati çalıştıklarını düşünürseniz- 70 tonu geçemeyecek olan bu imalathanede NAMET ayda 270 ton et mamulü üretiyor ve satıyor.

Bu aradaki 200 tonluk kapasite açığını ise İSTANBUL DIŞINDA ne id üğü belirsiz imalathanelerde, merdiven altı firmalarda üretim yaptırıp üzerine ' %100 NAMET KALITESI' bastıktan sonra (üretim yeri olarak BAYRAMPAŞA'daki adreslerini gösteriyorlar) bizlere afiyetle yediriyorlar.

Carrefour ve diğer tüm zincir mağazalarda POLONEZ'in uyguladığı benzer taktikleri uygulayan NAMET bugün kapasitesinin 3 kat üzerinde üretim yaparak gururla ülkemizi temsil ediyor. Peki, Cem Yılmaz'ın dediği gibi janjanlı ambalaja sahip NAMLI pastırmaları'nın sahipleri olan Engin ve Esen Mepa kardeşlerin aynı zamanda Çorlu'daki domuz çiftliklerinin yarı hissesine sahip olduklarını da biliyor muydunuz?

2000 yılında patlak vermiş olan kaçak buffalo etlerinin de NAMLI pastırmaları'nın sahipleri olan Engin ve Esen Mepa kardeşler tarafından getirildiğini hatt a Bayrampaşa'daki imalathanelerinin gazetecilerin ve kameraların gözü önünde basıldığını, Engin Mepa'nın Show TV'ye, o dönemin 1 trilyon lirayı kendi elleriyle hediye ettiğini, sonra da Milliyet, Hürriyet ve Sabah gazetelerine verdikleri dev ilanlarla tüm olanları ve baskınları yalanladıklarını biliyor muydunuz?

NAMLI Pastırmalarının hem % 5 hissesine sahip olan, hem de imalat müdürlüğünü yapan Muzaffer adındaki şahsın aynı dönemde kardeşi ile Bağcılar semtinde açmış olduğu imalathanede at ve eşek etinden yaptığı pastırmaları dilimleyerek zincir marketlere sattıklarını biliyor muydunuz?

2004 yılında da Uğur Dündar ekibi tarafından basılarak ekranlarda gösterildiğini hatırlayabildiniz mi? Domuz konusunda herkes topu başkasına atıyor. Bu noktada tüketicinin yapması gereken şeyi Çevre Sağlık İl Müdürlüğü Gıda ve Çevre Kontrol Şubesi Müdürü İrfan Yılmaz özetliyor; '- Piyasadaki etleri denetlemek mümkün olmuyor.

'Kısacası ne yediğinize dikkat edin. Çok emin olmadığınız bilmediğiniz markaların ambalaj güzelliğine kanmayın.' Ömer KIZILIRMAK TÜBITAK-SAGE Planlamalar ve Kalibrasyon Birim Amiri

8 Haz 2008

Dünya barışı için D-8

Milli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ın Başbakanı olduğu 54. TC Hükümeti döneminde Türkiye, İran, Pakistan, Bangladeş, Malezya, Endonezya, Mısır ve Nijerya'nın devlet ve hükümet başkanlarının katılımı ile kurulan D-8'in kuruluşunun 10'uncu yıl dönümü İstanbul Çırağan Sarayı'nda düzenlenen törenle kutlandı.


Üye ülke temsilcileri dahil büyük bir katılımla gerçekleşen toplantıda ekonomik sömürü ve ezilmişlikten kurtulmak için işbirliklerinin artırılması, müşterek projelerin süratle ve azimle yürürlüğe konulması kararı alındı.D-8'in kuruluşunun 10'uncu yıldönümü dolayısıyla İstanbul'da yapılan kutlama toplantısında Millî Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan, Müslümanların acilen kendi Müşterek Para Birimlerini, Yeni Dünya Bankasını, Yeni IMF'sini ve Yeni Dünya Ticaret Örgütü kurulması gerektiğini söyledi.

Toplantıda D-8'lerin bayrağında 6 temel ilkeyi sembolize eden altı yıldızın anlamının; Savaş, değil barış, çatışma değil, diyalog, Çifte standart değil, adalet,üstünlük değil, eşitlik, sömürü değil, işbirliği, baskı ve tahakküm değil, insan hakları hürriyet ve demokrasi olduğu bir kez daha vurgulandı.
Huzur için D-8 şartMilli Görüş Lideri Prof. Dr. Erbakan D-8' lerin nüfus ve yüzölçümü bakımından dünyanın en önemli bir bölümünü, hammadde, kaynaklar ve işgücü bakımından da büyük bir ağırlığını temsil ettiğini belirtti.D-8'in kuruluşunun 10'uncu yıl dönümü dolayısıyla İstanbul Çırağan Sarayı'nda düzenlenen kutlama toplantısı, Millî Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan, Saadet Partisi Genel Başkanı Recai Kutan, D-8 üyeleri, D-8 Genel Sekreteri Dr. Dipo Alam, D-8 Direktörü Kia Tabatabai, D-8 ülkeleri Türkiye Büyükelçileri ve T.C. 54'üncü Hükümetinin bakanlarının katılımıyla gerçekleştirildi.Kutlama toplantısında konuşan Millî Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan, D-8 ülkelerinin stratejik önemine ve sahip oldukları enerji rezervlerine vurgu yaparak, "D-8 ülkelerinin potansiyeli göz önünde bulundurulduğunda D-8'ler 8 Müslüman ülkeden müteşekkil bir çekirdek olmakla birlikte, 60 İslâm Konferansı üyesi ülkenin çoğunluğunu temsil etmektedir. Ve dünya üzerinde, dünyanın bütününe nazaran nüfus ve yüzölçümü bakımından dünyanın en önemli bir bölümü, hammadde, kaynaklar ve işgücü bakımından büyük bir ağırlığını temsil etmektedir" dedi.

HUZUR İÇİN D-8 ŞART

Milli Görüş Lideri Prof. Dr. Erbakan D-8' lerin nüfus ve yüzölçümü bakımından dünyanın en önemli bir bölümünü, hammadde, kaynaklar ve işgücü bakımından da büyük bir ağırlığını temsil ettiğini belirtti.D-8'in kuruluşunun 10'uncu yıl dönümü dolayısıyla İstanbul Çırağan Sarayı'nda düzenlenen kutlama toplantısı, Millî Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan, Saadet Partisi Genel Başkanı Recai Kutan, D-8 üyeleri, D-8 Genel Sekreteri Dr. Dipo Alam, D-8 Direktörü Kia Tabatabai, D-8 ülkeleri Türkiye Büyükelçileri ve T.C. 54'üncü Hükümetinin bakanlarının katılımıyla gerçekleştirildi.Kutlama toplantısında konuşan Millî Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan, D-8 ülkelerinin stratejik önemine ve sahip oldukları enerji rezervlerine vurgu yaparak, "D-8 ülkelerinin potansiyeli göz önünde bulundurulduğunda D-8'ler 8 Müslüman ülkeden müteşekkil bir çekirdek olmakla birlikte, 60 İslâm Konferansı üyesi ülkenin çoğunluğunu temsil etmektedir. Ve dünya üzerinde, dünyanın bütününe nazaran nüfus ve yüzölçümü bakımından dünyanın en önemli bir bölümü, hammadde, kaynaklar ve işgücü bakımından büyük bir ağırlığını temsil etmektedir" dedi.

KURTULUŞ İÇİN D-8

D-8'lerin kuruluş gayesine de değinen Erbakan, Yalta Konferansı'ndan sonra gelişen olayların D-8'in kuruluşunu zorunlu hale getirdiğini kaydederek, "Soğuk Savaşın bitiminden sonra, önce tek kutuplu dünya ile birlikte küreselleşme/globalizm sloganları atıldı. İnsanoğlunun sahip olduğu bilimsel, teknolojik imkânlarla dünya artık küçük bir köy haline gelmişti. Ve dolayısıyla da tek bir Pazar. İnsanlar bu sloganları tartışırken, semantik anlamları ile tartışıyor, bu sloganların ardından ne geleceğini bilmiyordu. İşte ne yazık ki yeni oluşuma böyle yanlış yol gösterilmiş olması, yeryüzünde barışın tesis edileceği yerde dünyanın en hassas bölgelerinde yeniden savaşların başlamasına sebep olmuştur.

Önce İran-Irak savaşı, sonra Körfez Savaşı, sonra Bosna katliamı, sonra Azerbaycan ve Çeçenistan katliamları, bütün savaşların hep Müslüman topluluklara karşı yapılması ve birçok Müslüman ülkelere uygulanan çeşitli ambargolar, Somali'de, Ruanda'da açlıktan ve sefaletten hayatlarını kaybeden insanlara karşı batının duyarsızlığı ve şimdi Irak, İran, Suriye! Bütün bu olanların hedefinin nedense hep Müslümanlar olması dikkate alınacak ve batının Soğuk Savaş sonrasında İslâm'ı kendi düşmanı olarak belirlemesi ile birlikte değerlendirilecek olursa, batıdaki oluşumların insanlığa neden saadet getiremediği anlaşılacaktır. D-8, insanlığa batının veremediği saadeti vermek gayesi ile kurulmuştur" ifadelerini kullandı.

YENİ BİR DÜNYA İÇİN

D-8'lerin bayrağında yer alan 6 yıldızın anlamları konusunda da bilgi veren Erbakan, "Bu ilkelerden her biri 20. asır boyunca hep yanlışlarda ısrar edilmesi ve bu ısrarın bir fayda vermemesi yüzünden, artık dönülmesi gereken doğruları temsil etmektedir. Bu gerçekler karşısında yeryüzünde huzur, barış ve saadetin tesisi için artık temeldeki bu yanlışların yapılmayacağı yeni bir yola girilmesi, doğrulara dönülmesi zorunluluğu apaçık ortaya çıkmış ve işte 15 Haziran 1997'de D-8'ler bu zorunluluktan kurulmuş ve ortaya çıkmıştır. D-8'ler 20. yüzyılın en önemli olaylarından birisi, 20. yüzyılın 21. yüzyıla en kıymetli hediyesidir. 20. asırda meydana gelen olaylardan alacağımız dersler: 1) Saadet için materyalizm değil, maneviyatçılık esas alınmalıdır. 2) Saadet için çatışma değil diyalog esas alınmalıdır. 3) Toplulukların saadeti için çifte standart değil adalet esas alınmalıdır. 4) İnsanların mutluluğu çin üstünlük, tekebbür değil, eşitlik esas alşınmalıdır. 5) İnsanların saadeti için sömürü değil işbirliği esas alınmalıdır. 6) Toplumların saadeti için baskı ve faşizm değil, insan hakları, özgürlük ve demokrasinin esas alınması gerekmektedir. D-8'lerin bayrağında yer alan 6 tane yıldız D-8'lerin temel ilkelerini sembolize etmektedir. Bu ilkelerden herbiri 20. asır boyunca hep yanlışlarda ısrar edilmesi ve bu ısrarın bir fayda vermemesi yüzünden artık dönülmesi gereken doğruları göstermektedir. Bu prensipler sadece D-8'lerin kendi prensipleri değil, yeni bir dünyanın kurulmasının da temel esaslarıdır" şeklinde konuştu.

KÜRESEL BİR KURULUŞ

Erbakan, D-8'lerin özellikleri ile ilgili olarak ise şu değerlendirmede bulundu: "D-8'ler en yüksek seviyede küresel bir kuruluştur. D-8'ler G-7'lerle çatışmak için değil, tam tersine yeni dünyayı birlikte kurmak için teşekkül etmiştir. D-8'ler gelişmekte olan bütün ülkeleri ve ezilmekte olan bütün halkları (ABD halkı dahil) kucaklamak ve aynı zamanda süratle karar alabilen dinamik bir yapıya sahip olmak üzere kurulmuştur. D-8'ler üye ülkelerin iç işlerine karışmamak ve herbirinin bölgesel anlaşmalardaki taahhüt ve haklarına halel getirmemek temel prensibi ile kurulmuştur. D-8'ler gelişmekte olan bütün ülkelerin birlikte ve hızlı kalkınmalarını, uluslararası münasebetleri tanzim eden mekanizmalara katılım güçlerinin arttırılması ve dünya ekonomisindeki etkinliklerinin güçlendirilmesi ve halklarının daha iyi bir yaşam standardına sahip olmasını sağlamak amacıyla kurulmuştur. D-8'ler kurulur kurulmaz bütün üye ülkelerin dinamiklerini harekete geçirerek faydalı projeleri süratle gerçekleştirmek üzere kurulmuştur. Hedefleri açısında iş üretmeyi benimseyen D-8'ler daha kuruluşları sırasında hangi sahalarda hangi konulara öncelik vereceklerini uzmanlarıyla araştırmalar yaparak olgunlaştırmıştır. Her bir ülkenin hangi konuda yürütücü olacağı, hangi projelerin gerçekleştirilmesine öncülük yapacağı plan ve programa bağlanmıştır." dedi.

BATI DÜNYAYI ATEŞE VERDİ

D-8'in son 10 yıllık gelişimini de değerlendiren Erbakan, "İşte D-8'ler 15 Haziran 1997'de bu zorunluluklardan dolayı açıklanan sebepler, özellikler ve hedeflere sahip olmak üzere kuruldu. Kollarını sıvadı ve 10 sene elinden gelen gayretle çalıştı. Bu esnada, D-8'ler ve G-8'lerde neler oldu? 15 Haziran 1997'de İstanbul'da zirve yapıldı. 1-2 Mart 1999'da Dakka Zirvesi yapıldı. 25-26 Mart 2001'de Kahire Zirvesi yapıldı. 18 Şubat 2004'te Tahran Zirvesi yapıldı 12-13 Mayıs 2006'da Bali-Endonezya Zirvesi olmak üzere 5 zirve toplantısı gerçekleştirildi. D-8'ler dünyaya adalet getirmek için çalışırken, 1997'den 2007'ye kadar geçen son 10 yıl esnasında, başta ABD'yi yönlendiren ırkçı-emperyalist dış güçler olmak üzere onların etkisiyle G-8 dünyayı her geçen gün daha büyük bir sömürüye ve pek çok dünya bölgesinin savaş alanına dönmesine sebep olmuşlardır. Bu arada gerçek dışı bahaneler ileri sürülerek Filistin'de 50 yıldan fazla bir zaman devam eden katliamlara ilaveten Afganistan, Irak ve Somali işgal edilmiş, buralarda her türlü işkence ve şiddet uygulaması bütün hızıyla sürdürülmüştür" değerlendirmesinde bulundu.

NELER YAPILMALI?

D-8'lerin önümüzdeki süreçlerde gerçekleştirmesi gereken hedefleri de gösteren Erbakan, şöyle konuştu: "Ulusal Bağımsızlık Kurulu kurulmalıdır. Bunun için D-8'lerin temel prensibi olan diyalog yoluyla D-8'ler çekirdek ülkelerinin siyasi iradelerinin azimli bir şekilde ortaya konması için çalışmaların yapılması gerekmektedir. Diyalog enstitüleri ve bunların koordinasyonu. Bu enstitüler ve yapılacak olan çalışmalar ile Yeni ve Adil Bir Dünya düzeninin temel esaslarının geliştirilmesi, bu temel esaslara göre Yeni ve Adil bir Dünya düzeninin kurulması sağlanmalıdır. G-8'lerin başta Müslüman ülkeler olmak üzere sömürdükleri ülkeler hakkında yaptıkları yanlış propagandaların takibi ve bunların önlenmesi için gereken teşebbüslerin yapılması gerekir.

D-8'lerin ana prensiplerinin G-8'lerdeki makul çevrelerle diyaloglar kurulması suretiyle bu ülkelerin yönetimlerine de benimsetilmesi çalışmaları yürütülmelidir. Ekonomik sömürü ve ezilmişlikten kurtulmak için işbirliklerinin arttırılması, müşterek projelerin süratle ve azimle yürürlüğe konulması lazım. Bunun için yapılması lazım gelenlerin planlanması, --

Tarihine sahip çıkmayanların,istikballeri olmaz. اللهم صلي وسلم وبارك عليك يا حبيبي ياشفيعي يا قرة عيني يا محمدYavuz Sultan Selim Diyor ki:Bu seferlerimiz, bu sıkıntılarımız ve bu perişanlıklarımız, hep gönülleri birleştirmek, İslam Birliğini tesis etmek içindir.Mülk Allah'ındır. Kim Allah'ın yardımı olmadan istediğini elde etmede zafere ulaştığını söylerse, Allah onu kahreder ve aşağı derecelere indirir.Vükela ve ümeranın süslü elbiseler giymesi, padişahlarına tazimden ileri gelir. Biz Allah'tan başka kime tazime mecburuz ki, bu külfeti ihtiyar edelim? Bizim Padişahımız vücudu saran libasa değil, ruhun içindeki inanca bakar.

Siyonizm Allah belanızı versin

"Soykırım yapacağız" diyerek Gazze'de 166 Müslümanı şehit eden Siyonist köpekler, katliamlarına devam edeceklerini açıkça tüm dünyaya ilan etti.Siyonist canilerin Gazze'de sürdürdüğü katliama dünyanın sessizliği yanında İslâm dünyasının da seyirci kalması yürekleri yakıyor.

BM ve ABD tarafından yapılan açıklamalarda ise, katliam adeta İsrail'in meşru savunma hakkı olarak nitelendirilerek insanlığı öldüren Siyonistlere destek veriliyor.Sayın Başbakanımız da bu olayları kınıyormuş, düne kadar bu adamların elini sen sıkıyordun, yahudi sermayeside olsa öper başıma koyarım diyordun al sana sermaye, hamas lideri Türkiye'ye geldiği zaman adamları muhatap bile almadınız, bu sebepten dolayı İsrail bundan güç alarak müslüman katlediyor.

Tek derdi Mescidi Aksayı yıkıp Süleyman mabedi kurmak,Şimdide çıkmışsınız İsrail'i kınıyormuşsunuz; yazıklar olsun, biz Osmanlı torunlarıyız yahudilerle nasıl dostluk kurarız, On dokuzuncu yüzyılın sonlarında Avusturyalı Yahudi gazeteci Theodor Herzl tarafından dünya gündemine getirilen Siyonizm, pek çok kaynakta Yahudiler için bağımsız bir devlet kurmayı amaçlayan meşru bir ulus-devlet ideolojisi olarak nitelendirilmektedir.

Ancak gerek bugüne kadar yapılan uygulamalar, gerekse Siyonist liderlerin kendi açıklamaları Siyonizmin pek çok Yahudi için bunun ötesinde bir anlam ifade ettiğini göstermektedir. Theodor Herzl ve beraberindekiler çoğunlukla Allah'a ve dine iman etmeyen kişilerdi.

Onlar Yahudiliği bir inanç olarak değil, sadece bir ırk olarak görüyorlardı. Onlara göre Yahudiler, diğer Avrupa ırklarından farklı bir ırktılar, bu nedenle de onlardan ayrılmalı ve kendilerine ait topraklarda yaşamalıydılar. Yahudiler için aradıkları toprakların neresi olacağını düşünürken de, Yahudilerin kutsal değerlerini göz önünde bulundurmamışlardı. Hatta Siyonizmin kurucusu olan Theodor Herzl'in "Uganda Planı" adıyla tanınan projesine göre, Herzl ilk önceleri Uganda'yı ideal vatan olarak düşünmüştü.

Filistin'e ise daha sonra karar vermişti. Filistin'in seçilmesindeki temel neden ise kutsal değerler değil, bu toprakların Yahudilerin tarihi toprakları olduğu düşüncesiydi. -Siyonistler diğer Yahudilerin de, kendilerinin din ahlakına uygun olmayan görüşlerini benimsemeleri için çalışmalar başlattı.

Dünya Siyonist Örgütü, Yahudilerin yoğun olarak yaşadığı pek çok ülkede "Yahudilerin diğer milletlerle birarada huzur içinde yaşamasının mümkün olmadığının", "Yahudilerin ayrı bir ırk olduklarının", "dolayısıyla kendilerine ait bir vatana göç etmeleri gerektiğinin" propagandasını yapıyordu. Pek çok Yahudi topluluğu bu çağrıları dinlemedi. İsrailli devlet adamı Amnon Rubinstein'ın da ifade ettiği gibi; "Siyonizm, Yahudilerin kutsal topraklarına ve sinagoga karşı başlatılmış bir başkaldırı idi.

" Siyonist ideolojiyi kınayan ve eleştiren pek çok Yahudi vardı. Dönemin önde gelen din adamlarından Haham Hirsch ise Siyonizmin gerçek planını şöyle ifade ediyordu:"Siyonizm Yahudileri yalnızca bir millet olarak tanımlamak istiyor... bu bir sapkınlıktır.

"Ünlü Fransız düşünür Roger Garaudy ise konuyla ilgili olarak şunları söylüyordu: Dindar Yahudilerin en önemli düşmanlarından biri, 19. yüzyılın ırkçı ve sömürgeci Avrupası'nda ortaya çıkan aşırı milliyetçi, ırkçı ve sömürgeci bir ideoloji olan Sİyonizmdi. Batı'daki sömürgeci hareketleri ve milletlerin bir diğeriyle savaşmasını teşvik eden bu mantık, bir intihar mantığıdır.

İsrail her üç İlahi dinin temeli olan Hz. İbrahim'in inancına dönmediği müddetçe, gerçek bir Ortadoğu barışının gerçekleşmesi veya İsrail'in geleceğinin güvence altına alınması mümkün değildir. (Samizdat, June 1996) Görüldüğü gibi Siyonizm dünya siyaset sahnesine ırkçı ve Yahudilerin diğer milletlerle birarada yaşayamayacağı yanılgısını savunan bir ideoloji olarak çıktı.

Bu çarpık bakış açısı önce diasporada yaşayan Yahudiler için büyük sorunlara neden oldu. Daha sonra da Ortadoğu'da yaşayan Müslümanlara -İsrail'in işgalci ve baskıcı politikaları nedeniyle- kan, ölüm, terör ve yokluğu getirdi.Kısaca, Siyonizm aslında dini değerlerden değil seküler felsefelerden kaynak bulan bir ideolojidir.

Ne var ki diğer bazı aşırı milliyetçi hareketlerde görüldüğü gibi, Siyonizm de bazı dini değerleri kendi menfaatleri doğrultusunda kullanmaya kalkışmıştır.Tevrat'ın Siyonistler Tarafından Yanlış Yorumlanması"Gerçek şu ki, Biz Tevrat'ı, içinde bir hidayet ve nur olarak indirdik.." (Maide Suresi, 44) ayetiyle bildirildiği gibi.

Tevrat, Allah'ın Hz. Musa'ya vahyetmiş olduğu kutsal kitaptır. Ancak Kuran'da Tevrat'ın sonradan tahrif edilmiş olduğu da bildirilmektedir. Dolayısıyla bugün mevcut olan Tevrat, "Muharref Tevrat"tır. Ne var ki, Tevrat detaylı olarak incelendiğinde içerisinde hak dine ait bazı hükümlerin korunmuş olduğu da açıkça görülecektir.

Allah'ın varlığına ve birliğine iman, tevekkül, şükür, Allah korkusu, Allah sevgisi, adalet, sabır, merhamet, zulme ve haksızlığa karşı olmak gibi gerçek din ahlakına dair inanç ve erdemler Tevrat'ta da korunmuştur. Bununla birlikte, tarih içinde yaşanan bazı savaşlar ve bu savaşlarla ilgili bilgiler de Tevrat'ta yer almaktadır. Eğer bir kimse -gerçekleri saptırarak- yaptığı zulüm, katliam ve işlediği cinayetler için kendince meşruiyet oluşturmak istiyorsa, kolaylıkla Tevrat'ta yer alan bu tarihi bilgileri kullanabilir.

İşte Siyonizm de faşist terörünü sözde meşrulaştırmak için bu yönteme başvurmaktadır ve bunda da oldukça başarılı olmaktadır. Filistinli masum halka karşı yürütülen katliamları kendilerince açıklamak için Sİyonistler bugün de hala Tevrat'ta yer alan bu pasajları öne sürmektedirler. Şüphesiz bu son derece samimiyetsiz bir tavırdır.

Siyonizmin temel dayanak noktalarından birisi de Allah'ın Yahudilere bir dönem vermiş olduğu "seçilmiş"lik vasfıyla ilgili ayetleri art niyetli yorumlamalarıdır. Bu konuyla ilgili ayetlerde şöyle buyrulur:Ey İsrailoğulları, size bağışladığım nimetimi ve sizi (bir dönem) alemlere üstün kıldığımı hatırlayın. (Bakara Suresi, 47)Andolsun, Biz İsrailoğullarına Kitap, hüküm ve peygamberlik verdik, onları temiz ve güzel şeylerle rızıklandırdık ve onları alemlere üstün kıldık. (Casiye Suresi, 16)Ayetlerde, Allah'ın bir dönem Yahudilere nimetler verdiği ve yine bir dönem onları diğer milletlere hakim kıldığı anlatılmaktadır.

Ancak bu ayetlerde radikal Yahudilerin anladığı anlamda bir 'seçilmişlik' ifade edilmemektedir. Birçok peygamberin bu soydan gelmiş olmasına ve Yahudilerin bir dönem geniş topraklarda hakimiyet kurmuş olmalarına işaret edilmektedir. Ayetlerde yönetimde olmaları nedeniyle 'bir dönem alemlere üstün kılınmaları' anlatılmaktadır.

Daha sonra Yahudilerin bu özellikleri sona ermiştir. Seçilmişlik, Kuran'da peygamberler ve kendilerine hidayet verilen kullar için kullanılmaktadır. Ayetlerde elçilerin seçildikleri, doğru yola iletildikleri ve Allah'ın onlara nimet verdiği ifade edilmektedir. Bu konuyla ilgili bazı ayetler şu şekildedir:Kendi nefsini aşağılık kılandan başka, İbrahim'in dininden kim yüz çevirirı Andolsun, Biz onu dünyada seçtik, gerçekten ahirette de O salihlerdendir. (Bakara Suresi, 130)Babalarından, soylarından ve kardeşlerinden, kimini (bunlara kattık); onları da seçtik ve dosdoğru yola yöneltip-ilettik.

Bu, Allah'ın hidayetidir; kullarından dilediğini bununla hidayete erdirir. Onlar da şirk koşsalardı, elbette bütün yapıp-ettikleri 'onlar adına' boşa çıkmış olurdu. Bunlar, kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiklerimizdir. Eğer bunları tanımayıp-küfre sapıyorlarsa, andolsun, Biz buna (karşı) inkara sapmayan bir topluluğu vekil kılmışızdır. (En'am Suresi, 87-89)İşte bunlar; kendilerine Allah'ın nimet verdiği peygamberlerdendir; Adem'in soyundan, Nuh ile birlikte taşıdıklarımız (insan nesillerin)den, İbrahim ve İsrail (Yakup)in soyundan, doğru yola eriştirdiklerimizden ve seçtiklerimizdendirler.

Onlara Rahman (olan Allah')ın ayetleri okunduğunda, ağlayarak secdeye kapanırlar. (Meryem Suresi, 58)Ancak radikal Yahudiler, Muharref Tevrat'ta bulunan bazı sapkın açıklamalar nedeniyle seçilmişliği bir ırk özelliği gibi görmüşlerdir. Bunun sonucunda da, her Yahudi'nin doğuştan bir üstünlük sahibi olduğuna ve İsrailoğullarının tüm diğer kavimlerden ebediyen üstün sayıldıklarına dair çarpık bir anlayış geliştirmişlerdir.

Bu bakış açısının ikinci büyük çarpıklığı ise, söz konusu üstünlük iddiasını 'diğer milletlere vahşet uygulama emri' gibi göstermesidir. Siyonistler bunun için Talmud'da (Yahudilerin Tevrat tefsiri olarak kabul ettikleri kutsal metinleri) yer alan bazı açıklamaları kaynak olarak kullanmaktadırlar. Buna göre Yahudilerin diğer milletlerden ve dinden insanları aldatmaları, mallarını ve mülklerini yağmalamaları ve hatta gerektiğinde kadınlar ve çocuklar da dahil olmak üzere onları katletmeleri olağandır.

Oysa tüm bunlar gerçek dine aykırı zulümlerdir. Allah insanlara adaleti, dürüstlüğü, mazlumun hakkını korumayı, barışı ve sevgiyi emretmiştir.Üstelik Siyonistlerin kendilerine rehber edindikleri bu açıklamalar, yine Muharref Tevrat'ta yer alan diğer açıklamalarla da çelişmektedir. Muharref Tevrat'ta şiddetin ve zulmün kınandığına dair açıklamalar da vardır.

Ancak ırkçı bir ideoloji olan-- Tarihine sahip çıkmayanların,istikballeri olmaz. اللهم صلي وسلم وبارك عليك يا حبيبي ياشفيعي يا قرة عيني يا محمدYavuz Sultan Selim Diyor ki:Bu seferlerimiz, bu sıkıntılarımız ve bu perişanlıklarımız, hep gönülleri birleştirmek, İslam Birliğini tesis etmek içindir.Mülk Allah'ındır. Kim Allah'ın yardımı olmadan istediğini elde etmede zafere ulaştığını söylerse, Allah onu kahreder ve aşağı derecelere indirir.

Vükela ve ümeranın süslü elbiseler giymesi, padişahlarına tazimden ileri gelir. Biz Allah'tan başka kime tazime mecburuz ki, bu külfeti ihtiyar edelim? Bizim Padişahımız vücudu saran libasa değil, ruhun içindeki inanca bakar.

Serhat ERDEMLİ
Google Gruplar
irfanmektebi@hotmail.com grubuna kayıt ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Benim Peygamberim

İlgili aramalar: müzik - ilahi -  ilahi