Son dakıka

27 Haz 2008

İSRAİL ŞİMDİ DE KUR'AN-I TEFSİR ETMEYE BAŞLADI




ABD ile ortak yapım
Yahudİ bir profesörün yönettiği çalışma, 'Quranet' isimli siteden 5 dilde yayımlanacak. İsrail Dışişleri Bakanlığı, 'proje'nin amacını 'İslam dünyasıyla Batı arasında bir iletişim köprüsü oluşturmak' olarak açıklasa da İsrail ve ABD'nin 'ılımlı İslam' anlayışına uygun bir adım olacağından kimsenin kuşkusu yok.


Hedef İslam'a sızmak
İslam dünyası, Yahudilerin tefsir yapmaya kalkışmasına sert tepki gösterdi. Nitekim daha ilk örnekler bile çalışmanın gerçek amacı hakkında net fikirler edinilmesini sağladı. Fussilet Suresi'nin 'kötülüğü önlemeyi' emreden 34 ayeti, İsrail mantığıyla 'Gün gelir düşmanın en iyi dostun olabilir' şeklinde yorumlandı!

İSRAİL ŞİMDİ DE KUR'AN-I TEFSİR ETMEYE BAŞLADI
Yapmadıkları bir bu kalmıştı
İsrail, Kur'an-ı Kerim'i tefsir etmek amacıyla bir internet sitesi kurdu. Yahudi bir profesörün yönettiği çalışma, Quranet isimli internet sitesi üzerinden yapılacak

İran Kurân Haber Ajansı İkna'nın Timeturk'ün A bridge between the Islamic world and the West'i kaynak göstererek naklettiği haberden yaptığı alıntıya göre İsrail Dışişleri Bakanlığı, İslam dünyasıyla batı arasında bir iletişim köprüsü oluşturmak için internet üzerinde Kur'an-ı Kerim'i yorumlatıyor. Projede birçok İsrailli Arap da yer alacak. Dünyanın birçok yerindeki Müslüman kişi ve kuruluşlar, İsrail'in bu girişimiyle Kur'an ayetlerini İsrail ve ABD'nin istediği şekilde yorumlatacağı uyarısında bulundu.

Yahudi danışman
Yahudi bir profesör olan Ofer Grosbard'ın yönettiği ve üç Müslüman araştırmacının danışmanlığını yaptığı Quranet isimli projenin hazırlanışında 15 Müslüman akademisyenin yer aldığını vurgulandı. Ber-Sabaa Üniversitesi tarafından ilk nüshası yayınlanan proje İsrail'de geleceği değiştirebilecek en iyi 60 icattan biri olarak Cumhurbaşkanı Şimon Peres'in himaye ettiği ve 13-15 Mayıs tarihleri arasında Kudüs'te düzenlenen Gelecek Ufukları Konferansına da katıldı.

Tefsirin içeriği
İsrail Dışişleri Bakanlığı, Quranet'in kendi alanında tek olduğunu her eğitimci ve aile reisinin bunu bir eğitim aracı olarak kullanabileceğini söyledi. Kullanıcı, sitede yer alan 'index' sayesinde, ilgilendiği eğitim konusuyla ilgili ayetlere ulaşabilir. İsrail Dışişleri Bakanlığı sitesine göre, kitap okura kendisini ilgilendiren terbiye konusunda yardımcı olduğunu, bu konuyla ilgili bir ayeti kerime seçtiğinde konuyla ilgili günlük hayattan kısa bir hikâye göreceğini, böylece en sonunda öğretmen ya da aile reisinin önünde ilgili Kur'an ayetini kullanmak için hissi bir rehber, çocuğuyla konuşurken ayetin içerdiği mesajın bilincinde olacağını ve en sonunda da olup bitenlerin nedenlerini açıklayan eğitimsel-psikolojik bir açıklama ya da analiz elde edecek. Proje hizmetlerini Arapça'nın yanı sıra İbranice, Türkçe, Farsça ve Fransızca olarak sunmayı hedefliyor. İsrail Dışişleri Bakanlığı, Quranet sitesinde yayımlanan tefsire örnek olarak Fussilet Suresi 34. Ayet olan, 'İyilikle kötülük bir olmaz, Sen (kötülüğü) en güzel bir şekilde önle. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir dost olur' ayetinin tefsirini örnek olarak verdi. İsrail tefsirinin bu ayet hakkındaki yorumu ise şöyle: 'Düşmanın gün gelir en iyi dostun olabilir'

Fikir nasıl çıktı?
Dışişleri Bakanlığı'nın sitesinde yayımlanan habere göre, bu projenin fikir babası bedevi öğrenci Büşra Mezarib'tir. Büşra fikrin nasıl ortaya çıktığını şöyle anlatıyor: 'Biz 15 bedevi öğrenci geçen sene master tezimiz için eğitim danışmanlığı konusunu seçmiştik. Hazırladığımız tez arasında Dr. Ofer Grosbard'in verdiği 'Evrimsel Psikoloji'diye bir dersimiz de vardı. Ders normal seyrinde devam ederken hocaya döndüm dedim ki, 'Size bir gerçeği söylememi ister misiniz? Bize öğrettiğiniz hiçbir şeyin bize ne faydası ne de yardımı oluyor'. Hoca şaşırarak 'neden peki?'dedi. Dedim ki; Örneğin ben, yarın eğitim danışmanı oldum diyelim. Biri bana gelse dese ki, 'Beni cin çarptı', ya da bizim müslüman toplumda yaygın olan buna benzer bir şey söylese. Söyler misiniz Allah aşkına bize öğrettiğiniz bu derslerin bu konuda bize nasıl yardımı olacak? Hoca bana, 'Peki sana ne yardımcı olur?'diye sordu. Dedim ki 'Kur'an-ı Kerim'. 'Bana konuyu açıkça anlatsana' dedi. Dedim ki 'Bu konuda bir ayetin Müslümanlar üzerinde yaptığı etkiyi başka bir şey yapmaz'.' Öğrencinin anlattığına göre Ofer bir sonraki derse elinde Kur'an-ı Kerim'in 30 cüzü olduğu halde geldi. 'Bunları bize dağıtarak eğitici ve psikolojik tedaviye yardımcı olacak ayetleri bulmamızı istedi. Bu tarz ayetlerin oldukça fazla olduğunu bilmemiz pek zamanımızı almadı. İnsanı sorumluluk taşımaya, her zaman gerçeği ve doğruyu söylemeye ve başkalarına saygılı olmaya çağıran ayetler o kadar çoktu ki. Sonra Ofer seçtiğimiz ayetlere uygun günlük hayatımızdan birer kısa hikâye yazmamızı istedi. Hikâye aile reisinin ya da öğretmenin (veya eğitimcinin) ayetin mesajını ya da içeriğini çocuğuna nasıl aktarması gerektiğini ortaya koyacaktı. Yaklaşık 300 kadar hikâye toparladık. Ofer ise her hikâyeye kısa ve kolay psikolojik-eğitici bir analiz ekliyordu. İşte buradan Quranet böyle ortaya çıktı.'


Projenin amacı
İsrail Dışişleri Bakanlığı sitesine göre, kitap okura kendisini ilgilendiren eğitim konusunda yardımcı olduğunu bu konuyla ilgili bir ayeti kerimeyi seçtiğinde günlük hayattan kısa bir hikâye göreceğini böylece en sonunda öğretmen ya da aile reisinin önünde ilgili Kur'an ayetini kullanmak için hissi bir rehber olacak, çocuğuyla konuşurken ayetin içerdiği mesajın bilincine varacak ve en sonunda da olup bitenlerin nedenlerini açıklayan eğitimsel-psikolojik bir açıklama ya da analiz elde edecek. Bakanlık, projenin Kur'an-ı Kerim'i modern eğitim metotlarıyla birleştirip İslam Dünyasıyla Batı Medeniyeti arasında bir köprü kuracağını, Kur'an-ı Kerim'in güzelliğini yansıtarak insanoğlunun onurunu ortaya çıkardığını ve insanın onurunu merkeze yerleştirdiğini böylece Kur'an-ı Kerim'i terör amaçlı kullananlara çok iyi bir cevap olacağını iddia etti.


Filistinliler karşı
Öte taraftan, Filistin İslami Hareket sözcüsü Şeyh Zahi Nüceydat yaptığı açıklamada, İsrail Dışişleri Bakanlığı'nın duyurduğu Kur'an-ı Kerim tefsir projesinin çok tehlikeli bir girişim olduğunu bu projenin asıl amacının Kur'an-ı İsrail ve ABD'nin istediği tarzda anlayan Müslüman bir nesil yetiştirmek olduğunu vurguladı. İsrail ve ABD'nin Kur'anı istedikleri kalıba sokma girişimiyle bu hoşgörülü akideden tamamen uzak bir nesil yetiştirmenin amaçlandığını kaydeden Şeyh Nüceydat, konunun ciddi bir araştırma ve incelemeye ihtiyaç duyduğunu İsrailli Bakanlığın çalışmasının Kur'an-ı Kerim için merci olarak sayılan din âlimleriyle danışıldığı anlamına gelmediğini, bunun İsrail'in bir oyunu olduğunu ileri sürdü.


Kuşku duymak gerek
Kahire Ayn Şems Üniversitesi İsrailiyat uzmanı Dr. İbrahim el-Bahravi de yaptığı açıklamada, ' Bu tefsire ilişkin iyi niyetlere güvenmek mümkün değil. Böyle bir tefsirin pazarlamasını yapanların iyi niyetli olduklarını söyleyemeyiz. Dolayısıyla 'gerçeğe ulaşmak için şüphe etmek gerek' prensibini uygulamakta fayda var ' dedi.

Mısır Evkaf Bakanlığı'ndan uyarı
Mısır'ın dini müessesesi Evkaf Bakanlığı yetkilileri, İsrail'in bu projesine karşı müslümanları uyanık olmaya çağırdı. Evkaf Bakan Yardımcısı ve Din İşleri Bölüm Başkanı Dr. Şevki Abdullatif yaptığı açıklamada, 'Bu projenin asıl amacı müslümanlar arasında kutuplaşma sağlamak ve onları İsrail tuzağına düşürmektir çünkü İsrailliler düşünceleri ve planlarıyla örtüşecek ayetleri seçmişler' dedi. Dr. Abdullatif, Vakıflar Bakanlığı'nın birkaç gün içerisinde bu projeye ve içerdiği yalan ve zehirli fikirlere karşı çok net bir cevap vereceğini, ayrıca bu tefsirin İslam Dünyası'nda dikkate alınmasını önlemek için bakanlığın her türlü tedbiri alacağını ve herkesin haberdar olması için bakanlığın internet sitesinde Kur'an-ı Kerim'in bu sahte tefsirinin iç yüzünü ortaya konan bir uyarı yazısı yayınlayacağını söyledi.

Başını çekenler CIA bağlantılı
Burada amaç küreselleşmeyle ekonomik, BOP ya da BİP ile siyasal, peygambersiz bir Müslümanlık ile de kültürel açıdan sömürgeleştirme isteğidir


ABD başta olmak üzere Batılı emperyalist güçler tarafından İslam'ın dilinin tahrif edilmek istendiğini belirten Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Ömer Vehbi Hatipoğlu, ' Ilımlı İslam başta olmak üzere, İslam'a yeni kavramlar getirerek İslam'ın dilini, terminolojisini bozmak istiyorlar. Cihad, şeriat, tesettür gibi kavramları İslam lügatından çıkarmak gibi bir takım amaçları var. Peygambersiz bir Müslümanlık, İslamiyet istiyorlar. Bunun başını çeken de ABD'de kendisine sivil toplum kuruluşu denen ancak CIA bağlantılı kurumlar. İslam'ı batı emperyalizminin kıskacına alarak ve yeni şekil vererek müslüman ülkelere empoze etmek istiyorlar. Dolayısıyla yapılmak istenen çalışmanın amacı budur ' dedi. ABD'nin çıkarlarına hizmet edecek bir müslümanlık yaratılmak istendiğini belirten Hatipoğlu şunları kaydetti:

Özel planın parçası
' Daha önce de Furkan-ı Hakim diye bir Kur'an çalışması ortaya attılar. Burada amaç küreselleşmeyle ekonomik, BOP ya da BİP ile siyasal, peygambersiz bir müslümanlık ile de kültürel açıdan sömürgeleştirmek istiyor. Bu saldırılar bildiğimiz misyonerlik faaliyetlerinden çok farklı. Bu ABD'nin gerçekleştirmek istediği özel bir planın parçası.'

Amaçları İslama sızıp çarpıtmak
Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yümni Sezen tefsir konusunda bilimsel açıklamaların ayrı bir konu olmasına rağmen, bu konunun da bir sosyolojik boyutunun bulunduğunu kaydetti. Sezen, 'İsrailiyat yöntemiyle bir tefsir yapılıyorsa buna çok dikkat edilmesi gerekir. İslam'da tahribata neden olur' diye konuştu. İsrailiyat yöntemiyle yapılan tefsirlerin çok büyük hatalarla dolu olduğunu belirten Sezen, 'Şimdi şunu iyi analiz edelim. Peygamberimizin eşi Hazreti Ayşe'nin 9 yaşında olduğunu söylemişlerdir. Böyle bir iddia ortaya atmışlardır. Buna inanmak mümkün değildir. Kaldı ki daha sonra yapılan bilimsel araştırmalar bunun doğru olmadığını en az 16 yaşında olduğunu ortaya koymuştur. Bu tür yönlendirmelerle Müslümanların kafası karıştırılmak isteniyor' dedi. Sezen, şunları kaydetti: 'Bunun adını artık biliyoruz. Ilımlı İslam ya da başka bir şey deyin, ama İslam'a karşı böyle bir proje var. Bu büyük projenin teolojik kısmı. ABD ve AB bu projeyi hayata geçirmek için teolojik zemin yaratmak istiyor. Bu alanı kullanarak hakimiyet kurmak istiyorlar. Amaç elbette ki İslam dünyasının kafasını karıştırmak. Buna yakın aydın kesimleri de ehlileştirerek kendi amaçları için kullanmak istiyorlar.'
Kur'an-ı Kerim tefsirini herkes yapamaz
İsrail Dışişleri Bakanlığı'nın kurduğu sitede sözde Kuran'ı Kerim tefsiri yaptırması ilahiyatçılar arasında da tepkiye neden oldu. DP Genel Başkan Yardımcısı ve Diyanet İşleri eski Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz, öncelikli olarak tefsiri görmek gerektiğini belirterek, 'Orada da Müslümanlar yaşıyor, onlara yönelik mi yapılıyor, şu aşamada bilemiyorum. Ancak Kuran'ı Kerim tefsirini herkes yapamaz. Öte yandan batının son dönemde İslam'a bakışı da ortada' şeklinde konuştu.
Haber: Fatih ERBOZ

26 Haz 2008

Kulluk,kölelik ve demokrasi

Bir yazımda söylediğim şu cümlelerime

.

Kölelik ve emir altında yaşamak insanları zamanla köpekler gibi emir sahiplerine sadık köleler haline getirir.

Yani bir tür köpekleştirir ve mutlaka kendisine bir sahip aramaya yöneltir. buldumu da ona iyimi kötümü olduğuna bakmaksızın kölelik edip onu savunur.

İnsan ise asla bir başkasının kölesi olmayı kabul etmez. Bireysel olarak düşünebildiği ve kitleler içinde sürüye katılmadığı için insandır.

İnsanın idam sehpasındaki sonu bile milyarlarca köpeğe köpekliklerini hatırlatan bir insani duruştur.



Cevap olarak bir arkadaşta,



hocam bu kulluk kolelik islerini asagida yapistirdiginiz yazida gecen demokrasi

ozgurlukler vs cercevesinde degerlendirir misiniz? demokrasi ile basladik kolelige geldik

ne oluyoruz? demokrat kul ve kole mi?



Diye sorguluyor. Bu durumda biraz konuyu açmak gerekti sanırım.



Tam açıklığa kavuşturabilir miyim bilmiyorum. Ama anlatmaya çalışayım.

Allah'a kul olanları Allah'ın köleleri olarak düşünürsek eğer.

Onlar içlerinde yani vicdanlarında, işlerinde düşüncelerinde hareketlerinde sadece Allaha karşı sorumlu olduklarını düşünür onun buyruklarına uygun hareket etmeye çalışırlar. Bunda ne kadar başarılı iseler Allahın o kadar iyi bir kulu ( kölesi) ne kadar başarısızız olurlarsa da o kadar kusurlu kulu (kölesi) olurlar.

Allah, Allaha ve resulüne, ana babaya, hakka uygun hükmeden, hüküm sahiplerine itaat etmeyi emir eder. Allahın buyruklarına aykırı olarak ana baba hatta devletin hüküm sahipleri bile emir verse uymamayı emreder. Adil olmayı ahlaklı olmayı ve Allah dan başkasına ilahi kudret izafe ederek putperest olmamayı çünkü hayrın da şerrinde kaderinde ancak Allah'ın hükümleri olduğunu ve daha pek çok şeyi belirtir.

Bu durumda Allahın kulu olan kişi Allahın kullarından, Allahın emir ve direktiflerine uygun yaşayanları dost, karşı çıkanları ve Allah dan başkasına ilahlık isnat edenleri ise dostluğa uygun olmayan ama komşuluk haklarından dolayı birlikte hoşça yaşamak zorunda oldukları kişiler olarak görür. İyilik gördüğünde bunu Allah dan bilip iyiik yapana teşekkür Allaha şükür eder. Bu iyilikte sebep olarak Allah tarafından görevlendirilmiş kişiye de o kişi kendisi bilmese dahi bunu böyle bilerek teşekkür ile Allahın razılığının onunla olması dileklerini iletir. Yani Allaha onun iyiliği için dua eder. Bu durumda Ahlak ve ilminde bir kötülük olmayan değerli insanlara Vatana millete, ümmete yani diğer din kardeşlerine değerli hizmetleri olmuş hayatta olan veya geçmişte yaşamış insanlık hayrına hizmet de bulunmuş kişilere Allah tarafından hayırlı işlerde kullanıldığı için onlara saygı duyar ve haklarında Allaha dua ederek razılığını beyan eder. Ama asla onlara kendilerinde bir güç kuvvet vardı da kendi yaptı diye itibar etmez. Aslında tüm kulların hepsinin de aciz olduğunu ve Allahın dilemesi dışında kendilerine dahi bir fayda ve zarar veremeyecek durumda olduklarını bilir.

Herkes kendi kaderinin mahkûmu dur ve Allahın dilmesi dışında kul kendi kaderini değiştiremez. Bu yüzden insanların Allah tarafından peygamberlik görevi verilmiş İsa as.'ı bile bir kul olduğunu unutup onları Allahın hükmünden koruyabilecek bir kişi olarak algılamaları ona ulûhiyet isnat etmeleri hak yoldan kayıp hak ile batılın karıştırılması sureti ile dinin kaynağından çıktığı safiyetinin bozulması olarak görülür.



Bunun gibi peygamber dahi olmayan bir liderin büyük işler yaptığını farz ederek onu güç ve kudret sahibi zan ederek bu işleri kendisi yaptı şeklinde algılamak.

Onu Allahın hükmü dışında bir şey yapabilecek bir kimlik ile görmek ise ona uluhiyet isnadı ve kulluk tur.

Mesela ülkemizde Atatürkçüler Atatürk'e peygamberlik gibi bir şey izafe etmezler. Onu kendi kitabını kendisi getirmiş bir ilah olarak kabul eder ve Allah'ı inkar da kullanırlar. Onun Kabrine Müslümanların evliya türbelerine gidip Allaha yarabbi bu hayırlı kullarını içerisine aldığına inandığım sevgi ve rahmetinin çemberine bizleri de sevginle ve merhametinle kabul et demeleri, türbedeki yatana değil ona o izafe edilen hali verene dua etmeleri den dolayı. Kula kulluk değil doğrudan Allaha kulluk Allahın değerli kıldığına Allah rızası için hürmettir. Çünkü o kişiye değil Allaha yönelmektedirler.

Anıtkabire gidenler ise Oradaki artık kendi hesabının derdine düşmüş ve hiç kimseye bir fayda ve zararı dokunması mümkün olmayan müteveffayı.

Bir insanın olamayacağı makamlara yüceltip ona geçmişinde bir ilah olarak imkansızı başarıp bizleri yeniden yaratığını. Bize bir devlet verdiğini bizi kurtardığını ve bu yüzden sonsuza kadar artık bize hiç bir faydası olmayan Allaha değil, geleceklerdeki milyonlarca yıllarda dahi bize ne yapmamız gerektiğini onun getirdiği ve kendisinin bizzat vaaz ettiği kutsal kitabı Nutuktan hükümler çıkararak hareket edeceğimizi beyan ile kendisine kulluk ve ibadet etmek üzere huzuruna gelindiğini ve saygı ile eğilindiğini (Rüku) edildiğini ona rüku etmeyenlerin kafalarını ezmek için sonsuza kadar cihat edeceklerini beyan ile and içerler.

Artık ne bir MV. Ne Bakan, nede CB, Veya yüksek yargıcın huzuruna gelip Allah'ı ve kutsal kitapları terk edip kendisine tapınacağına söz vermedikçe görev yapmasına izin verilmeyeceğini de tadat ederek pagan teokrasilerini ilan edip. İdollerine tapar yada tapar görünüp herkesi tapınmaya mecbur ederler. Ve idol adına her okula bir ikona olarak onun kafasının heykellerini kor. Sabah namazını okula başlayan çocukların onun huzurunda kıyam durdurmak sureti ile eda ederek kendi müminlerini yetiştirir. Ordusunun komutanlarının kendilerini Allah'a tapanlardan koruması için dualar ederler. Yargıçların adaleti değil kendi pagan dinlerini korumasını ve kendilerine bu ayrıcalıkları sağlayan pagan dinlerinin ileri gelenlerini mabetlerinde başrahipleri (üniversitede rektörleri) yerel küçük Kapitollerinde ki alt rütbeli Şamanları, medyadaki koroları ile destekler. Ve değişik tanrılar ile de hayatı daha neşeli ve eğlenceli kılmak için dünyanın müzik ilahlarını futbol ilahlarını sahne ilahlarını, seks ilahelerini, eşcinsellik ve grup seks eğlencelerinin post modern Şamanlarını, dinlerinin açığını kapatmakta kullanırlar.

İşte bunlar kendilerine bu sözde nimetleri kimin verdiğini neden böyle yaptığını sorgulamadan mevcut ilahlara mizaçlarına ve tercihlerine göre yönelir tapınır dururlar. Futbol ilahından hoşlanmazsan gel seni müzik yada sipritizma yada satanist yada spor putlarının dinlerinden birine alalım derler ve herkesin gönüllü kulluk edeceği kendi iç güdülerinde öne çıkmış heva ve heveslerinden idoller mutlaka bulunur. Mesela laikçilik kilisesinin mevcut başpapazı olarak bir partinin liderini, ırkçılık mabedinin başpapazı olarak da Şamanların eşcinsel görünümlü bıyıksız kadın ile erkek arası halini tasvir eden başka bir partinin idolünü tercih edip. Allah dan bağımsızlığınızı ve kullara kulluğunuzu ilan edebilirsiniz.

Bu her ülke ve topluma değişik versiyonları uygulanan bir çoktanrılı idoller düzenidir.

Bu düzenin devamlı İslam ülkelerine saldırdığını görürsünüz. Bunu İslam ülkelerinin elindeki zenginliğe saldırıyorlar sanırsınız ama aslında onlar o zenginliği saldırmadan da sömürecek binlerce yollar bilirler.

Hayır bu idoller düzenini yöneten dünyanın derin kurumları rızkını Allahdan bileni yönetemeyeceklerini bilirler. Ellerindeki parlak oyuncak idoller ve getirileri ile onları satın alamayacaklarını da bilirler. Kurdukları düzenin yegane çözerticisi ve büyülerini bozacak olan Musa as.In asası gibi bir halin sadece onlarda olduğunu bilir ve ve Firavunun doğacağını bildiği Musa as. Mı öldürmek için o zaman aralığında doğan tüm çocukları öldürtmesi gibi. Tüm modern imkanlarına rağmen Afgan dağlarındaki Allah dan başka hiçbir şeyleri olmayan Afgan mücahitlerinden korkar ve onları tıpkı Firavun gibi modern Firavunlar olarak tümüyle imha etmeye çalışırlar.

Demokrasi konusuna gelince, sanırım şu ana kadar insanlığın bulabildiği eğer gerçek bir hukuk düzeni ile takviye edilirse herkesi barış içinde yaşatabilecek tek gerçek birlikte savaşmadan, kavgadan uzak yaşama şansı olduğunu düşünüyorum.

Çünkü asıl olan kimsenin kimseye karışamadığı bir demokrasi düzeni tüm semavi dinleri de, tüm idolleri ve pagan dinleri de hukuk önünde eşit yaşama şartına bağlaması nedeni ile aslında sadece hak yada batıl dinlerini zorla dikte etme imkanını ortadan kaldıracağından Bu durum zaten İslam dininin, dinde zorlama yoktur kuralına da uygun olduğundan İslam ülkelerinde diğer din ve felsefe sahiplerinin gizlenmeden yaşayabileceği bir ortamı tesis edebilecek bir yönetim tarzıdır diye düşünüyorum.

Şuandaki hak ve batıl dinler içinde en fanatik din dogmasının adını gerçek Laikliğe benzeştirmek sureti ile kamufle ettikleri laikçilik dinidir diye düşünüyorum. Günümüz dünyasının batı bölümünde böylesine banal ve yobaz üstelik de ahlaksız ve hukuksuz bir dayatmanın mevcut olmadığı da bilinmektedir.

A.D.Şimşek

24 Haz 2008

Cumhuriyeti kuran gizli komite!

Bırakın 367'yi, üye tam sayısının yarıdan bir fazlası demek olan salt çoğunluk bile yoktu ortada. Hem de Türkiye'nin kaderini değiştiren bir oylama için... Mustafa Armağan yazdı...





Mustafa Armağan

Tarihimizde bu kadar büyük etki yapmış başka bir oylama var mıdır bilmiyorum ama 4 Mart 1925 tarihli Takrir-i Sükûn Kanunu, toplam üye sayısı 287 olan bir TBMM'de sadece ve sadece 122 oyla kabul edilmişti dersem sanırım ne demek istediğimi anlayacaksınız.

Bırakın 367'yi, üye tam sayısının yarıdan bir fazlası demek olan salt çoğunluk bile yoktu ortada. Hem de ne için? Trafik Kanunu için değil, Türkiye'nin kaderini değiştiren bir oylama için.

Sordunuz, biliyorum: Peki bu kanun nasıl meşru kabul edilmişti?

Vallahi orasını pek karıştırmayın, zira o zamanlar Sabih Kanadoğlu olmak biraz cesaret isterdi.

İlk TBMM en sert tartışmaların yaşandığı ve bu yüzden zapt edilmesi çok çok zor olan bir meclisti. Oradan kanun geçirmek, tabiri caizse deveye hendek atlatmak gibiydi. Her üye başlı başına bir devlet organı gibi çalışıyor; mecliste çok ilginç tartışmalar, hatta kavgalar yaşanıyor; savaş yıllarında herkesin beli silahlı olduğu için ateşli tartışmalar sırasında tabancaların çekildiği bile oluyordu.

Milletvekilleri, kelimenin gerçek anlamında milletin vekilleriydi, yani bir partinin kıyağı sayesinde değil, kendi özellikleri ve güvenilirlikleriyle oraya gelmişlerdi ve seçmenlerine karşı derin bir sorumluluk duygusuyla hareket ediyorlardı. Müzakereler uzayınca kanunların çıkması gecikiyor, bu da sistemde aksamalara yol açıyordu.

İşte bu aşamada inkılap tarihi kitaplarımızda sözü edilmeyen gizli bir komite kurulacaktı. Selamet-i Umumiye Komitesi denilen bu gizli örgütün 1922-1923 döneminde demokratik hayatımızı nasıl biçimlendirdiğini ve ardından gelen yine bir gizli komite işi olduğu anlaşılan Takrir-i Sükun Kanunu'yla Türkiye'de çok sesliliğin nasıl bıçak gibi kesilip Metin Toker'in deyişiyle bir 'mezar sessizliği'nin nasıl hakim olduğunu yeni nesle anlatmak lazım ki, tarihin tek bir çizgi halinde değil, uzaktan düzmüş gibi görünen eğri büğrü çizgilerden oluştuğunu görebilsinler.

Peki birinci meclisin bu iş bitirici gizli komitesinin mahiyeti neydi? Kimlerden oluşuyordu? Ve daha önemlisi, neler yapmıştı?

Ahmet Demirel "Birinci Mecliste Muhalefet" adlı değerli incelemesinde komitenin işlevini, önemli meseleleri meclisten geçirmek ve meclis çoğunluğunu denetim altına almak şeklinde özetliyor. Bu komite gizli görüşmeler yoluyla diğer milletvekili arkadaşlarının güvenlerini kötüye kullanarak bir "azınlık tahakkümü" meydana getirmekteydi. 1922 baharında faaliyete geçen komitenin ilk sınavı, Mustafa Kemal Paşa'ya başkomutanlık verilmesi müzakereleriydi. Öyle bir meclis vardı ki karşılarında, Mersin mebusu Selahattin [Köseoğlu] şöyle kükreyebiliyordu Mustafa Kemal'in talepleri karşısında:

"Yüksek Meclis görüşme ve tartışma makamıdır, onay makamı değildir. Buradan millete emrolunmaz. Millet, buradan isteklerini beyan eder. Böyle şeyler görüşme yapılmaksızın geçerse, o zaman Meclis yok demektir. Meclisin şahsına hürmet edilmelidir."

İsmet İnönü hatıralarında Mustafa Kemal'in bu sıkı muhalefet yüzünden iki defa meclisi kapatmayı düşündüğünü ve "Bu iş böyle olmayacak. En iyisi meclisi kapatmak" dediğini aktarır. İşte Selamet-i Umumiye Komitesi çetin meclis denetimini aşmanın bir yolu olarak devreye sokulmuş ve millî iradeyi bazen ikna, bazen baskı ve bazen de tehditle yönlendirmiş görünüyor.

Bunun kanıtını, eski Başbakan Rauf Orbay'ın 1926 tarihli bir mektubunda ve asıl geniş bilgiyi, komitenin kurucularından Dr. Emin Erkul'un 2-3 Mart 1954 tarihli "Vakit" gazetesinde yayınlanan hatıralarında buluyoruz. Erkul, bu gizli komitenin nasıl bir derin devlet gibi çalıştığını içeriden şöyle anlatıyor:

"Birinci Millet Meclisi'nin sonlarına kadar gerek Meclis'e ve gerekse birinci gruba hakim ve nâzım rolünü ifa etmiş olan bu zümreye ancak 35 kişi iştirak etmişti. Bu 35'ler tam bir tesanüt halinde hareket ediyor ve evlerde gizli oturumlar tertip ederek Meclis ruznamesindeki maddeleri müzakereye ve neticeye bağlıyordu. Zümrede verilen kararlar birinci grup müzakerelerinden evvel yakın arkadaşlara telkin ediliyor ve grup içtimalarında müdafaa edilerek grup ekseriyetinin kararına iktiran ettiriliyordu. Bir kere grubun ekseriyeti tarafından kabul edilen herhangi bir mevzu grup toplantılarında muhalif veya müstenkif kalanlar dahi olsa disiplin kavaidi mucibince ekseriyet kararına uyarak Meclis'te ekseriyet temin ediliyordu."

Dr. Emin Erkul'un söylediklerinden çıkardıklarımız şunlar:

1) Gizli komite 1922 baharından 1923 Ağustos'una kadar gerek Meclis'e, gerekse sonradan CHP adını alacak olan Birinci Grup'a hakim olmuş ve onu yönetmiştir. 2) Bu komite 35 kişiden oluşmaktaydı. 3) Tam bir dayanışma içerisinde önemli gündem maddeleri görüşülmeden önce evlerde gizli gizli toplanıyor, kendilerini Meclis yerine koyarak müzakerelerde bulunuyor ve Birinci Grup üyelerine telkinde bulunduktan sonra Meclis'e giriyor ve oturumlarda önceden belirlenmiş taktikleri uygulayarak istedikleri kanunu çıkartıyorlardı.

Bu gizli komitenin Meclis'te zaman zaman terör havası estirdiğini, bazı çatışma ve kavgalarda rol oynadığını ve gerekirse şiddete başvurduğunu, hem organizatörlük, hem de tetikçilik yaptığını söyleyebiliriz. Ne var ki bu ikna veya şiddet eylemleri de bir yerde işe yaramaz olunca, özellikle de Lozan'ı kabul etmeyecekleri anlaşılınca yine bu gizli komitenin baskısıyla Meclis'in kendini feshi ve seçimlere gitmesi gerçekleşecektir. İşte Mustafa Kemal Paşa'nın Çankaya Köşkü'nde İsmail Habib Sevük'e söylediği "Kız gibi bir Meclis yapalım" sözü tam da bu ortamda dillendirilmişti.

İkinci Meclis gerçekten "kız gibi" oldu mu, olmadı mı tartışmalı. Ancak Türkiye'de demokrasinin kesintiye uğramasında en büyük dönüm noktalarından birini teşkil eden Takrir-i Sükûn Kanunu'nun bu Meclis tarafından zoraki kabul edilmesi olayına baktığımızda bu gizli komitenin Tek Parti Dönemi boyunca bir hayalet gibi başımızın üzerinde gezindiğini söyleyebiliriz.

Kim bilir belki hâlâ o hayaleti kovamadık evimizden. Kovulacağına aklınız kesiyor mu?

'Yalçınkaya yalnız değildi'

Nasname'nin 28 Şubat Mağduru yazarlarından Cevdet Akbay, Kapatma Davası ile ilgili şok bir iddia ortaya attı. İddiaya göre Yalçınkaya Google'dan haftasonu delil topladı ancak yalnız değil di? Peki Akbay'ın, doğruluğundan emin olmasa da zikretmekten çekinmediği isimler kimdi? İşte cevabı:




21 Haziran 2008 tarihli yazısının "Yalçınkaya'nın iddianamesinin özeti, 27 Nisan korsan bildirinin genişletilmiş halini andırıyor" başlığı altında şok iddialar ortaya atan Nasname yazarı Cevdet Akbay'a göre cuntacıların hedefinde, "AK Parti ve DTP üzerinden dindarlar, Kürtler, sivil anayasa ve demokratikleşme" var.

İllegal eylem planı

Yaşanan gelişmeleri "İllegal eylem planı" olarak nitelendiren Akbay, plan için "ABD'deki Neoconlar ve Washington'daki askeri bürokratlar tarafından kaleme alındıktan sonra Ergin Saygun'un onayıyla internete konan 27 Nisan korsan bildirisinin geniş açılımına gibi" ifadelerini kullandıktan sonra ekliyor: "Abdurrahman Yalçınkaya'nın sunduğu iddianamesinin özeti mahiyetinde."

İddianame kimin eseri?

"AK Parti hakkındaki İddianamenin Yalçınkaya'nın eseri olmadığı" yönündeki iddiasını yineleyen Akbay, iddianame ve bağlantılarını şöyle özetliyor: "Mart ayında kapatılma davası açılır açılmaz, iddianamenin Genelkurmay, TÜSİAD ve Aydın Doğan'ın adamları tarafından kaleme alındığını yazmıştım. Cuntacı askerler, TÜSİAD, özellikle Rahmi Koç'un sivil hükümeti yıkmak için içinde bulunduğu gizli ve kirli faaliyetleri, Aydın Doğan ve adamlarının icraatları beni haklı çıkartıyor."

Şok iddia: Yalçınkaya'nın misafirleri kimdi?

Akbay'ın iddianamenin hazırlanması ile ilgili ifadeleri ise şok etkisine neden olacak cinsten: "Yalçınkaya'nın iddianame hakkında yaptığının, yazılıp masasına konan iddianameye Google aracılığıyla delil toplamaktan ibaret olduğu, iddianamenin 10, 14, 29, 74, 93, 95, 97, 100 nolu eklerinde sunulan delillerden anlaşılıyor. Bu delillerin büyük bir kısmı 2 ve 3 Şubat 2008, yani Cumartesi ve Pazar günleri toplanmış. Doğruluk derecesini tam bilmiyorum ama Yalçınkaya'nın aynı günlerde bazı misafirleri olduğu iddiası var." Akbay'ın parantez içine alarak yazdığı misafirler ise: Rahmi Koç, İlker Başbuğ ve Doğan Medyası'nın üst düzey elemanları…

Yalçınkaya'nın Google'a ilgisi ne zaman başladı

Şok iddialar bununla da bitmiyor. Akbay, peşpeşe ortaya çıkan skandal gelişmelerin kendisini haklı çıkardığını belirttiği yazısının devamında Yalçınkaya'nın internete ve en önemlisi Google'a olan ilgisini şaşırtıcı buluyor. İşte o ifadeler: "Abdurrahman Yalçınkaya'nin Google ile olan ilgisi 23 Ekim 2007'de. Torpil.com sitesini kullanmış. Yani illegal Eylem Planı'nın yürürlüğe girmesinden ve iddianamenin masasına konmasından sonra başlıyor. Bu tarih, AK Parti'nin sivil anayasa üzerinde çalıştığı ama anlaşılmaz bir şekilde rafa kaldırdığı tarihe tekabül ediyor. Sivil anayasayı çıkartmaya cesaret edebilselerdi derin devlet bu kadar azıtmazdı

Tarihlere dikkat

Akbay'ın üzerinde durduğu en önemli konu ise, kapatma davası tarihleri. DTP ve AK Parti hakkındaki kapatma davalarının Eylül 2007'den sonra açılmasını, "Eylem Planı'nın gerçekten uygulanmaya konması" olarak tahlil eden Akbay, "Böylece Genelkurmay'ın yalanlamasının hiçbir kıymet-i harbiyesi kalmıyor. Darbeci apoletli bürokratlar, illegal planlarla suç işlediklerini biliyorlar; suçları ortaya çıkınca da korkularından yalan açıklamalar yapmak zorunda kalıyorlar" ifadelerini kullanıyor.

Engin Kaşdaş-habervaktim.com

22 Haz 2008

Aglama duvarina yanliz Museviler gider,

Bir arkadaş İlker Başbuğ adındaki generalin Kudüs teki ağlama duvarında çekilen resimlerine; nezaket ziyaretidir şeklinde itiraz edenlere,


Aglama duvarina yanliz Museviler gider,



şeklinde cevap verince, diğer bir arkadaş da,



Yabancı diplomatlar da gider! Alman Şansölyesi, Chirac, Mitterand, Berlusconi. Hatta, Ahmedinecat da İsrail'e gitse, o da mutlaka oraya uğrayacaktır. Biz nasıl Anıtkabbir'i ziyaret etmeyeni garipsiyorsak, onlar için de Ağlama Duvarı'na gitmeyen yabancı diplomat garipsenir.



Diye Generali savunmuş.



Bu konuda generalin savunmaya ihtiyacı yok, çünkü, zaten dininin gereğini yapıyor ve ülkemizde yasaklar sadece Müslümanlar için olduğundan sicil endişesi de yok. Ayrıca unutulmasın ki, bu saydıkları devlet adamları, zaten eski ahit'i de (Tevrat'ı)dinlerinin içinde barındıran Hıristiyanlardır ve bu duvar Hıristiyanlar için de Yahudilerce kutsal olduğu kadar kutsaldır. Yani, zaten Yahudilerde Hıristiyanlarda oraya ziyarete hacı olmaya giderler. Bir Müslüman merak saiki ile gitse de en azından hemen yanındaki Mescidi Aksa da namaz niyaz ile gününü geçirir. Boşuna uğraşmayın. Bunun böyle olduğunu bilen Yahudi grup arkadaşlarımızın bir itirazları olmadı. Olayı kabul ettiler ve herkesin kendi dininde ibadet etme hakkını savundular.



El Hak bu doğrudur da sadece merak ettiğim neden arka arkaya bu kadar çok Yahudi General GKB lığına geliyor da. Ve onlar kendi dinlerinde ibadet edip kendi kızlarını Sinagogda evlendiriyor da, es kaza camiye giden ya da namaz kıldığı bilinen subayları aynı Yahudi asıllı generaller irticacı diye ordudan atıyorlar. Yahudilerin Müslümanları ordudan atıp kendi dindaşlarının ve ırkdaşlarının yolunu açması ve Türk olanların hak aramak içinde mahkemeye başvurma hakkı bile olmaması size hiç tuhaf gelmiyor mu?



Ararlarına bazı ırkdaşlarımızı mesleki ihtiyaçlara kendi sayıları yetmediği için ayak takımı olarak almaları ama, zirveye asla çıkarmamaları, ya da ileride şantaja uygun bir durumu olanları çıkardıkları dikkatinizi çekmiyor mu?



Bir Musevi arkadaş Türkiye de sadece 17 bin Yahudi var dedi. Türkiye de 2 milyon civarında kripto Yahudi olduğundan bahis ediliyor. Bu da aşağı yukarı % 3 eder. Şimdi anladınız mı, Kanadoğlu % 97 ile de gelseler bir şey yapamazlar derken bilinçaltını açığa çıkarmış oldu. İki milyon tamda yaklaşık % 3 ediyor. İstiklal savaşından sonra Osmanlının tüm arşivlerini Bulgaristan'a hurda kağıt olarak kilosu beş kuruştan sattılar ki kökenleri gizlensin ama Bulgaristan'daki arşivler sayesinde kendileri kendilerinden olanları bilebilsinler. Kalan tek tük arşivlerde 1980 öncesi birbirimize kırdırıldığımız olaylarda pek çok nüfus müdürlüğü yandı. Anarşi ile nüfus müdürlüğünün ne alakası var demeyin. Olmaz olur mu? Nedenini anlamışsınızdır kriptoların kalan izleri de yok edildi.



Onlar kendi arşivlerinde kimin kim olduğunu biliyor ama bizler bilemiyoruz. Bazılarını vatandaşlardan bir kısmı Kürt sanıyor Kürt Yahudisi, Alevi sanıyor alevi Yahudisi Sivas ta Alevileri yakmaktan bile çekinmiyor. Provokasyon da Türkün Kürtün her türlüsünü yakıp gene vatandaşın üzerine yıkıyorlar. Bir mezhep çatışması yaptırmak istiyorlar. Hatta Ermeni olaylarında Ermenileri isyana sürükleyenin de onları öldürtenlerin de Sabetaistler olduğu ortaya çıkarsa sakın şaşırmayın.



Fuhuş mafyası patroniçesi Manukyan Ermeni Yahudisi olmalı ki, paramızı vergi olarak ödeyip karımızı kızımızı pazarlayarak siz Türkleri böyle boynuzlarız demiş oldu, bize de Türkiye vergi rekortmeni diye alkışlattırdılar.



Pabucu delik namuslu ve dürüst bir Ermeni vatandaşımız olan Hrant Dink'in bir cümlesini kasten çarpıtıp linç ettirenlerin derdi ne idi de Manukyan'a alkış Hırant'a kurşun. Çünkü o bizlere bu oyunları anlatmaya çalışıyor ve aslında Türkler ile Ermenileri bir birine kırdıranların da bu kripto Yahudiler olduğunu anlatmaya çalışıyor ve Kürtlere bizim içine düşürüldüğümüz oyuna siz de gelmeyin diye yalvarır gibi yazılar yazarak milli bütünlüğümüzü sağlamaya çalışıyordu. Bu oyunları açığa çıkarmaya başlayınca, kripto Yahudi kontrolündeki Yurtsever(!) Çetelerimize bağlı ne yaptıklarını sorgulamaktan aciz zavallılara adamı öldürtüp, kahramanca dünya savaşı kazanmış gibi de zavallı katil çocukla resim çektirdiler.



Bizler birlikte yakılıyoruz ve bizi bunlar yakıyor seni ateşe beni hapse tıkıyor ama sonunda yanan sen ve beniz. Ne olur bir daha düşünün.



Hani bir fıkra vardır. Adam şüphelendiği karısının sahiden bir dostu olup olmadığını anlamak için takip ettirir. Takip edenden gelen her habere iyi niyetli yorumlar ile dur bakalım ne olacak deyişi ve sonunda yatağa girdiler deyince gene belki başka bir amacı vardır dur bakalım ne olacak deyişi ve sonra takipçinin adam yataktan çıkıp perdeyi kapattı deyince de. Tüh tam meseleyi aydınlığa kavuşturacaktık, aslında benim karım öyle şey yapmaz demesine benziyor bu Yahudileri savunma. Büyükanıt tekzip edebildi mi.. Çevik Bir Tekzip edebildi mi. Bu da tekzip etmiyor. Ama Abdullah Güle de Yahudi denince hemen ben tüm köklerimi ispat ederim Türküm dedi. Böyle dediği için hakkında dava açılamayacak Cumhurbaşkanı'na bile bu yüzden dava açıldığını da artık anlayın. O makamlar Yahudilere ait makamlardır. Anadolu'dan Türk kökenli Hıristiyanlar mübadelede Yunanistan'a gönderilip yerine sözde Müslüman diye Kripto Yahudi'leri aldık ve onlarda bizi; sağ - sol, ilerici - gerici, faşist - demokrat, Kürt - Türk, Başörtülü - Başı açık diye, yıllardır iç savaşlarda bir birimizi öldürtüyor. Petrolümüzü, Uranyum, Bor ve daha pek çok kıymeti madenimizi, dünyanın en zengin ve çeşitli mermer yataklarımızı işletmemize izin vermiyor, uyduruk bir yerli cep telefonu bile yapmamıza izin vermeyerek ülkemizi geri bırakarak İsrail lehine parçalanmaya hazırlıyorlar. Bu kadar uyku yeter arkadaşlar önce artık biz %97 lik köleler olduğumuzu ve bu ülkede sadece bazı güçlerin çıkarlarına askerimiz ile bekçilik yaparak asgari ücretten geçinen aslında bu mülkün sahibi olan fakir fukara olduğumuzu anlayalım Bu işe bir dur demek zorundayız. Hükümet eğer ülkemiz kazanacaksa biz kayıp edelim diyor ve gerçekten de kaybediyorlar. Ama kazancımız da, bu sırları anlamak ve artık ona göre davranmak olmalıdır.



Unutmayalım, azınlıklardan yolsuzluğu nedeniyle yargılanan bir rektörün yargılanmasına, "Rektörün yargılanması Cumhuriyetin yargılanmasıdır" diyor, Ana muhalefetin lideri. Demek ki Cumhuriyet kelimesine onlar bizim gibi "halk, ahali" anlamında değil, % 3 lük kriptoların ve masonların devleti anlamını yüklüyorlarmış.

Bizler de kendi kendimize gelin güvey olup 23 nisanları milli hakimiyet diye ve Cumhuriyet bayramlarını bizim Cumhuriyetimiz diye kutlayıp dururmuşuz...

Selamlar

A.D.Şimşek

Türkiyenin kilit noktalarında kimler var.

BU SABAH, KENDİSİNİ ŞAHSEN TANIMAMAKLA BİRLİKTE YAZILARINDAN, 70 YAŞINI DOLDURMUŞ BİR DÜŞÜNCE İNSANI OLDUĞUNU ÖĞRENDİĞİM SN.A.D.ŞİMŞEK'İN AŞAĞIDAKİ İLETİSİNİ TEKRAR OKURKEN GÖZÜME HÜRRİYET GAZETESİ VE SÖZÜMONA BİR AKLAMA YAZISI İLİŞTİ... KÜRESEL SERMAYENİN TÜRKİYEDEKİ AMİRAL GEMİSİ OLDUĞU SİYASİLER VE BİRÇOK MEDYA MENSUBU TARAFINDAN ISRARLA İFADE EDİLEN HÜRRİYET GAZETESİ, MANŞETTEN VERDİĞİ HABERLE, DEVAMLI OLARAK YAPTIĞI BİR HATAYI OKURLARINA SUNMAKTA ISRAR ETMEKTEDİR...

SN. İLKER BAŞBUĞ, TÜRKİYE'DE CİRİT ATAN BİRÇOK YABANCI DERİN DEVLET ELEMANLARINDAN BİRİSİ TARAFINDAN SERVİS EDİLEN FOTOĞRAFLARI NEDENİYLE YAHUDİ OLMAKLA İTHAM EDİLMİŞ VE BU HABER TÜRKİYE'NİN ÜZERİNE BİR BOMBA GİBİ DÜŞMÜŞTÜR... AYNI OLAYIN BİR BENZERİ DE, MEVCUT GENELKURMAY BAŞKANI HAKKINDA SÖYLENMİŞ, MEDYA BİRİBİRİNİ SUÇLAMIŞ, İDDİANIN GERÇEKLİĞİ VEYA GERÇEK DIŞILIĞI BİR TÜRLÜ AYDINLANAMAMIŞTI...

HER İKİ OLAYIN DA VUZUHA KAVUŞMASI; ŞU VEYA BU MEDYA ORGANLARININ BİRİBİRİNİ SUÇLAMASI İLE DEĞİL, İTHAMA MARUZ KALAN KİŞİLERİN TÜRK MİLLETİNE KENDİ AĞIZLARINDAN YAPACAKLARI BEYAN İLE MÜMKÜNDÜR(28 ŞUBATIN KAHRAMANI ÇEVİK BİR DE BU İTHAMIN TARAFLARINDAN BİRİSİDİR)... BU YAPILMADIĞI TAKTİRDE, MİLLETİN ZİHNİNE NAKŞEDİLEN SORU İŞARETLERİNİ SÖKÜP ATMAK MÜMKÜN OLAMAYACAKTIR...

YÜCE ATATÜRK'ÜN ÖLMESİ VEYA ÖLDÜRÜLMESİNDEN SONRA TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ VE TÜRK MİLLETİ ÇOK SİNSİ BİR SALDIRIYA MARUZ KALMIŞTIR. EMPERYALİZME KARŞI VERİLEN MUHTEŞEM SAVAŞ VE YARATTIĞI DİNAMİZM KARŞI ATAKLARLA YOK EDİLMEYE ÇALIŞILMIŞ, ATATÜRK TARAFINDAN; "ZARARLI VE DIŞA BAĞIMLI BİR ÖRGÜT" OLDUĞU İFADE EDİLEREK KAPATILAN MASON LOCALARI, İNÖNÜ DÖNEMİNDE TEKRAR AÇILMIŞ, KURTULUŞ SAVAŞINDA KENDİLERİ İLE SAVAŞTIĞIMIZ EMPERYALİST ABD VE İNGİLTERE İLE BAĞLAŞIKLIK ANLAŞMALARI İMZALANARAK TÜRKİYE TEKRAR EMPERYALİZMİN KUCAĞINA OTURTULMUŞTUR...

BİZZAT ATATÜRK TARAFINDAN DESTEKLENEREK BÜROKRASİYE YERLEŞTİRİLEN TÜRK ÇOCUKLARI BÜROKRASİDEN UZAKLAŞTIRILIRKEN, AZINLIK AĞIRLIKLI BİR BÜROKRATİK YAPILANMAYA GEÇİLMİŞ VE LİYAKATE BAKILMAKSIZIN; YANDAŞLIK, AYNI ETNİK KİMLİĞE SAHİP OLMA VE AKRABALIK EĞİLİMİ İLE, BÜROKRASİ VE DEVLETİN KİLİT NOKTALARI FELÇ EDİLMİŞTİR.
AZINLIK PSİKOLOJİSİ İLE, DEVLETİN BÜTÜN KURUMLARI, ÜLKENİN ÇEVRESİNDE GELİŞEN OLAYLARA ODAKLANACAĞI YERDE, ASLİ GÖREV OLARAK, MÜESSES NİZAMLARINI VE KURDUKLARI KAST SİSTEMİNİ İDAME ETTİREBİLMENİN YOLLARINI ARAMAYA YÖNELMİŞLER VE ABD'Lİ BİR KANAAT ÖNDERİNİN YAKIN BİR TARİHTE İFADE ETTİĞİ GİBİ, "TÜRKİYE'NİN KENDİ ORDUSU İLE TESLİM ALINMASINA" GÖZ YUMMUŞLARDIR(DİĞER NATO ÜLKELERİNDE DE AYNI DURUM GERÇEKLEŞTİRİLMİŞTİR.). ORDU KURMALARINA İZİN VERİLMEYEN ALMANYA VE JAPONYA BU BELADAN SIYRILMAYA VE EKONOMİK BAĞIMSIZLIKLARINA KAVUŞMAYA MUVAFFAK OLMUŞLARDIR...

ŞİMDİ BU NOKTADA, PEYGAMBER OCAĞI OLARAK TANIMLANAN BİR KURUMUN NASIL OLUP DA, BEKTAŞİ OCAĞI HALİNE GETİRİLDİĞİNİ VE ÜLKENİN İÇERDE VE DIŞARIDA BİRÇOK PROBLEMİNE KARŞI DUYARSIZ DAVRANILMASINA KARŞIN (FİLİSTİN - AFGANİSTAN VE IRAK'TA MİLYONLARCA MÜSLÜMAN VE TÜRK KATLEDİLİRKEN, KIBRIS - EGE ADALARI - BATI TRAKYA - MUSUL VE KERKÜK SAHİPSİZ BIRAKILIRKEN, PKK TERÖRÜ BİR TÜRLÜ ÖNLENEMEZKEN) LAİKLİK TERANELERİ İLE ÜLKENİN DURMADAN KRİZLERE SÜRÜKLENMESİNİN NEDENİNİ ANLAMAK ARTIK GÜÇ OLMASA GEREK...(Herkeze Sn. Çetin YETKİN'in KARŞI DARBE ve Sn.Ümit ÖZDAĞ'ın TEL-AFER kitablarını okumalarını tavsiye ederim.)

ŞÖYLE BİR ARKAMIZI DÖNÜP GERİYE DOĞRU BAKARSAK,
DEMOKRASİ, LAİKLİK VE YOLSUZLUKLARIN ÖNLENMESİ TERANELERİ İLE GERÇEKLEŞTİRİLEN 27 MAYIS 1960'DAN SONRA BİNLERCE TÜRK SUBAYININ TSK'DEN UZAKLAŞTIRILDIĞINI,
70 - 71 YILLARINDA SAĞ - SOL BAHANESİ İLE AYNI İŞLEMİN TEKRARLANDIĞINI,
12 EYLÜL 1980'E KADAR GENÇLERİMİZİN SAĞ - SOL DİYE BİRİBİRİNE KIRDIRILDIĞINI GÖRÜYORUZ. (BAZI YAZAR - ÇİZER TAKIMININ İDDİASINA GÖRE BU TARİHTEN SONRA TSK ÜST YÖNETİMİ MASONİK BİR HİYERARŞİYE OTURTULMUŞTUR.) YAŞADIĞIMIZ OLAYLAR VE KIVRIKOĞLUNUN MEDYAYA YANSIYAN; "TSK'DA NAMAZ KILAN ALBAY GENERAL OLAMAZ" ŞEKLİNDEKİ YALANLANMAYAN İFADESİ DE BU İDDİAYI DOĞRULAR NİTELİKTEDİR...

OSMANLI'NIN SON DÖNEMİNDE ÇOK SIK GÖRÜLEN, BAŞARISIZ KOMUTAN VEYA YÖNETİCİLERİN BAŞARILI İMİŞ GİBİ GÖSTERİLMESİ, BAŞARILI OLANLAR İÇİN İSE, YOKMUŞ GİBİ DAVRANILMASI VEYA ÖNLERİNİN KESİLEREK YÜKSELMELERİNİN ÖNLENMESİ İHANETİ GÜNÜMÜZDE DE AYNEN UYGULANMAKTADIR...

BUNUN EN GÜZEL ÖRNEKLERİNİ; KIBRIS HAREKATI ESNASINDA GEMİSİNİ KENDİ UÇAĞINA VURDURAN GEMİ KAPTANININ EMEKLİYE SEVK EDİLME YERİNE DZ.K.K.LIĞINA KADAR YÜKSELTİLEREK 28 ŞUBATIN TETİKÇİLERİNDEN BİRİ YAPILMASI VEYA HARB AKADEMİSİNİ BİRİNCİLİKLE KAZANAN TÜRK SUBAYININ, TÜRK OĞLU TÜRK VE MÜSLÜMAN BİLİNDİĞİ İÇİN HARB AKADEMİSİNE ALINMAMASI ŞEKLİNDE SIRALAMAK MÜMKÜNDÜR. BU ÖRNEKLERİ VERMEYE DEVAM EDERSEK SADECE BU KONUDA BİR KİTAP YAZMAMIZ MÜMKÜNDÜR...

DEMEKKİ, TÜRK MİLLETİNİN; KENDİ SİLAHLI KUVVETLERİNİN ÜST YÖNETİMİ İLE İLGİLİ AÇIKLANMASINI VE CEVAPLANDIRILMASINI ARZU ETTİĞİ SORULARI VE İSTİHFAMLARI VARDIR...

SON YILLARDA YAPILAN ARAŞTIRMALAR TÜRKİYE'DE NÜFUSUN %3'Ü CİVARINDA; KRİPTO YAHUDİ, ERMENİ, RUM VEYA DİĞER ETNİK KİMLİKLİ VATANDAŞLARIN BULUNDUĞUNU GÖSTERMEKTEDİR. TÜRK MİLLETİNE VE TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİNE İHANET ETMEDİKLERİ VE ZARAR VERMEDİKLERİ TAKTİRDE BU DURUMU ÜLKEMİZ İÇİN BİR ZENGİNLİK OLARAK KABUL EDEBİLİRİZ...

ANCAK, ATATÜRK'ÜN VEFATINDAN SONRAKİ SÜREÇTE BU YAPININ TÜRK DEVLETİNE VE MİLLETİNE TELAFİSİ MÜMKÜN OLMAYAN ZARARLAR VERMEKTE OLDUĞUNU TESBİT ETMİŞ BULUNMAKTAYIZ...

MEVCUT YAPI; EGEMENLİĞİNİN DEVAMINI SAĞLAMAK VE TÜRK MİLLETİNİN DİKKATİNİ DAĞITMAK İÇİN TÜRKİYE'Yİ KRİZDEN KRİZE SÜRÜKLEMEKTE, KARDEŞİ KARDEŞE VURDURMAKTA, TÜRK - KÜRT, ALEVİ - SÜNNİ, LAİK - ANTİLAİK ÇATIŞMASI ÇIKARMAK İÇİN ELİNDEN GELENİ YAPMAKTA, MİLLETİN HOŞUNA GİDECEK SÖYLEMLERLE ÖNE SÜRDÜĞÜ YETENEKSİZ SİYASİLERLE DE VAZİYETİ İDARE ETMEYE ÇALIŞMAKTADIR. GENİŞ KAPSAMLI BİR ÇATIŞMANIN ÇIKMASINI İSE, TSK'YI DEVREYE SOKARAK ENGELLEMEKTE VE BU SURETLE DE MEVCUT STATÜKONUN VE EGEMENLİĞİNİN DEVAMINI SAĞLAMAKTADIR. AMAÇ, EFENDİ KÖLE DÜZENİNİN DEVAMINI SAĞLAMAK VE BUNU MÜMKÜN OLDUĞU KADAR PEKİŞTİRMEKTİR...

TÜRK TOPLUMUNUN YAPISINI, VE ANSIZIN ORTAYA ÇIKAN SÜRPRİZ GELİŞİM YETENEĞİNİ ALGILAMAKTAN ACİZ OLAN MÜESSES NİZAMIN AKIL HOCALARI NE YAZIK Kİ, YAKLAŞMAKTA OLAN KASIRGAYI VE ŞİDDETİNİ ALGILAMAKTA ACİZ KALMIŞLARDIR... TÜRK MİLLETİNİN TEKNOLOJİYE OLAN DÜŞKÜNLÜĞÜ, GİZLİ SAKLI BÜTÜN BİLGİ VE GERÇEKLERİ "INTERNET" SAYESİNDE ÇOK KISA BİR SÜREÇTE ÖĞRENEREK OLAYLAR KARŞISINDA DOĞRU TAVIR ALMASINI SAĞLAMIŞTIR.

TOPLUMU KONTROL ALTINDA TUTTUĞUNUZU ZANNEDEBİLİRSİNİZ, AMA, ZİHİNLERİ KONTROL ALTINDA TUTAMAZSINIZ. TOPLUM BÜTÜN BASKILARA VE ZULME RAĞMEN ZİHİNSEL GELİŞİMİNİ SÜRDÜRMEYE DEVAM EDER. ÖYLE BİR AN GELİR Kİ, TOPLUM; İRAN'DA ŞAHIN İSTİBDAD REJİMİNİN YIKILMASI GİBİ ZİNCİRLEME BİR REAKSİYONLA PATLAR VE ÖNÜNE DİKİLEN HER ŞEYİ YIKIP YOK EDEREK, TOPLUMSAL BİLİNCİ YENİ YÖNETİM ŞEKLİ OLARAK ÜLKEDE HAKİM KILAR... BU BİLİNCİN OLUŞMASINI ÖNLEMEK İÇİN SİZ İSTEDİĞİNİZ ÖNLEMİ ALMAYA ÇALIŞIN HİÇ BİRİ PARA ETMEZ.

SON 10 YILDIR YAPTIĞIM ANALİZLERİN HİÇ BİRİNDE YANILMADIM... BUNDA DA YANILMAYACAĞIMA İNANIYORUM. HÜRRİYETTE Sn. İLKER BAŞBUĞ'LA BERABER RESMİ YAYINLANAN ARKADAŞ DAHİL, BENİ TANIYAN SİVİL ASKER HERKEZ VATAN VE MİLLET SEVGİMİN VE ANALİZLERİMİN NE KADAR GÜÇLÜ OLDUĞUNU BİLİRLER.

TARİKATLAR, LAİK - ANTİLAİK BÖLÜNME GAYRETLERİ, EKONOMİK KRİZLER, EFENDİ - KÖLE UYGULAMALARI, DOKUNULMAZLIK ZIRHLARI, BATI ÇALIŞMA GRUBU - CUMHURİYET ÇALIŞMA GRUBU GİBİ İLLEGAL OLUŞUMLAR VEYA BİLGİ DESTEK PLANI GİBİ ÇALIŞMALAR GELMEKTE OLAN ÇIĞI ÖNLEYEMEDİĞİ GİBİ, BİLAKİS GÜÇLENMESİNE YOL AÇACAKTIR...

BEN BURADAN SORUMLU SORUMSUZ HERKEZİ UYARMAK İSTİYORUM... AYNI OYUNLAR VE TAKTİKLERLE ARTIK NE KENDİNİZİ GİZLEYEBİLİR NE DE BU GİDİŞİ DURDURABİLİRSİNİZ...

SON 10 YILDIR YAPTIĞIM ANALİZLERİN HİÇ BİRİNDE YANILMADIM. BUNDA DA YANILMAYACAĞIMA İNANIYORUM. HÜRRİYETTE Sn. İLKER BAŞBUĞ'LA BERABER RESMİ YAYINLANAN ARKADAŞ DAHİL BENİ TANIYAN SİVİL ASKER HERKEZ ANALİZLERİMİN NE KADAR GÜÇLÜ OLDUĞUNU BİLİRLER.

YAPILACAK EN DOĞRU HAREKET; YABANCI DERİN DEVLETLERİN TÜRKİYE'DEKİ AJANLARININ VE İÇERİDEKİ HAİNLERİN TEZVİRATLARINA ALDIRMADAN VE ONLARIN OYUNCAĞI OLMADAN, KAVGAYI VE BİZANS OYUNLARINI BIRAKIP, SİVİL VE ASKER BÜROKRASİYİ GENLERİ DUMURA UĞRAMAMIŞ ZEKİ VE AKILLI TÜRK ÇOCUKLARINA DEVREDEREK ATATÜRK'ÜN TÜRK MİLLETİ İÇİN KURDUĞU AZİZ DEVLETİMİZİN, BİRLİK VE BÜTÜNLÜK İÇERİSİNDE "MUASIR DEVLETLER SEVİYESİNİN ÜZERİNE ÇIKMASINI SAĞLAMAKTIR"...

Osman ŞAHİN
Google Gruplar
irfanmektebi@hotmail.com grubuna kayıt ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Benim Peygamberim

İlgili aramalar: müzik - ilahi -  ilahi