Son dakıka

16 Nis 2009

Huzurunda Olmanin HUZURUYLA


Huzurda Olmanin HUZURUYLA

Huzurda olmanin huzuruyla, manasini bilerek, tek, yüce ve sonsuz
oldugunu idrak ederek geldim huzuruna...
Iste geldim ve huzurundayim Rabbim, emrine hazirim!
"Namaz huzur iledir" dedin. Bir hiç olmanin bilinci ile huzuru
yasiyorum.
Ve biliyorum ki hiç olan yasar huzuru, yasayan bilir namazi...

''Geldim huzuruna Rabbim...''


Abdestin diriltici nefesiyle ve ruhuma islenen manasiyla, ardinda
geçmisi ve gelecegi birakarak ani yasamanin sevinci ile geldim...
Gönül secdeleri ile geldim...
Her yandan üzerime yüklendikçe yüklenen ve beni bogmak isteyen emaneti
sahibine vermenin rahatligi ve güveni ile geldim.
Rabbim, Sen gelenleri bos çevirmezsin, duami, niyetimi kabul eyle!
Ve "ALLAH-U EKBER" dedim.
Tevhidin o sonsuz nuru geldi gözümün önüne ve bu ne büyük lütuf, ihsan
ve cömertlik diye düsündüm. Elhamdülillah dedim. Hamd ettim Sana.
Cennet ehlinin en son duasini okudum "Elhamdü lillahi Rabbi'l-Alemin"
diyerek....
Çünkü Seninle olmanin adiydi cennet ve ben cennette idim; yani
Seninleydim.
Iste o an tüm sancilardan, dar noktalardan, üzüntü ve korkulardan
kurtuldum.
Ve ya Rabbi, her ezanda davet ettigin, "Haydin felaha, haydin
kurtulusa!" sözünü o an anladim. Nefisten azad olup ruhun
derinliklerine ve anlatilanlarin degil, bizzat yasananlarin oldugu bir
aleme daldim. Ve dalgiçlar gibi inciler mercanlar topladim. Her bir
bulus bir uyanisti benim için. Her bir uyanis da hayreti uyandiran bir
hayranlik...
''Senden baska bildigim yok''
Ey Sevgiliyle bulusmanin ve bir olmanin adi namaz. Yoluna bir degil
binler can feda olsun.
Sana verilen canlar canani bulur. Ne güzel bulduransin, sevgiliyle
bulusturansin.
Ey gözleri ve gönülleri aydinlatan, kurtar bizi nefsin
karanliklarindan!
Adem'e bizzat isimleri sen ögrettin. Evet bana da namazda
ögretiyorsun.
Tek olanin seyrine namaz ile yelken açiyorum. O Ilahi rüzgar beni
kulluguma, yani öz bilincime götürüyor ve bu bilinç ve marifetle Sana
ulasiyorum Rabbim.
Ey gözümün nuru namaz. Sen olmasa idin bu göz ne ile seyrederdi bu
varliklari, ne ile manalandirirdi?
Bütün eksikliklerden münezzehsin Rabbim. Gösterdigin ve gösterecegin
sonsuz hakikatler için Sana hamd olsun.
Beni namaz ile yücelttin. Yüce alemlerini seyrettirdin. Vahdet
denizine daldirdin. Ne güzel bir halde bittim ki, simdi Senden baska
bir sey ile ne görüyor, ne isitiyor, ne görüyorum. Ümmilik sirrini
yasiyorum. Yani Senden baska bildigim yok. Seni biliyorum, her sey
bana ayan oluyor.
Gördükçe anladim ki Senin yardimin olmadan ben bir hiçim. Ancak
Seninle varim.
Anladim ki, aciz olan bizler çaresizlik içinde yuvarlanirken, ancak
Senin ipine, namaza sarilanlar kurtulur. Benlik denilen büyük savastan
ancak secde edenler zafere ulasir.
''Iste huzurunda, kiyamdayim''

Senin hasmet-i Uluhiyetin karsisinda Rabbim bizler bir hiçiz.
Yardimini bizden esirgeme. Sen cömert olanlarin en cömerdisin
Bizi "Onlar her daim namazdadirlar" ayetinin sirrina ulastir. O nasil
bir anistir ki, kesintisizdir. Yoksa Hz. Fatima'nin "Rabbim beni bir
an bile olsun nefsimle bas basa birakma" duasinin mi tecellisidir?
Var olan sadece Sensin. Beni hiçligimin zirvesine ulastir ki ben de
Habibin gibi "Ey Rabbim, Senin yardimin olmadan ben bir hiçim" sözünde
seninle olayim.
Her nefeste anisin zevkine varayim. Ve huzurda olayim.
Sen degil misin ki topraga, yani Adem'e can veren. Adem senden
ögrendigi ilimle yedi kat gögü aydinlatti. Evet toprak nurunla
aydinlandi.
Ona öyle bir ilim verdin ki, o manen yüceldi de melekleri bile geride
birakti.
Iste ben de Adem'in safiyeti ve tevbesi ile huzurunda, kiyamdayim.
Kullugumu arz etmek, acziyetimi sunmak ve bunlar ile azametini duymak
için huzurundayim.
Suçlarimi itiraf ve büyüklügünü ikrar için buradayim.
Yüce aleminde tüm kainati arkama aldim ve gönlümü Sana açtim.
''Her seyimi Sana sunuyorum''

"Göklere ve yere sigmadim, ancak mü'min kulumun gönlüne sigdim" sirri
ile bu aciz Seni davet ediyor.
"Kulum Bana bir adim yaklasirsa, Ben ona on adim giderim" ümidi ile
Sana yalvariyor.
Tek çaresinin Sen oldugunu çileler ile defalarca anlamanin susamisligi
içinde sesleniyor.
Tüm varligini, her seyini Sana feda ediyor.
"HasbünALLAHu ve ni'me'l-vekil" sirri ile Seni kendine vekil tayin
ediyor.
Anam babam, yani varligim adina beni ben yapan manalar adina ne varsa
hepsi Sana feda olsun, diyen asiklar gibi.... Ben de her seyimi, ama
her seyimi Sana sunuyorum.
Rahmetin her seyi kusatmistir, bunu biliyoruz. Ancak onu yasamanin
bilincinde bizi yasat ve daim eyle. Eyle ki Rabbim eregimize ulasalim.
Kendimizi bilelim. "Nefsini bilen Rabbini bilir" manasinin ne oldugunu
anlayip Hz. Isa'nin hakikatine vakif olalim.
Ve anlayalim böylelikle neye ayine oldugumuzu, insan muammasinin neye
gebe oldugunu?





"Ey insan dikkat et, kendini oku ! Zerresin, ama kainata gebesin"

14 Nis 2009

SABIR SABIR SABIR


SABIR



Ey iman edenler sabr edin ;ve sabırda yarışın...

....
Sabır birkaç türlüdür: Allah'ın emirlerine uymakta sabretmek (sebat),
Allah'ın yasaklarından uzak durmada sabretmek (direnmek), musibete,
bilhassa ilk şok anının sarsıntısına karşı sabretmek (katlanmak)
.
Sabır Müminin en önemli özelliklerinden biridir. Kur'ân-ı kerim'de
Allah (cc) sabredenlerle yanında olduğunu haber vermektedir. Ancak
sabır meskenet ve zillet demek değildir. Sabırla meskenet ve zilleti
birbirinden ayırmak gerekir. Bu bakımdan her şeyden önce sabır
kavramının iyi ve doğru tanınması gerekmektedir.

İslam'da "... övülen ve tavsiye edilen sabır, iman ve salih amelle hak
ve hayır yolunda sabırdır ki bu, şecaat, sadakat, mertlik şiârıdır.
Yoksa her kötülüğe katlanmak, her zillete boyun eğmek, pislikler içine
düşüp de her ne pahasına olursa olsun, ondan çıkmaya, kurtulmaya
çalışmamak, çabalamamak, ilişik etmemek, batılda, fenalıkta ne olursa
olsun, saplanıp kalmak ve şerre rıza demek olan atalet, zillet ve
meskenet ile çöküşten ibaret bulunan duygusuzluk değildir" İslam'da
övülen ve tavsiye edilen sabır, bir dinamizm, bir hareket, bir direnç
ve bir kurtuluş kaynağıdır. En çetin imtihanlardan başarıyla çıkmayı
sağlayacak bir anahtardır. Çünkü:
Başa gelen musibetlerin, felaketlerin sıkıntılarından, bunalımlarından
ancak sabırla çıkılabilir.
Günahların, masiyetlerin karanlığına sabırla düşülmez.
Nefse ağır gelen taatların meşakkatlerine sabırla katlanılır ve
aydınlığa kavuşulur.
Ciddi bir işte başarıya ulaşabilmek ve güzel sonuçlar elde edebilmek,
ancak sabırla mümkün olur.
İnsan bazen başına gelen musibetlerden öyle daralır ki içinde
bulunduğu bu durumdan asla kurtulamayacağını zanneder. Halbuki başına
gelen musibetlere karşı tahammül edebilen, karamsarlığa kapılmayan,
bütün bunların, nihayet birer imtihan olduğunu düşünerek Yüce
Yaratıcının takdirine teslimiyet gösterip sabredebilen kimseler,
acıların, ümitsizliğin, sıkıntıların karanlıklarından kurtularak
aydınlığa çıkarlar. Tabii burada imanın büyük bir rolü vardır. Çünkü
iman edenler, başlarına gelen musibetlerin birer imtihan olduğunu,
bunlara sabrederek Cenab-ı Hakkın müjdelediği mükafatlara nail
olacaklarını bilirler. Bundan dolayı hakiki mü'minlerin, başlarına
gelen musibetlerin sebep olduğu acıların ve sıkıntıların
karanlıklarından kurtulmaları daha kolaydır.
İnsanın başına gelen musibetlerin ve felaketlerin vereceği acı ve
sıkıntılardan daha beteri, günahların ve masiyetlerin zulmetidir.
Allah etmesin, insan, nefsinin kötü arzularına yenilir de günahların
içine düşer, masiyetlere dalarsa -kendisi farkında olmasa bile-
korkunç bir karanlığın içine yuvarlanmış olur. Bu korkunç karanlığa
düşmemek için sabır gerekir. Bütün çekiciliklerine rağmen hahamların
cazibesine kapılmamak, sürükleyeceği çirkin ve kötü sonuçları
düşünerek geçici birtakım zevklere boyun eğmemek ancak sabırla mümkün
olur.
İlim adamlarının benzetmesiyle günahlar, zehirli tatlılar gibidir.
İnsan onların göz alıcılığına dayanamaz ve sabredemeyerek tadarsa
manen zehirlenmiş olur. Halbuki sabredenler, bütün çekiciliklerine
rağmen o zehirli tatlılardan yemezler. Çünkü onlar bilirler ki
Cehennem şehvetlerle perdelenmiş günahların cazibesinin arkasına
saklanmıştır.
Masiyetlerin karanlığına düşmemek için nasıl sabır gerekiyorsa onlara
bulaşmış olanların kurtulması için de sabır gerekir. Çünkü kişinin
içine düştüğü veya alıştığı masiyetten kurtulabilmesi kolay değildir.
Bu, ciddi bir tövbe gerektirir. Tövbe ise yanlış gidişe dur deyip
hakkın aydınlığına dönüş yapmak demektir. Bu da sebat, azim, tahammül
ve irade ister yani sabır ister.
Allah'a hakiki manada kulluk da sabırla olur. Güzel güzel ameller
yapabilmek, taatlar işlerken karşılaşılacak meşakkat ve külfetlere
severek katlanabilmek, Allah yolunda mücahede edebilmek, iyiliği emir
kötülüğü nehyde yer alabilmek hep sabır ister.
Sabreden başarır. Hedeflenen güzel sonuçlara sabırla ulaşılır.
Sabredenler kolay kolay kaybetmezler. Bu yüzden zafer de sabırla elde
edilir. Sabredenler yaptıklarının karşılığına daima en güzel bir
şekilde nail olurlar.
Çeşitli buluşlar yaparak insanlığa hizmet edenler, bu buluşlarını uzun
süre sabırlı çalışmalar sonucunda ortaya koymuşlardır. Nice güzel
eserlerin ve buluşların arkasında hep sabır vardır. İşte böyle
mükemmel sabır örnekleriyle bir çok karanlıklar aydınlatılabilir,
insanlığa ışık saçılır.
Sabır büyük bir hazinedir ve sabrı Allah isteyene verir. Peygamber
Efendimiz mealen şöyle buyurmuştur:
"... Bir kimse sabretmek isterse Allah ona sabır verir. Hiçbir kimseye
sabırdan daha hayırlı ve daha kapsamlı bir ihsanda bulunulmamıştır.
Şunu hiçbir zaman unutmamalıdır: Sabredenlere mükafatları hesapsız bir
şekilde ödenir ve Allah sabredenlerle beraberdir.

Hz. Ebubekir (R.A) ile Hz. Ali (R.A)'nin Münazarası...

Hz. Ebubekir (R.A) ile Hz. Ali (R.A)'nin Münazarası...

Bir gün Ebu Bekir Sıddık (r.a) Resulüllah(S.A.V)'ın evine geldi. İçeri gireceği sırada Hz. Ali Bin Ebi Talib (r.a) da geldi.
Hz. Ebu Bekir (r.a.) (Geri çekilip) :
-Ya Ali sen buyur gir dedi.

O da cevap verip aralarında aşağıdaki uzun konuşma oldu:

-Ya Ebu Bekir! Sen önce gir ki her iyilikte önde olan her hayırlı işte ileri olan herkesi geçen sensin.

Hz. Ebu Bekir (r.a.) :
- Sen önce gir ki! Resulüllah'a (s.a.v) daha yakın sensin.

Hz. Ali (r.a) :
-Ben senin önüne nasıl geçerim. Çünkü Resulüllah (s.a.v)'tan işittim.
"Ümmetimden Ebu Bekir'den daha üstün bir kimsenin üzerine güneş doğmadı" buyurdu.

Hz. Ebu Bekir (r.a.) :
- Ben senin önüne nasıl geçebilirim ki Resulüllah (s.a.v) kızı Fatıma(r.a)'yı sana verdiği gün
"Kadınların en iyisini erkeklerin en iyisine verdim" buyurdu.

Hz. Ali (r.a) :
- Ben senin önüne geçemem. Çünkü Resulüllah (s.a.v):
"İbrahim(a.s)'ı görmek isteyen Ebubekir'in yüzüne baksın" buyurdu.

Hz. Ebu Bekir (r.a.) :
- Ben senin önüne geçemem. Çünkü Resulüllah(s.a.v):
'Adem (a.s)'ın hilm sıfatını ve Yusuf (a.s)'ın güzel ahlakını görmek isteyen Ali Mürteza'ya baksın' buyurdu.

Hz. Ali (r.a) :
- Senin önünde gidemem. Çünkü Resulüllah (s.a.v):
"Ya Rabbi! Beni en çok seven ve ashabımın en iyisi kimdir? dedi. Cenab-ı Hak:Ya Muhammed! Ebu Bekir Sıddıktır" buyurdu.

Hz. Ebu Bekir (r.a.) :
- Ben senin önüne geçemem. Çünkü Resulüllah (s.a.v) Hayber'de:
"Yarın sancağı öyle bir kimseye veririm ki Allahü Teala onu sever. Ben de onu çok severim" buyurdu.

Hz. Ali (r.a) :
- Ben senin önüne nasıl geçerim. Çünkü Resulüllah (s.a.v)
"Cennetin kapıları üzerinde 'Ebu Bekir Habibullah' yazılıdır" buyurdu.

Hz. Ebu Bekir (r.a.) :
- Ben senin önüne nasıl geçerim. Çünkü Resulüllah(s.a.v) Hayber gazasında bayrağı sana verip
'Bu bayrak Melik-i Galibin Ali Bin Ebi Talib'e hediyesidir' buyurdu.

Hz. Ali (r.a) :
- Ben senin önüne nasıl geçerim. Çünkü Resulüllah(s.a.v)buyurdu ki:
"Ya Eba Bekir sen benim gören gözüm ve bilen gönlüm yerindesin".

Hz. Ebu Bekir (r.a.) :
- Ben senin önüne nasıl geçerim. Çünkü Resulüllah(s.a.v)buyurdu ki:
"Kıyamet günü Ali cennet hayvanlarından birine binmiş olarak gelir. Cenab-ı Hak buyurur ki 'Ya Muhammed!(s.a.v) Senin baban İbrahim Halil ne güzel babadır. Senin kardeşin Ali Bin Ebi Talib ne güzel kardeştir.'

Hz. Ali (r.a) :
Ben senin önüne geçemem. Çünkü Resulüllah(s.a.v)buyurdu ki:
"Kıyamet günü Cennet meleklerinin reisi olan Rıdvan adındaki melek Cennete girer. Cennetin anahtarlarını getirir Bana verir. Sonra Cebrail (a.s) gelip Ya Muhammed (s.a.v)! Cennetin ve cehennemin anahtarlarını Ebu Bekir Sıddık'a(r.a) ver istediğini Cennete dilediğini Cehenneme göndersin der."

Hz. Ebu Bekir (r.a.) :
Ben senin önüne nasıl geçerim. Çünkü Resulüllah (s.a.v) buyurdu ki:
"Ali kıyamet günü benim yanımdadır.Havz ve Kevser yanında benimledir. Sırat üzerinde benimledir. Cennette benimledir. Allahü Teala'yı görürken benimledir."

Hz. Ali (r.a) :
Ben senden önce giremem. Çünkü Resulüllah(s.a.v)
"Ebu Bekir'in imanı bütün mü'minlerin imanı ile tartılsa Ebu Bekir'in imanı ağır gelir" buyurdu.

Hz. Ebu Bekir (r.a.) :
Ben senin önüne nasıl geçerim. Çünkü Resulüllah(s.a.v)buyurdu ki:
"Ben ilmin şehriyim Ali onun kapısıdır."

Hz. Ali (r.a) :
Ben senin önüne nasıl geçerim. Çünkü Resulüllah(s.a.v)buyurdu ki:
"Ben sadıklığın şehriyim.Ebu Bekir onun kapısıdır."

Hz. Ebu Bekir (r.a.) :
Ben senin önüne nasıl geçerim. Çünkü Resulüllah(s.a.v)buyurdu ki:
"Kıyamet günü Ali bir ata biner görenler acaba bu hangi peygamberdir? Derler.Allahü Teala bu Ali Bin Ebi talib'dir buyurur."

Hz. Ali (r.a) :
Ben senin önüne nasıl geçerim. Çünkü Resulüllah(s.a.v)buyurdu ki:
"Ben ve Ebu Bekir bir topraktanız. Tekrar bir olacağız."

Hz. Ebu Bekir (r.a.) :
Ben senin önüne nasıl geçerim. Çünkü Resulüllah(s.a.v)buyurdu ki:
"Allahü Teala ey Cennet! Senin dört köşeni dört kimse ile bezerim.Birir Peygamberleri üstünü Muhammed'dir(s.a.v).Biri Allah'dan korkanların üstünü Ali'dir.üçüncüsü kadınların üstünü Fatımat'üz Zehra'dır. Dördüncü köşesindeki de temizlerin üstünü Hasan ve Hüseyin'dir."

Hz. Ali (r.a) :
Ben senin önüne nasıl geçerim. Çünkü Resulüllah(s.a.v)buyurdu ki:
"Sekiz Cennetten şöyle ses gelir'Ebu Bekir! Sevdiklerinle birlikte gel hepiniz Cennete girin."

Hz. Ebu Bekir (r.a.) :
Ben senin önüne nasıl geçerim. Çünkü Resulüllah(s.a.v)buyurdu ki:
"Ben bir ağaca benzerimFatıma bunun köküAli gövdesi Hasan ve Hüseyin meyvesidir."

Hz. Ali (r.a) :
Ben senin önüne nasıl geçerim. Çünkü Resulüllah(s.a.v)buyurdu ki:
"Allahü Teala Ebu Bekirin bütün kusurlarını affetsin. Çünkü O kızı Aişe'yi bana verdi.Hicrette bana yardımcı oldu.bilal-i Habeşi'yi benim için azad etti."

Resulüllah(s.a.v')in bu iki sevgilisi kapıda böyle konuşurlarken kendileri içeriden dinliyorlardı. Hz. Ali'nin sözünü kesip içeriden buyurdu ki:
-Ey kardeşlerim Ebu Bekir ve Ali! Artık içeri girin.Cebrail (a.s) gelip dedi ki yerdeki ve yedi kat göklerdeki melekler sizi dinlemektedir.kıyamete kadar birbirinizi övseniz Allahü Teala yanındaki kıymetinizi anlatamazsınız.

İkisi birbirine sarılıp birlikte Resulullah'ın(s.a.v) huzuruna girdiler.

Resulullah'ın(s.a.v):
-Allahü Teala ikinize de yüzbinlerce rahmet etsin. İkinizi sevenlere de yüzbinlerce rahmet etsin ve düşmanlarınıza da yüzbinlerce lanet olsun buyurdu.

Hz. Ebu bekir Sıddık dedi ki:
-Ya Resulallah(s.a.v) Ben Ali kardeşimin düşmanlarına şefaat etmem.

Hz.Ali dedi ki:
-Ya Resulallah(s.a.v) Ben de Ebu Bekir kardeşimin düşmanlarına şefaat etmem ve başını kılıç ile bedeninden ayırırım.

Hz. Ebu bekir Sıddık(r.a):
-Ben senin düşmanlarına Kevser havzından su vermem buyurdu.

Hz. Ali de:
-Ben senin düşmanlarını Sırat üzerinden geçirmem buyurdu.

Hz. Ali (r.a.) ve Hz. Ebu Bekir (r.a.) taraftarlarının ve düşmanlarının kulakları çınlasın.

Kaynak : Dört Büyük Halife (Şemsüddin Ahmed Efendi), Bedir Yayınevi 1974
Google Gruplar
irfanmektebi@hotmail.com grubuna kayıt ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Benim Peygamberim

İlgili aramalar: müzik - ilahi -  ilahi