Son dakıka

23 May 2008

VEDA HUTBESI


Cumaniz, Islamin günesi kadar aydin, Bir müminin tebessümü kadar tatli, Muhammedül emini hatirlatan gül kadar güzel, Cocuklar kadar neseli, ve Rabbul aleminin yaratmis oldugu kainatin tüm güzellikleri ile beraber olsun ve gecsin.. Cumanız Hayır OlsunSelam ve Dua ile......

VEDA HUTBESI
Bu hutbe, M.S. 632 yilinda Hz. Muhammed (S.A.V.) Efendimiz tarafindan yüz bini askin müslümana irad edilmistir. Hz. Muhammed (S.A.V.) Allaha hamd ve senâdan sonra söyle buyurmustur.
EY INSANLAR !
Sözümü iyi dinleyiniz. Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada ebedi olarak bir daha bulusamayacagim.
EY INSANLAR !
Bu günleriniz nasil mukaddes bir gün ise, bu aylariniz nasil mukaddes bir ay ise, bu sehriniz (Mekke) nasil mübarek bir sehir ise, canlariniz, mallariniz da öyle mukaddestir, her türlü tecâvüzden korunmustur. ASHABIMYarin Rabbinize kavusacaksiniz ve bugünkü her hal ve hareketinizden muhakkak sorulacaksiniz. Sakin benden sonra eski sapikliklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayiniz! Bu vasiyyetimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsin! Olabilir ki bildirilen kimse, burada bulunup da isitenden daha iyi anlayarak muhafaza etmis olur.
EY INSANLAR !
Kimin yaninda bir emanet varsa onu sahibine versin. Faizin her çesidi kaldirilmistir, ayagimin altindadir. Lâkin borcunuzun aslini vermek gerekir. Ne zulmediniz, ne de zulme ugrayiniz. Allahin emriyle faizcilik artik yasaktir. Cahilliyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayagimin altindadir. Ilk kaldirdigim fâiz de Abdulmuttalibin oglu (amcam) Abbasin faizidir.
ASHABIM !
Cahilliyet devrinde güdülen kan davalari da tamamen kaldirilmistir. Kaldirdigim ilk kan davasi Abdulmuttalibin torunu (yegenim) Rebîanin kan davasidir.
INSANLAR !
Bugün seytan sizin su topraklarinizda yeniden tesir ve hakimiyet kurmak gücünü ebedi suretle kaybetmistir. Fakat siz bu kaldirdigim seyler disinda, küçük gördügünüz islerde ona uyarsaniz bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakininiz!
EY INSANLAR !
Kadinlarin haklarina riayet etmenizi ve bu hususta Allahtan korkmanizi tavsiye ederim. Siz kadinlari, Allah emaneti olarak aldiniz; onlarin namuslarini ve iffetlerini Allah adina söz vererek helal edindiniz. Sizin kadinlar üzerinde haklariniz, onlarin da sizin üzerinizde haklari vardir. Sizin kadinlar üzerindeki hakkiniz, onlarin, aile yuvasini, hoslanmadiginiz hiçbir kimseye çignetmemeleridir. Eger razi olmadiginiz herhangi bir kimseyi aile yuvaniza alirlarsa, onlari hafifçe dögüp sakindirabilirsiniz. Kadinlarin da sizin üzerinizdeki haklari, memleket görenegine göre, her türlü yiyim ve giyimlerini temin etmenizdir.
MÜMINLER !
Size bir emanet birakiyorum ki ona siki sarildikça yolunuzu hiç sasirmazsiniz. O emanet Allah Kitabi Kurandir.
MÜMINLER !
Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman müslümanin kardesidir, böylece bütün müslümanlar kardestir. Din kardesinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz baskasina helal degildir. Meger ki gönül hoslugu ile kendisine vermis olsun...
ASHABIM !
Nefsinize zulmetmeyiniz. Nefsinizin de üzerinizde hakki vardir.
EY INSANLAR !
Allah Teala her hak sahibine hakkini vermistir. Varis için vasiyete gerek yoktur. Çocuk kimin döseginde dogmussa ona aittir. Zina yapan için mahrumiyet vardir. Babasindan baskasina ait oldugunu iddia eden soysuz yahut efendisinden baskasina intisaba kalkan nankör, Allahin gazabina, meleklerin lanetine ve bütün müslümanlarin düsmanligina ugrasin! Cenab-i Hak bu insanlarin ne tevbelerini ne de sehadetlerini kabul eder.
INSANLAR !
Yarin beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz? Allahin risâletini teblig ettin, görevini yerine getirdin, bize vasiyet ve nasihatte bulundun diye sehadet ederiz. (Bunun üzerine Resûl-i Ekrem mübarek sahadet parmagini göge dogru kaldirarak sonra da cemaat üzerine çevirip indirerek söyle buyurdu.)
Sahid ol yâ Rab!
Sahid ol yâ Rab!
Sahid ol yâ Rab!

22 May 2008

-EMR-İ BİL-MARUF VE NEHY-İ ANİL-MÜNKER-

Emr-i bil-maruf ve nehy-i ani-l münker bu ümmetin özelliklerindendir. Allah Azze ve Celle bu ümmeti, Nebisini (sallallahu aleyhi ve sellem) nitelendirdiği özelliklerle andı.

"Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyar, ve Allah'a iman edersiniz." (Al-i İmran/110)

Bundan ötürü Ebu Hureyre (r.a.):

"Siz İnsanlardan yine insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. İnsanları cennete girdirmek için onları prangalar ve zincirlerle tutar getirirsiniz." derdi.

Diğer ümmetler herkese, her iyiliği emredip onlara her tür kötülükten alıkoymadılar ve ne de bunun için cihad etmediler. İsrailoğullarının cihadı -Savaşları- genelde topraklarını düşmanlarına karşı savunmak olmuştur. Yoksa insanları hayra, güzele ve iyiliğe davet için değil.

Bunun için bu ümmetin icmaı hüccettir. Çünkü Allah Azze ve Celle bu ümmetin her iyiliği emredip, her kötülüğü alıkoyduğunu haber vererek bunu doğrulamıştır.



Maruf ve Münker Nedir?

Münkeri nehyetmemin en önemli bir yolu hadlerdir. Hadleri ikame etmek, münkeri inkarın en açık tezahürlerindendir. Öyleyse emir sahipleri (Yöneticiler ve Siyasilerin ve ilim adamlarının) hakkın geneline yönelik yaygın bir emr-i bil-maruf ve nehy-i anil-münker faaliyeti yürütmeleri gerekir. Halka İslam'ın şiarı olan, beş vakit namazı zamanında kılma, sadaka, zekat, oruç ve hac gibi ibadetleri yerine getirmelerini emretmelidirler.

Allah'a, meleklerine, kitaplarına peygamberlerine, ahiret gününe hayrı ve şerriyle kadere iman etmek, dini sadece ihlas'la, Allah için inanıp yaşamak, Allah'a tevekkülde bulunmak, azabından korkmak, Allah'ın hükmüne sabretmek, emrine teslimiyet, doğru sözlü olmak, vaadlerine sadık kalmak, emaneti ehline vermek gibi konularda Ulu'l-emrin ümmetin fertlerine emretmeleri gereken konular arasındadır.

Allah ve Resulü'nün (sallallahu aleyhi ve sellem) yasakladığı münkerlerin en büyüğü Allah Azze ve Celle'ye herhangi bir şeyi ortak koşmaktır. Allah'tan gayrısına güneş, ay veya meleklerden bir meleğe, peygamberlerden herhangi birine, yahut salih insanlardan birisine ilahlık nisbet etmek bu şirke örnek gösterilebilir.

Allah'ın haram kıldığı bir cana kıymak, insanların mallarını, faiz, kumar gibi batıl yollardan yemek, sıla-i rahimi kesmek, anne babaya zulmetmek, sonradan icad edilmiş olan, Allah ve Resulü'nün (sallallahu aleyhi ve sellem) bize emretmediği ibadetleri yapmakta münkerdendir.



Emr-i bi'l-Ma'rufun önemi ve yapılış şartları:

Bu gerçekleştirilecek vaciblerin en hayırlısıdır. Allah Azze ve Celle:

"Hanginiz amelce daha iyidir diye sizi imtihan edecek." (el-Mülk/2)

Fudayl b. Iyad'ın (r.a) dediğine göre bu;

"amelin en ihlasla ve en doğruca yapılanıdır"

Amel halis olup doğru olmazsa kabul edilmez.

Amel hem halis, hem de doğru olursa o zaman kabul edilir.

Amelin halis olması, Allah için olması, Sevab (doğru) olması da Sünnet üzerine olmasına bağlıdır. Bunun için Ömer İbnul-Hattab (r.a.) duasında:

"Allahım tüm amelimi salih kıl ve o amelimi Senin rızan için, halis eyle ve o duamda Sen'den başkasının (rızasını veya yardımını) dilemek gibi hiçbir şey koyma!..."

Bu sahih olan her amelin haddi olunca, "emr-i bi'l-maruf ve nehy-i ani'l-münker" yapacak kişinin önce buna kendi nefsinde başlaması gerekir.

Bu insanın ilmi ve ameli "fıkıh" ışığında olmadıkça "salih" olamaz. Tıpkı bu konuda Ömer b. Abdülaziz'in dediği gibi:

"Kim ilmi olmadan Allah'a kulluk etmek isterse ifsad ettiği ıslah edeceğinden daha fazla olur."

Muaz b. Cebel'in (r.a.) rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem):

"İlim amelin imamıdır, amel ona uyar." buyurmuştur.

Öyleyse Maruf ile Münker arasında ki farkı anlayabilmek için mutlaka ilme gerek vardır. Bu ilmin yararının olması için de güzel ahlak sahibi ve sabırlı olmak gerekir. Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem):

"Rifk (güzel huy ve vakar) hangi şeyde bulunursa onu süsler, şiddette hangi şeyde olursa ancak onu kötüler." buyurmuşlardır.

O halde mutlaka yumuşak huylu, sıkıntılara karşı sabretmek gerekir. Zira bu yolda insanın başına eza ve cefanın gelmesi kaçınılmazdır. Eğer "emr-i bil-maruf ve nehy-i ani'l-münker" yaparken; güzel huyluluk ve yumuşaklıkla hareket etmezse ifsad edip bozduğu, ıslâh edip tamir ettiğinden daha çok olabilir.

Lokman (a.s.) oğluna öğüt verirken:

"İyiliği emret, kötülükten alıkoy. Başına geleceklerde sabret. Çünkü bu, işlerin en güçlü bir şekilde sağlamlaştırmandandır." (Lokman/17)

Bundan dolayı Allah Azze ve Celle Peygamberlerine -ki onlar emr-i bil-ma'rufun ve nehy-i ani'l münkerin imamlarıdır- sabrı tavsiye etmiştir.

"Ey bürünüp sarınan kalk insanları uyar. Rabbini büyük tanı ve elbiseni temizle, kötü şeyi terket. Yaptığın şeyi çok görüp başa kakma ve Rabbin için sabret." (el-Müddessir/1-7)

Allah Azze ve Celle insanlığa "risalet" ayetlerini "inzar" (korkutma ve ahiret günün haber vermekle) açmış ve bu ayetleri "Emr-i bil-maruf" ve "sabırla" sona erdirmiştir.

Gerçekte "inzâr"ın kendisi, "Emr-i bil-ma'ruf' ve "nehy-i ani'l-münker"dir.

"Emr-i bil-ma'ruf" yapacak olanlarda mutlaka şu üç sıfatın (özelliğin) bulunması gerekir;

1 - Yumuşaklık, esneklik,

2 - Sabır ve

3 - İlim.

Yumuşaklık ve esneklik ve güzel huyluluk "Emr-i bil-ma'ruf" yaparken, ondan sonra da "sabır" gelir.

Selef-i salihinden rivayet edilen meşhur bir haberde:

"Emr-i bil-ma'ruf ve nehy-i ani'l-münker"i yapacak olan kişi ancak emrettiğinde ve yasakladığında fıkıh sahibiyse bunu yapabilir. Emrettiğinde yumuşak, yasakladığında yumuşak, emrettiğinde şefkatli yasakladığında da şefkatli olması gerekir" denilmiştir.

Bilinsin ki bu saydığımız özelliklerle, "Emr-i bil-ma'ruf ve nehy-i ani'l-münker" de bulunmak istemek insanın nefsine zor gelen şeylerdendir. Bazıları bu özelliklerin bir kısmının veya hiçbiri olmadan da bunu yapılabileceğini düşünüyorsa, sadece su-i zan ediyordur.

"Emr-i bil-ma'ruf"un terki Allah'a isyandır. Bir isyandan diğer isyana geçiş "Emr-i bil-ma'ruf"u terketmekten de daha büyük bir günahtır.

Allah'ın kitabında ayetleriyle bize bildirdiği kadarıyla hepimiz, Allah'a isyanla işlenen günahların felaketlerin, itaatin de nimetlerin artmasının sebebi olduğunu biliyoruz.

Allah'u Teala; bizden önce geçmiş olan Nuh, Ad, Semud, Lut, Medyen ehli ve Firavun'un kavmini işledikleri günahlar ve isyanlardan dolayı onları nasıl cezalandırdığını ve ahirette de kendilerine nasıl acı bir azap hazırladığını haber verdi. Bunu, en-Naziat, el-Müzemmil, el-Hakka, el-Kamer ve Ğafir surelerinde çok açık bir şekilde görürüz.

Küfür, fısk, isyan kötülüklerin ve düşmanlıkların sebebidir. Kişi ve cemaatler "Emr-i bil-ma'ruf ve nehy-i ani'l-münker" görevini terkederler veya bunun karşısında susmayı yeğlerlerse hepsi günahkar olurlar. Bunların münkerle amel olanlar tavırlarını yanlış olan bir davranışla eleştirenler de hakeza aynı şekilde günahkar olurlar. Böylece Müslümanlar arasında bölünme, ayrılık ve kötülükler doğmaya başlar. Bu nedenle, başlayan fitne ve kötülükler eskisinden de kötü ve acı sonuçlara götürür. Kim Müslümanlar arasında eskiden olmuş olaylara bakarsa, bunun en büyük sebeblerden birisi olduğunu görecektir. Ayrıca ümmetin emirleri, alimleri, sultanları ve ileri gelenleri arasında cereyan etmiş olan üzücü olayların da temelinde gerçekte bu sebep yatar.

Hapishane Mektupları - 9. Mektup-İMAM İBN-İ TEYMİYYE

Bilenlerin Sorumluluğu

Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
"Hiç şübhesiz din, Allah katında İslâm''dır." (23)
"Kim İslâm''dan başka bir din ararsa, asla ondan kabul edilmez. O, ahirette de kayba uğrayanlardandır." (24)

Yaşadığımız çağı ve kıyamete kadar gelecek çağları, İslâm''ın emrine teslim etmek, İslâm''a boyun büktürmek için çalışmak, gayret, birlik-beraberlik ve hak üzere direnmede sabır gerekir… İslâm''a sokuşturulmuş bid''at ve hurafeleri ayıklamak ve İslâm''ı onlardan temizleyerek, "Kemâle erdirildiği" güne döndürmek için var gücüyle mücadele etmek, sorumluluk sahibi âlimlerin ve onlarla beraber bu mücadeleyi yürütmeleri kulluk vazifeleri olan her ferdin görevidir… Bu görev ertelenemez, ihmal edilemez ânın vâcibidir!..

Rabbimiz Allah Azze ve Celle söyle buyurur:
"Hani Kitab verilenlerden: "Onu, mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz" diye kesin söz almıştı. Fakat onlar bunu, arkalarına attılar. Ve ona karşılık az bir değeri satın aldılar. O aldıkları şey ne kötüdür." (25)

Apaçık ayetleri gizleyenler veya yanlış anlam yükleyip yorumlayanlar, çağın egemen zalim tağutlarına yaranmak ve bu ihanetle dünyalık elde etmeye çalışanlar, Allah''a verilen sözlerinden cayanlar, bu hâlleriyle Rabbleri Allah''a isyan ettikleri gibi, merhamet olunmuş vasat ümmete de ihanet etmişlerdir… Bildikleriyle hayırdan yana amel etmemiş, o bilgilerini şerrde kullanmış, mustaz''af ve mazlum İslâm Milleti''nin yanında yer almamış, tağutların saflarında, onlara hizmet etmeyi görev bilip yapmaya devam etmiştir… Çağı, İslâm''a tabi kılmayı değil, İslâm''ı çağa uydurmaya gayret etmiş, böylece egemen tağutların şirk hükümlerini meşru'' göstermeye çaba harcamışlardır…

Rabbimiz Allah Teâlâ, böyle davranan bilenler için şöyle buyurur:
"Allah''ın indirdiği Kitab''dan bir şeyi göz ardı edip saklayanlar ve onunla değeri az (bir şeyi) satın alanlar, onların yedikleri, karınlarında ateşten başkası değildir. Allah, kıyamet günü onlarla konuşmaz ve onları arındırmaz. Ve onlar için acı bir azab vardır.

Onlar, hidayete karşılık sapıklığı, bağışlanmaya karşılık azabı satın almışlardır. Ateşe karşı ne kadar dayanıklıdırlar." (26)
Peygamberlerin bıraktığı ilme varis olanlar, bu mukaddes görevlerini kötüye kullandıkları takdirde, düştükleri durumu ve ulaşacakları sonucu böylece beyan buyuruyor Rabbimiz Allah Teâlâ!..

Kendilerine, toplumlarına ve çağlarına karşı sorumlu olan âlimler ve aydın Müslümanlar, sorumluluklarını hakkıyla yerine getirdikleri zaman, Allah''ın izniyle birçok olumsuz olan şeyler, olumlu hâle gelecek ve bozulanlar düzelecektir!.. Bir kavim, kötü durumunu ve yanlışını, iyilikler ve doğrular ile değiştirdiği takdirde Allah, onun durumunu değiştirecektir…(27)

İman ettikten sonra dosdoğru olanlar, bildikleriyle amel edip sorumluluğunu yerine getirenler kurtulmuşlardır…
Yezid b. Seleme el- Cu''fî (r.a.) anlatıyor:
Yezid b. Seleme (kendisini kasdediyor:

-Ya Rasûlallah, senden bir çok hadisler işittim. Sonraki hadisin, öncekini unutturmasından endişe ediyorum. Bana (içinde birçok hususları) toplayan bir tabirle konuşunuz! Dedi.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
"Bildiğin hususlarda Allah''ın emirlerine muhalefet etmekten sakın!" (28)
Bu emir, her bilen içindir!.. Bilip de sorumlu olanlara!..

Bukadar Domuz Etini Kim Yiyiyor.?

Gaziosmanpaşa Hacımaşlı köyü domuz çiftliği'nin suları ve katı atıkları 300 metre mesafedeki Sazlıdere Barajı'na akıyor. Baraj on milyon kişinin su ihtiyacını karşılıyor. Çiftlikte 5 bin domuz var.

Türkiye'deki domuz çiftliklerinde yıllık 3 milyon kg. civarında et üretiliyor. Bu rakam neredeyse kırmızı et üretiminin yarısı. Üretilen domuzlar otellere, yemek fabrikalarına ve marketlere 'kıyma' şeklinde satılıyor. Domuz etini Salam, sosis olarak da piyasaya sürmek en sık kullanılan yöntem.
Peki neden domuz?

'Dinen yasak olmasına, Türk yemek kültürüne aykırı bulunmasına rağmen neden domuz cazip bir konu?'
Çünkü domuz yetiştiriciliği kârlı bir iş. Domuz üretken bir hayvan. Cinslerine ve yaşına göre yılda bir, iki, bazen de üç kez ve her batında 15-20'ye kadar varan yavru dünyaya getirebiliyor. Bir domuz yılda iki kez doğum yapsa, her batından 10 yavru yaşasa, 20 sene yaşayan bir domuzun 400 yavrusu oluyor. Ve dahası yeni doğmuş bir domuz 4-5 ayda 100 kiloya kadar çıkabiliyor.

Normal Şartlarda evcil bir domuzun yüzde 30'u yağ olarak ayrılabilmekte iken bu rakam bazen yüzde 50'yi bulabiliyor.Yani 150 kg'lık bir domuzdan 75 kiloluk yağ elde edilebiliyor. Bu da dana yada koyuna göre tercih edilmesinde önemli bir etken.
Beslenmesi kolay, cam dışında -leş dahil- her şeyi yiyebiliyor. Her domuz da ortalama 80-100 kiloya ulaştığı zaman kesiliyor. Kaba bir hesapla sadece bu çiftlikten yılda yaklaşık 1 milyon kg. et çıkıyor.

Bu etlerin hangi kanalla, nerelere satıldığı meçhul. Diğer çiftlikler de göz önüne alındığında Türkiye'de yaklaşık 3 milyon kg domuz etinin piyasaya değişik yollarla sürüldüğü ortaya çıkıyor.

Türkiye'deki toplam kırmızı et tüketiminin de 6 milyon kg. olduğu göz önüne alınırsa tablonun vahameti daha da netleşiyor. Kilosu 1 ile 3.5 milyon lira arasında satılan bu domuz etlerinin ağırlıklı olarak kıyma, sucuk, salam ve sosis olarak satıldığı dile getiriliyor. Çiftlik çalışanlarından İsmail Türk'ün verdiği bilgiye göre kesilen etler toplu olarak büyük otellere, yemek fabrikalarına kıyma ve sosis gibi ürünler olarak satılıyor.

Bu ve benzeri çiftliklerden resmi olarak beş firma domuz satın alıyor:
Çerkezo, Polonez, Nuta, Namet ve Şütte ...


1.Çerkezo aldığı ürünleri Salam Sosis olarak piyasaya sürerken aynı zamanda Teşvikiye'deki Şarküterisinden de nihai tüketiciye ulaşıyor. (ki bu firmanın bir de TADET adı altında otellere ürün sattığı bir markası daha bulunuyor...) Aynı zamanda butik mağazalarda ve ulusal zincir mağazalarda satılan BONUS markalı ürünlerin üreticisi de ÇERKEZO...

2- Ayazağa'daki Çerkezo'nun hemen yanında üretim yapan
ŞÜTTE firması da salam, sosis ve jambonlarını markasıyla satıyor. Ancak bilinen bu firmalar ürünleri çeşitli zamanlarda farklı isimlerde piyasaya sürüyor. Daha önce Şütte olarak piyasaya sürülen domuz mamulleri son dönemde PIGGY adıyla satılıyor. Üstelik ünlü Amerikan fast food zincirlerinden Little Caesar's Pizza tam 10 yılı aşkın süreden beri et mamullerini ŞÜTTE firmasından temin edip bizlere bir güzel yediriyor.

3-
POLONEZ 5 yıl öncesine kadar resmi olarak domuz ürünleri imal edip MİGROS'larda açık açık ürünlerini satarken, son yıllarda %100 dana etinden ürünler imal ettiğini iddia ediyor.
'Peki ya bunları göz göre göre mağazalarında sattıran satın alma müdürleri aldıkları rüşvetin yanı sıra bu milletin vebalini aldıklarını da biliyorlar mı sizce?'


POLONEZ'in ciddi anlamda piyasaya yayılmasındaki en büyük faktör MIGROS' tur . O dönem Migros'un et mamulleri satın almasında olan (Şu an oyuncak reyonunda satın almacılık yapan) Coşkun bey'in büyük paralar karşılığında POLONEZ'le işbirliği içerisinde olduğunu ve bizzat domuzları bizlere yediren kişi olduğunu biliyor muydunuz?

Peki ya
Migros'ta çalışan tüm tezgahtarların eksiksiz olarak her ay sonunda POLONEZ 'in sahibi MUSTAFA AKKAŞ beyden (veya satış müdürü sıfatı ile çalışan ALI ÖZYAVAŞ'tan) maaşlarını ve primlerini (bizlere sattıkları et mamulleri üzerinden ) aldıklarını biliyor muydunuz?

Peki
METRO GROS MARKETLER'in (Şu anki değil bir önceki) satın almacılığını yapan kişinin Şu an BAĞDAT CADDESINDE bulunan Polonez - Barbekü restoranları'nın sahibi olduğunu biliyor muydunuz?
Peki İzmir'in kalesi olarak görülen
KiPA Marketler'in satın almacılığını yapan bayanın Polonez'in resmi hissedarı olduğunu biliyor muydunuz?

PEKİ AMERİKAN FAST FOOD ZINCIRI
DOMINO'S PIZZA ve ALMAN EKOLÜ DR.OETKER PİZZALARIN İÇERİSİNDE POLONEZ ET MAMULLERİNİN KULLANILDIĞINI BİLİYOR MUYDUNUZ?

PEKİ
GİMA MARKALI VE PİYASALARDA SATILAN OPİ MARKALI ÜRÜNLERİ POLONEZ'İN ÜRETTİĞİNİ VE BUNUN KARŞILIĞINDA NE KADAR PARA YEDİRDİĞİNİ BİLİYOR MUSUNUZ?
'Peki, sizce Türkiye'de domuz eti yemeyen insan kalmış mıdır?'
4-
NUTA öncelikle 7 TEPE markası ile tanınmakla beraber Güneydeki - Her şey dahil - tatil köylerinin bir numaralı tedarikçisi, e tabi yabancı turistlerin yanında yerli turistlerde güme gidiyor. Bu firmalar özellikle büyük alışveriş merkezlerinde ayrı bir stant açıyorlar. Ancak küçük Şarküterilerde karışık olarak duruyor ve birçok tüketici farkına varmadan domuz ürünlerini satın alabiliyor . Üstelik işin ilginç tarafı bu firma Şimdi de firma tanıtım cd si hazırlamış Carrefour gibi büyük hipermarketlerde ne kadar hijyenik üretim yaptığını anlatıyor. Ama 7 TEPE SOSIS hafta sonları marketlerde KDV dahil 2.900 YTL ye satılıyor.

Çünkü maalesef bu adamlar sosislerin içerisinde hayvan küspesi gibi lafını bile etmek istemediğimiz katkılar kullanıyorlar . Domuz hammaddeli salam ve sosislerin kesiminin yapılıp piyasa sürüldüğü bir başka yer de
NUTA'nın üretimini yapan kişinin işlettiği Dolapdere'deki imalathane. ( İDEAL markalı salam sosis imalatçısı )
5-
NAMET ünlü EMINÖNÜ HASIRCILAR ÇARSIŞININ IÇINDE yıllardır tanınan NAMLI PASTIRMACI'nın modern hali !!! Şu an modern(!) üretim tesisleri BAYRAMPAŞA MEGACENTER (GIDA HALİ) içinde derme çatma bir imalathaneden öteye geçemeyecek konumda olan ve üretim kapasiteleri aylık -günün 24 saati çalıştıklarını düşünürseniz- 70 tonu geçemeyecek olan bu imalathanede NAMET ayda 270 ton et mamulü üretiyor ve satıyor.

Bu aradaki 200 tonluk kapasite açığını ise İSTANBUL DIŞINDA ne id üğü belirsiz imalathanelerde, merdiven altı firmalarda üretim yaptırıp üzerine ' %100 NAMET KALITESI' bastıktan sonra (üretim yeri olarak BAYRAMPAŞA'daki adreslerini gösteriyorlar) bizlere afiyetle yediriyorlar.

Carrefour
ve diğer tüm zincir mağazalarda POLONEZ'in uyguladığı benzer taktikleri uygulayan NAMET bugün kapasitesinin 3 kat üzerinde üretim yaparak gururla ülkemizi temsil ediyor.

Peki, Cem Yılmaz'ın dediği gibi janjanlı ambalaja sahip
NAMLI pastırmaları'nın sahipleri olan Engin ve Esen Mepa kardeşlerin aynı zamanda Çorlu'daki domuz çiftliklerinin yarı hissesine sahip olduklarını da biliyor muydunuz?

2000 yılında patlak vermiş olan kaçak buffalo etlerinin de NAMLI pastırmaları'nın sahipleri olan Engin ve Esen Mepa kardeşler tarafından getirildiğini hatt a Bayrampaşa'daki imalathanelerinin gazetecilerin ve kameraların gözü önünde basıldığını, Engin Mepa'nın Show TV'ye, o dönemin 1 trilyon lirayı kendi elleriyle hediye ettiğini, sonra da Milliyet, Hürriyet ve Sabah gazetelerine verdikleri dev ilanlarla tüm olanları ve baskınları yalanladıklarını biliyor muydunuz?

NAMLI
Pastırmalarının hem % 5 hissesine sahip olan, hem de imalat müdürlüğünü yapan Muzaffer adındaki şahsın aynı dönemde kardeşi ile Bağcılar semtinde açmış olduğu imalathanede at ve eşek etinden yaptığı pastırmaları dilimleyerek zincir marketlere sattıklarını biliyor muydunuz?
2004 yılında da Uğur Dündar ekibi tarafından basılarak ekranlarda gösterildiğini hatırlayabildiniz mi?

Domuz konusunda herkes topu başkasına atıyor. Bu noktada tüketicinin yapması gereken şeyi Çevre Sağlık İl Müdürlüğü Gıda ve Çevre Kontrol Şubesi Müdürü İrfan Yılmaz özetliyor;

'- Piyasadaki etleri denetlemek mümkün olmuyor.'
'Kısacası ne yediğinize dikkat edin. Çok emin olmadığınız bilmediğiniz markaların ambalaj güzelliğine kanmayın.'
Ömer KIZILIRMAK
TÜBITAK-SAGE Planlamalar ve Kalibrasyon Birim Amiri

21 May 2008

Yâ Rab, kusurumuzu affet, bizi kendine kul kabul et!

İşte yüce dergâhına geldik; boyun büküyor, huzurunda kemerbeste-i ubûdiyet içinde elpençe divan duruyor, affına iltica ediyoruz. Eğer biz kullarını kapından uzaklaştırırsan, biz gidip hangi kapıya sığınabiliriz?! Şayet huzurundan kovacak olursan biz kime yalvarırız?!



Bütün âlemleri yaratan ve ayakta tutan Rabb'imize, zerrât-ı kâinat adedince hamd ve şükür, Peygamberler Serveri Efendimiz'e, diğer enbiya-i izâma, melâike-i kirama, ehl-i beyte ve Hakk'ın bütün sadık kullarına da deryalardaki su damlaları, çöllerdeki kum taneleri adedince salât u selam olsun.

Rabbimiz, işlediğimiz hatalar ve günahlar ruhumuza zillet urbası giydirdiler. Bir de Sen'den cüdâ düşünce kendimizi bütün bütün meskenet libasının içinde bulduk ve hadd ü hesaba gelmez, kocaman kocaman kabahatlerimiz hep kalbimizi kararttılar.

Bahtına düştük, ey biricik Matlûb'umuz, Maksûd'umuz, Mahbûb'umuz; ne olur, tevbelerimizi kabul, kalblerimizi de ihya buyur! Buyur ki, günahlarımızı affedebilecek, yaralarımızı sarıp tedavi edebilecek Sen'den başka hiçbir kimse bilmiyoruz.

İşte yüce dergâhına geldik; boyun büküyor, huzurunda kemerbeste-i ubûdiyet içinde elpençe divan duruyor, affına iltica ediyoruz. Eğer biz kullarını kapından uzaklaştırırsan, biz gidip hangi kapıya sığınabiliriz?! Şayet huzurundan kovacak olursan biz kime yalvarırız?!

Ey en büyük günahları bile bağışlayan ve en büyük kusurları, eksikleri bile sarıp sarmalayan Rabbimiz! Sen'den, en kahredici günahlarımızı bile bağışlayıp yok saymanı, yüzümüzün karası suçlarımızı örtmeni, kıyamet gününde affının ve gufranının serinliğinden ve bağışlayıcılığının güzelliğinden bizleri mahrum etmemeni diliyoruz.

Allah'ım, Sen'den her işimizde sebat, Kur'an yolunda kararlılık ve nimetlerine karşı da duyarlılık hissi bekliyoruz. Kapına yönelenleri boş çevirme. İtaatte bulunanlara bol bol karşılık ver, Sana baş kaldıranlara da doğru yolu göster. Muzdariplerin dualarını lütfunla şad eyle. Hasta ruhlara hususi muamelede bulun, küfür ve ilhad içinde bocalayanlara da nurunu göster; göster de kalmasın hiçbir yerde muzlim bir nokta..!

Ey güç ve kuvvetin yegâne sahibi olan Yüce Allah'ımız! Sen Kavî'sin, biz ise Sen'in zayıf, aciz ve muhtaç kapıkul-larınız. Zayıf ve acizleri Sen'den başka kim koruyup kollayabilir ve ihtiyaçlarını giderebilir! Ne olur, salih kullarını sevindirdiğin gibi bizi de sürpriz lütuflarınla sevindir ve üzerimizdeki nimetlerini tamamla! Bize ve yeryüzünün değişik yerlerinde hizmet eden bütün kardeşlerimizden tasa ve elem sebebi olan kötülüklerin hepsini bertaraf et!

Ya Rabbenâ ve ya İlâhenâ! Günahlara tevbe etmenin karşılığı gönülden duyulan nedametse şayet, Sana yemin ederiz ki, yapıp ettiklerimizden bin kere, yüz bin kere pişmanız. İstiğfarda bulunup Sen'den bağışlanma dilenmek hataların defterden silinmesine bir vesileyse şayet, yürekten istiğfarda bulunuyor, bu nâçar kullarını da yarlığayacağını ümid ediyoruz. Evet, ümidimiz budur ve hoşnutluğunla gönlümüze sürûr salacağın âna kadar da bu kapıyı asla terk etmeyeceğiz.

Ey ızdırar içerisinde hafakanlar yaşayan muzdarr kullarının niyazlarına icabet buyuran... Ey zararları kaldırıp telâfi eden.. Ey iyilikleri karşılıksız ve en büyük olan.. Ey gizli gizli cereyan eden işlere de nigehbân olan Yüceler Yücesi Allah'ımız! Huzuruna sermayesiz geldik; nâçâr, Sen'in cömertliğine ve keremine sığınıyor, rahmet denizlerinden hissedar olmak istiyoruz. Dualarımıza icabet buyur ve bizi ümitlerimizde, dileklerimizde haybet ve hüsrana uğratma.. Tevbe ile teveccühümüzü karşılıksız bırakma!

Ey kudreti sonsuz, merhameti nihayetsiz, bütün âlemlerin yegâne sahibi Yüceler Yücesi Rabb'imiz! Sen'in dinine, Kitabına, Peygamberine ve masum kullarına düşmanlık besleyen cahil, kaba, insanlık ve medeniyet mahrumu zalim birtakım insanlar göz göre göre zorbalık ve derebeyliği yapıyorlar. "La havle ve lâ kuvvete illâ billah" hazinelerinin tek sahibi Sen'sin. Ne olur Yüce Mevlâmız, düşmanlık hisleriyle oturup kalkan, inanan insanlar aleyhine sürekli komplo üstüne komplolar kuran o kimselerin düşmanlık hislerini kalplerinden söküp at. Bu haddini bilmez, insafsız tipler şayet salah yolunu seçmezler, fitne ve fesatlarına devam ederlerse, Sen onların ellerini, kollarını bağla, ayaklarına prangalar vur. İnananların aleyhine kullandıkları ne kadar yol-yöntem, imkân ve malzeme varsa, hepsini ellerinden çekip al. Menfur emellerine ulaşmalarına fırsat verme ve bizi o tiran bozması zalimlerle karşı karşıya bırakma. Nusretinle, hıfz u inayetinle bu aciz ve çaresiz kullarını te'yid buyur!

Duamızın evvelinde salât ü selamla kaldırdığımız ellerimizi bir kere daha Efendimiz'i, O'nun tertemiz, dupduru, pırıl pırıl aile fertlerini, yıldızlar kadar yükseklerde dolaşan ashabını hayırla yâd ederek indiriyor ve bizi ellerimizi boş ve hüsran içinde geri çevirmemeni diliyoruz Rabbimiz! Amin...

20 May 2008

Meğer büyük bir savaş son anda engellenmiş!

İbrahim Karagül
ibrahimkaragul@gmail.com
20 Mayıs 2008 Salı

İttifak Holding'in 20. kuruluş yılı dolayısıyla düzenlenen "Anadolu'da Girişim Kültürü" sempozyumuna milyarlarca dolarlık somut projelerle gelen Enerji Bakanı Hilmi Güler'in; "Enerji'de Türkiye'siz oyun kurulamıyor" sözü, benim için milyarlarca dolarlık yatırım projeleri kadar önemliydi. Daha önce Başbakan Tayyip Erdoğan da; "Artık kimse bu bölgede Türkiye'siz oyun kuramaz" demişti. Ben her iki cümlenin de, Türkiye'de yeteri kadar anlaşılamadığını ancak yalın bir gerçeği içerdiğini düşünüyorum. Bu iki cümle ile, aslında pek de farkına varamadığımız o gerçeği, Türkiye'nin bölgesel pozisyonunu, geleceğe yönelik hedeflerini, siyasi ve ekonomik açıdan küresel eğilimlerin bize yansımalarını görebilme imkanını elde ediyoruz.

21. yüzyılı şekillendiren enerji stratejilerinin Türkiye'nin artılarını nasıl ortaya çıkardığını, küresel ekonomik sarsıntının bizi ne tür arayışlara yönelttiğini, Hazar-Basra Körfezi eksenli enerji kaynakları ile batı pazarları arasında kalan Türkiye'nin kendine nasıl bir siyasi rol aradığını, dünyanın ve Türkiye'nin bu arayışlarının bölgesel ve uluslararası düzeyde ne tür çatışma ve ortaklıklara kapı araladığını dikkatle bakan herkes görecektir.

Afganistan'dan Lübnan'a kadar, bütün çatışma ve gerilimlerin arkasında ya bir kaynak savaşı, ya bir boru hattı kavgası, ya da zenginlikler üzerindeki çatışmanın yol açtığı siyasi kamplaşmalar var. Irak'ı, Afganistan'ı, Kuzey Irak'taki gerilimi, Türkiye'nin Güneydoğu sorununu, Kafkaslar ve Kosova krizini ve daha nicelerinin sebeplerini, 21. yüzyıla dönük siyasi ve ekonomik kamplaşma haritası içinde rahatlıkla bulabiliriz. Tabii bu gözle bakmayı öğrendiğimiz, Türkiye'yi Anadolu'ya hapseden zihniyeti terkettiğimiz zaman.

Mesela: ABD'nin neden Karadeniz'e çıkmak için Rusya ve Türkiye'yi köşeye sıkıştırmaya çalıştığını, bunun yeni bir Kırım Savaşı'nı andırıp andırmayacağını dikkatle sorgulamalıyız. Eğer ABD, Karadeniz'de yer alırsa, Türkiye'nin bölgesel pozisyonunun, komşularıyla ilişkilerinin kökünden sarsılacağını, ekonomik ve siyasi pozisyonunun ciddi oranda etkileneceğini, Türkiye'nin enerjisini tüketecek çatışmalara yol açacağını, kısa zaman içinde Boğazlar'ı tartışmaya açacağını bilmeliyiz. Osmanlı'nın bağımsızlığı nasıl Kırım Savaşı'yla yitirilmişse, koca devlet o savaşla nasıl da Avrupa'nın iç çatışma aracı haline gelmişse, benzer bir durumun Türkiye için de olacağını görebilmeliyiz.

Irak ve K. Irak'ın geleceğine bakışımızla, Lübnan-Suriye hattına bakışımız, Akdeniz ve Karadeniz'de varoluşumuzla, Hazar ve Ortadoğu enerji projelerinde varlığımız benzer bir bakışla ele alınmalı. Bir boru hattı için bir ülkenin işgal edilebildiği, birkaç varil petrol için etnik çatışmaların çıkarılabildiği dönemlerde yaşıyoruz. Bankaları kurtarmak için, yüz milyarlarca dolarlık vergi gelirlerinin finans baronlarına aktarılabildiği, kaynaklara ve gıda maddelerine milyonları açlığa mahkum etme pahasına el konulabildiği dönemlerdeyiz. Bizim terör kavramıyla algıladığımız krizlerin arkasında dev çıkar hesaplarının bulunabildiği dönemlerde…

Bir örnek verelim ve hep birlikte anlayalım:

Geçtiğimiz günlerde Lübnan'da bir kriz yaşandı. Hizbullah, Beyrut'un önemli bölümünü kontrol altına aldı. Batı yanlısı liderler ev hapsine alındı. Çatışmalar yaşandı. Hizbullah, İran ve Suriye kontrolünde bir güç. Batı'nın düşmanı. Lübnan da iki ayrı kampa bölünmüş durumda. Türkiye de bu kamplar arasında etkin bir ülke.

İki yıl önce bu bölgede 34 günlük korkunç bir savaş yaşandı. Hizbullah, bu çatışmadan güçlenerek çıktı. Son krizin, bu kamplaşmanın ve çatışmanın sonucu olduğu bir gerçek. Peki bu kadar mı?

İsrail medyasında yer alan bir iddiayı aktaralım: ABD yönetimi, özellikle de şahinler, İsrail'den 10 Mayıs'ta Hizbullah'a saldırmasını ister. Planlara göre Lübnan içindeki Batı yanlıları Tire, Sidon, Damuor ve Beyrut sahil şeridini ele geçirecek. Doğudan da Nebatiye, Jezzine hattını denetim altına alacak. Bu arada İsrail, güneyden girip Beyrut'a yürüyecekti.

Talep kabul edilseydi, İsrail Lübnan'a saldırırken 14 Mayıs'ta George Bush'un İsrail ziyareti yapılacaktı. Bush Kudüs'ten Lübnan'ın bombalanmasını izleyecek, zafer nutukları atacaktı.

Talep; Ehud Olmert, Ehud Barak ve Dışişleri Bakanı Tzipi Livni arasında tartışılır. Ardından güvenlik çevrelerince ele alınır ancak kabul edilmez. Olmert kararı müttefikleri Başbakan Fuat Sinyora'ya, Velid Canbolat'a ve Saad Hariri'ye bildirir. Önceki savaşta, Hizbullah'tan kurtulmak için İsrail'e "Gelin Lübnan'ı işgal edin" çağrısı yapan Canbolat büyük hayal kırıklığına uğramış olmalı.

Bu talep gereğince Beyrut yönetimi, havaalanı sorumlusu Hizbullah yanlısı subayı görevden alır. Ardından Hizbullah'ın iletişim şebekesi deşifre edilir. Bunun üzerine Hizbullah harekete geçer ve Beyrut'u denetim altına alır. İsrail'in destek vermemesi yüzünden Lübnan'da hem darbe, hem iç savaş planı uygulanamaz. Hizbullah'a karşı içeriden ve dışarıdan başlatılacak savaş, Suriye'yi ve İran'ı vurmaya kadar götürülecektir.

ABD yönetimi, durup dururken bir savaş çıkarmaya çalışıyor. Bir örgüt üzerinden iki devleti hedef alıyor. Başarsa bölgesel bir savaş çıkacak. Bu sizce sadece terörle mücadele miydi? Bütün hesapları birlikte düşünelim. Ancak Bush'un Türkiye'yi yerleştirdiği kategoriyi asla kabul etmeyelim: Türkiye, Irak, Yemen, Afganistan…

"Bu bölgede kimse Türkiye'siz oyun kuramaz" sözü ile, "Enerjide Türkiye'siz oyun kurulamıyor" cümlesinin içeriğini kendimiz belirlediğimiz zaman Anadolu sınırlarını aşabileceğiz…
Google Gruplar
irfanmektebi@hotmail.com grubuna kayıt ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Benim Peygamberim

İlgili aramalar: müzik - ilahi -  ilahi