Son dakıka

26 Kas 2007

GARIP DEGIL MI?

Camiye bagislamamiz gerektiginde bi 20 YTL gözümüze ne kadar büyük gözüküyor. Alisverise giderken ayni 20YTL ne kadar da küçük geliyor gözümüze. GARIP DEGIL MI?

Allah yolunda bir saat çalismak ne kadar uzun bir vakit olarak gözüküyor gözümüze. Balik tutma, futbol veya TV de dizi izlemek için harcamaya kalktigimizda, ayni vakit nasilsa kisa geliyor bize. GARIP DEGIL MI?

Bir cüz Kuran okumak için ne kadar emek sarfediyoruz. Çok satan bir romanin ikiyüz sayfasini okumak ise, bizim için ne kadar kolay. GARIP DEGIL MI?

Kuranin dediklerini sIkı sIkıya sorgularken, gazetelerin yazdigina nasilsa hemencecik inaniyoruz. GARIP DEGIL MI?

Namaz kılarken okuyacagimiz ayetleri sasirabiliyoruz da, bir arkadasimizla konusurken bülbül gibi sakiyoruz.
GARIP DEGIL MI?

Islami bir faaliyete vakit ayarlamak ne kadar da zor oluyor. Baska bir sosyal etkinlige ise vakit bulmak ne kadar da kolay oluyor. GARIP DEGIL MI?

Bir iki Kuran ayetini ezberlemek için nasilda uzun bir zaman ve çaba gerekiyor. Bir sarki ezberlemeyi ise az zamanda nasil kolay basariyoruz. GARIP DEGIL MI?

Ve bütün bunlara ragmen, Islamiyet yeryüzünde en hizli yayilan dindir. GARIP DEGIL MI???
Sizce de GARIP DEGIL MI ?

BEŞ VAKİT NAMAZ

**
*Siz de 5 Vakit Namaz Kilmak Ister misiniz? *
* *

*" Namaz dinin diregidir ." *


* ( Hadisi Serif ) *


* *


Hayatimizi kelimelere dokecek olsak onu su sekilde tanimlaya biliriz . Hayat
, vesileler toplamidir . Dikkatle bakacak olursak hayatimizin vesilelerle
orulu oldugunu gormek hic de zor olmayacaktir .Bir vesileyle dogduk ,
dogumumuzun vesilesi anne - babamizdi . Bir vesileyle ogrendik , bu vesile
ogretmenlerimiz / hocalarimizdi . Bir vesileyle ise girdik , bu vesile bir
ahbabimizdi . Bir vesileyle en yakin arkadasimizi tanidik . Goruyorsunuz ya
hayat hep bir vesile . Bu yazi da nicin sizin namaza baslamaniza vesile
olmasin ki . Vesileler bazen firsattir ve bu firsatlar iyi
degerlendirilmelidir ki sonunda kocaman bir *KESKE* olmasin . Iste bu yazi
sizin namaza baslamaniza vesile olmasi icin yazildi . Bu yaziyi sakin bir
kafayla ve sakin bir mekanda okumaniz yazidan alacaginiz verimi artiracaktir
. Simdi sizi hayatinizin karariyla bas basa birakiyorum . Ve kararinizin
bizi sevindirmesini umit ediyorum .


*"Namaz kilmayi cok istiyorum ama bir turlu kilamiyorum . *


*Bir ara cok guzel namaza baslamistim ama simdi kilmiyorum"***


* *


diyorsaniz lutfen bu yaziyi cok dikkatli okuyunuz . Merak etmeyin size cok
kotu seylerden bahsetmeyecegim bilakis size sevineceginiz ama cok
sevineceginiz bir haber verecegim . Neyi mi haber verecegim ? Yaziyi sonuna
kadar okuyun anlayacaksiniz haberin ne oldugunu .


Duydunuz mu ? NLP diye bir bilim var . NLP yani basarinin bilimi . Insanlar
nasil basarili oluyorlar ? Basariya ulasmanin yolu nedir gibi konulari
icermekte bu bilim . Yalniz bu bilim daha cok dunyevi ( zengin olma ,
kariyer sahibi olma gibi ) amaclar icin kullanilmaktadir . Biz de bu bilimin
temel prensiplerini kullanarak namaz kilmayan / kilmak isteyip de bir turlu
namaza baslayamayan Muslumanlara , bu temel prensiplerle namaz kilmanin hic
de zor olmadigini gostermek istedik . Eger bir kimse bu prensipleri
uygularsa KESINLIKLE AMA KESINLIKLE NAMAZ KILANLARDAN OLACAKTIR !


Simdi bu bilimin temel prensiplerini belirtelim .


*1 - " Bir seyi bir insan yapabiliyorsa siz de yapabilirsiniz . " *


Evet namaz kilan milyonlarca insan var . Bu insanlar namaz kilabildiklerine
gore bunu siz de basarabilirsiniz . Soyler misiniz sizin namaz kilan
insanlardan neyiniz eksik ? Bakiniz o kadar insan namaz kiliyor siz nicin
kilmayasiniz ki ?


*2 - " Bir seyi basarabilmek icin onu gercekten istemelisiniz . " *


* *


Unutmamak gerekir ki hayatimiz isteklerimizden ibarettir . Size
istemediginiz bir seyi hic bir baski kullanmadan kim yaptirabilir veya
istemis oldugunuz bir seyi kim engelleyebilir ? Simdi kendi kendinize bir
sorun bakalim gercekten namaz kilmayi istiyor musunuz ? % kac istiyorsunuz ?
% 10 mu , % 20 mi , % 40 mi , % 70 mi yoksa % 100 mu ? Sunu unutmayiniz ki
bir seyi basarabilmek icin onu % 100 istemek gerekir . Yolda giderken bir
magazada cok guzel bir kazak gordugunuzu ve onu cok begendiginizi dusunelim
. O kazagin sizin olmasi icin ne yapmaniz gerekir ? O kazagi begenmek yetmez
% 100 istemeniz gerekir ki o kazagi alasiniz . Yoksa sadece begenmek yetmez
degil mi ? Begenip de almadigimiz o kadar cok sey var ki .


*3 -* *" Basarabilmek icin o yolda her turlu engeli asmaniz gerekir . "*


Her seyi isteyebilirsiniz ama bazi engellerden dolayi bu isteklerinizi
gerceklestiremezsiniz . Ama istiyorsaniz , cok istiyorsaniz o engeli asar ve
o isteginizi yerine getirirsiniz . Basari yolunda *VAZGECMEYENLER BASARIR* .
Magaza ornegine donersek , cok istiyorsunuz ama kazak pahali bu sizi
engeller mi ? Cok istiyorsaniz HAYIR . Veya yaninizda o kadar para yok , ne
yaparsiniz ? Vaz mi gececeksiniz ? Hani cok istiyordunuz ? Cok istediginiz
icin o kazagi ya magazaya borclanip alacaksiniz ya borc bulup alacaksiniz ya
da paranizi denklestirdikten sonra alacaksiniz ama hic bir zaman *
VAZGECMEYECEKSINIZ* eger gercekten istiyorsaniz . Namaz kilmak istiyorsunuz
ama su abdest olmasa . Abdest almak gercekten istediginiz halde namaz
kilmaniza engel olabilir mi? Veya namaz kilmayi cok istiyorsunuz ama namaz
surelerini bilmiyorsunuz . Namaz kilmak icin Fatiha suresi ile Kevser suresi
yeterlidir ve bu ikisini ezberlemek sizin az bir zamaninizi alacaktir .
Namaz kilmak icin az bir zamaninizi veremeyecek misiniz ?


*4 -* *" Basari yolunda meydana gelen bazi aksakliklar sebebiyle basari
hedefinizden ASLA VAZGECMEYINIZ . "*


Namaz kilmaya basladiniz ama bir vakit namazinizi kilmadiniz / kilamadiniz .
Bu durumda yapilmasi gereken hic bir sey olmamis gibi namaz kilmaya devam
etmenizdir . Arkaniza hic bakmayin siz hedefinize yonelin . *Araba arka cama
bakilarak degil on cama bakilarak surulur . *


*5 -* *" Hedefinizi ASLA ERTELEMEYIN ! "*


* *


Namaz kilmaya baslayacaktiniz ama ertelediniz , ertelediniz ne oldu ? Bir
turlu namaza baslayamadiniz . *Ertelemek istegi oldurur ve basarinin en
buyuk dusmanidir . *Namaza baslamak istiyorsaniz HEMEN SIMDI baslamalisiniz
. Eger ben yarin baslayacagim , aksama baslayacagim , Cuma gunu baslayacagim
diyorsaniz , ben size soyleyeyim KESINLIKLE BASLAYAMACAKSINIZ ! Hz .
Peygamber ( s .a .v ) soyle buyurdu


*" ERTELEYENLER HELAK OLMUSTUR! " *


*6 -* *" Basariya ulasmak icin hedefinizi her zaman canli tutunuz . "*


Namaza basladiniz , sizin hedefiniz bu degildi . Siz 5 vakit namaz kilmak
istiyordunuz . Iste bunu gerceklestirebilmek icin hedefiniz her zaman canli
olmali . Bu tipki cep telefonuna benziyor . Cep telefonunuz sarzi bulundugu
muddetce ise yarar . Sarz bitti mi onu sarzetmek lazim ki ise yarasin oyle
degil mi ? Namaz da oyle , sarzi bitirmemek lazim , sarz bittiginde
kendimizi namaz konusunda sarzetmemiz gerekir ki bunu yapmazsak iste o zaman
namazi birakiriz . Kendimizi bu konuda sarzetmek icin sohbetlere gitmeli ,
namaz kilanlarla birlikte olmaliyiz . Sohbetlere gitmek ve namaz kilanlarla
birlikte olmak bize her zaman namaz kilma hedefimizi canli tutacaktir .
Hedefinizin canli kalmasi icin elinizden geleni yapiniz cunku o canliligini
kaybederse hedefiniz can verecektir .


*7 -* *" Hedefinize ulasmak icin cevrenizdekilere karsi sagir olunuz . "*


Siz simdi namaza basladiniz ; arkadaslariniz , aileniz sizinle dalga
gecebilir . " Ooo Hoca mi oldun? Sen asla 5 vakit namaz kilamazsin . Tamam
simdi kilarsin ama gor bak 3 gun surmez ." gibi bir suru laf isitebilirsiniz
cevrenizden iste butun bunlara karsi sagir olun hatta cevap bile vermeyin .
Siz hedefinize yogunlasin bos verin boyle seyleri . Siz hedefinizden *ASLA
AMA ASLA VAZGECMEYIN . *


Evet iste o tarihi an geldi . Simdi kendi kendimize soz verecegiz ve
boylelikle namaza baslamis olacagiz bundan sonra soyledigimiz gibi..


Namaz kilma idealiniz icin , *USENMEYIN , ERTELEMEYIN ve ASLA VAZGECMEYIN .
*


" Simdi kendi kendime soz veriyorum . Namaz kilacagim ve hic bir zaman
namazi birakmayacagim . Hicbir zaman namaz kilma hedefimden vazgecmeyecegim
."


*Soz mu ? SOZ .*


Ben inaniyorum ki SEN sozunu yerine getireceksin . Cunku SEN istedin mi
YAPARSIN .

BEŞ ŞEY


HZ.EBU BEKIR-I SIDDIK(R.A) :

KARANLIKLAR BESTIR;AYDINLIKLAR DA BESTIR:

1. Dunya sevgisi bir karanliktir; Takva da Onun aydinligidir.

2. Gunah karanliktir;Tevbe Onun aydinligidir.

3. Kabir karanliktir;Kelime-i sehadet de Onun aydinligidir.

4. Ahiret karanliktir; Salih amel de Onun aydinligidir.

5. Sirat karanliktir;Tereddutsuz iman da Onun aydinligidir


BES SEY ZEHIRDIR,BES SEY DE ONUN PANZEHRIDIR

1. Dunya oldurucu bir zehirdir;Zuhd onun sifasidir.Zuhd:Kisiyi ,Allahdan alikoymayacak sekilde dunyaliktan kifayet miktari almaktir.Zuhd,kuru bir dunya terki degildir.Kalbinden dunya sevgisini cikarmaktir.Peygamber Efendimiz(s.a.v):Dunyada bir garip gibi ya da yol gecen kimse gibi ol! buyurmustur.

2. Mal,oldurucu bir zehirdir; sifasi,zekatini hakkiyla vermektir.

3. Soz,oldurucu bir zehirdir;Allah;i zikretmekte onun sifasidir. Peygamberimiz( s.a.v): Ademoglunun butun sozleri Onun aleyhinedir.Iyiligi emretmek,kotulukten yasaklamak;Allahi (c.c) zikir haric buyurmustur.

4. Insanin omru zehirdir;Onun sifasi,Allah a itaattir.ibadetle gecirilmeyen omur,zehirdir!

5. Seneler,zehirdir;Ramazan ayi da Onun sifasidir.Geceler zehirdir;Kadir gecesi Onun sifasidir.

25 Kas 2007

Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) buyuruyor ki...


Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) buyuruyor ki...


Sukur ve Sabir



"Kim nimete kavusunca sukreder, dert ve acilarla karsilasinca sabreder, haksizlik yapinca af diler, haksizliga ugradiginda da affederse... iste onlar guvende ve dogru yolda olan kimselerdir."

(Taberani)





Nimete sukur, acilara sabir, hatalarindan ozur dileme ve karsilastigi haksizliklari affetme buyuk bir erdemdir .



Dogruluk



"Tehlikeli oldugunu bile gorseniz, gercegi aramaktan, dogruya ulasmaktan geri durmayin.

Zira kurtulus, sadece ve sadece dogruluktadir."

(Ibn-i Ebiddunya)



Insanlarin en hayirlisi...



"Insanlarin en hayirlisi, omru uzun, ameli de guzel olan kimsedir."

(Tirmizi - 2330)



Insanlarin hayirli olup olmamalarini belirleyen sey, amelleridir. Guzel ve salih ameller isleyen; ibadetleri, hayir ve iyilikleri cok olan kimseler insanlarin en hayirlisi sayilmaya layiktirlar.



Amelleri guzel olan kimsenin omrunun uzun olmasi da ikinci bir guzellik ve hayirlilik sebebidir.



Omrun uzun, amellerin de guzel olmasi, gercekten insan icin buyuk bir bahtiyarlik vesilesidir.



Uzun omur tek basina bir dua ve istek konusu olmamali, beraberinde guzel ameller, guzel davranislar, o uzun omru susleyip guzellestirmelidir..



Keske deme...



"Basina bir is geldiginde: 'Sayet soyle yapsaydim, soyle olurdu' deme.

Fakat 'Bu Allah´in takdiridir ki, oyle olmasini diledi ve oyle yapti' de. Cunku keskeler, seytanin vesvese ve kandirmalarina yol acar."

(Muslim - 2664)





Bir is olup bittikten sonra, ardindan keske soyle yapsaydim, boyle yapmasaydim diye ah vah etmenin hicbir yarari yoktur. Olan is, Allah´in diledigi sekilde olmus bitmistir. Allah´in takdir ettigi bir seyi kulun degistirmeye gucu yetmez.



Bu sebeple keske sozunden Allah hoslanmaz. Bu soz, seytanin vesveselerine yol acar, kader inancina zittir.



Uc sey kabre gelir, ama...



"Uc sey, olen kisinin ardindan gider: Ailesi, mali ve ameli...

Ailesi ve mali olu kabre konduktan sonra geri doner. Ameli ise, olen kisiyle birlikte kalir."

(Buhari - 6514; Muslim - 2960)



Olen kisinin dunyadan her seyle ilgisi kesilir. Ancak su uc sey bundan istisnadir :



Ailesiyle ilgisi, kabre konulup topraga gomulunceye kadar devam eder. Sonra aile fertleri onu orda birakip mezarliktan geri donerler.



Mali ile ilgisi de, kefenlenip kabre konmasiyla biter. Geride biraktiklari, mirascilarina intikal eder.



Olunun ameliyle yani yaptiklari ile ilgisi ise kabre konmakla sona ermez. Iyi veya kotu ameller kulun yaninda kalmaya, ona mukafat veya ceza kazandirmaya devam eder.



Yeniden dirilirken...



"Her kul, olmus oldugu hal uzere diriltilecektir."

(Muslim/Cennet 83)



Dunya hayati bir imtihan meydanidir. Kulun iyi veya kotu nasil bir hayat yasayacaginin, denenme yeridir.



Insan icin onemli olan, bu imtihan suresini tamamlayip bu dunyadan ayrilirken iman ve guzel amel sahibi olarak ahirete gocmek, hayat imtihanini yuzunun akiyla verip kazananlardan olmaktir.



Hadisin ifadesine gore, kul son nefesini nasil bir inanc ve duygu icinde verirse, ahirette o hal icinde diriltilecektir. Bu durumda kulun ahiretteki durumunu belirleyici faktor bu dunyadaki yasayisi ve son nefesindeki inanci olmaktadir.



Allah su uc kimseye kiyamet gununde rahmet ederek bakmaz



"Allah su uc kimseye, kiyamet gununde rahmet ederek bakmaz. Onlari kusur ve gunahlarindan (bagislayarak) temize cikarmaz. Ayrica onlar icin cok uzucu bir azap da vardir:



- Elbisesini (kibirle) yerlere kadar saliverene,



- Yaptigi iyilikleri insanlarin basina kakana,



- Yalan yemin ederek sattigi esyasina surum saglamaya calisana..."



(Muslim, Ebu Davud, Nesai, Ibn-i Mace)



Alis-verisleri Bereketli Kilmak



"Alici ile satici, (sozlesme imzalayip) birbirinden ayrilmadikca, bir mali alip almamakta tercih haklari vardir. Alici ile satici, alisveriste dogru konusur ve maldaki kusuru acikca soylerlerse, alisverisleri kendilerine bereketli kilinir.



Sayet malin kusurunu gizleyerek yalan soylerlerse, (belki) kar edebilirler, ama alisverislerindeki bereketten yoksun kalirlar.



Yalan yere yemin, (aliciya guven verip) satisi (surumu) artirsa dahi, gercekte kazancin bereketini yok eder."



(Buhari, Muslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesai)



Dua ederken...



"Sizden biriniz:



- Allahim, dilersen beni affeyle, dilersen bana aci, demesin.



Allah´tan istegini kesin dille yapsin. Cunku Allah´i zorlayan hicbir kuvvet yoktur."

(Buhari, Muslim)





Insanin dua yaparken tereddutlu ve istemekte cekingen olmasinin bir tek sebebi vardir : Yaptigi gunahin cok buyuk olduguna inanmasi ve Allah´in onu bagislayacagina umidinin tam olmamasi...



Halbuki isledigi gunah ne kadar buyuk olursa olsun, Allah´in af ve bagislamasini asip tasamaz. Allah´in rahmet ve affi daha coktur, daha buyuktur, daha genistir.



Allah´in rahmetinden umit kesmenin ise, hicbir hakli nedeni yoktur. Allah´i affetmemeye zorlayacak hicbir guc ve kuvvet yoktur. Insan yeter ki samimi tovbe etsin, gunahtan kesin kararla vazgecsin.



Allah´a inanan bir kisi, Rabbinden hicbir zaman umitsiz olmaz; sadece kendini affa layik hale getirmeye calisir.



Allah'tan (celle celaluhu) afiyet isteyiniz



"Dusmanla karsilasmayi (sakin) arzu etmeyiniz. Allah´tan (bela degil) afiyet isteyiniz. Dusmanla karsilasmak zorunda kaldiginizda da sabrediniz."



(Buhari, Muslim)



Kulun, sevabi cok diye bela istemesi, sabretmek zorunda kalacagi durumlara istekli olmasi, edebe uygun bir temenni degildir.



Cunku kulun belayi isteyipte verildigi zaman sabredememesi hali, aleyhine bir durumdur. Bu durumda sizlanmaya hicbir mazeret bulamaz.



Uygun olan, Allah´tan hep afiyet istemektir. Beladan Allah´a siginmaktir. Ama bela geldiginde de sabra calismaktir. Bu durumda Allah´tan yardim ve tahammul istemek; hem makul, hem de edebe uygundur.



(Kaynak : www.resulullah.org )

19 Ağu 2007

TARİHİ RSİMLER

TARİHİ RSİMLER

ORHAN GAZİ


ORHAN GAZI DONEMI FETIHLERI
Babasinin, kendisine biraktigi vatan topragini dinamik ve faal kadrosu ile kisa zamanda birkaç katina çikaran Orhan Bey, fetih hareketlerine daha babasi hayatta iken baslamisti. 1320 yilindan itibaren faal siyasî hayattan çekildigi anlasilan Osman Bey'in yerini, oglu Orhan'in aldigi görülmektedir.
BURSA'NIN FETHI
Osmanli Devleti'nin ilk baskentlerinden biri olmasi hasebiyle Bursa, devletin, idarî, siyasî, dinî, ilmî, kültürel, sosyal ve ekonomik hayatinda önemli derecede rol oynayan bir merkezdi. Çok daha sonralari gelecek olan Keçecizâde Fuad Pasa'nin "Bursa Osmanlinin dibacesidir" sözü, Bursa'nin Osmanli tarihinde oynadigi role isaret etmektedir.
Kurulusu, milattan önceki yillara dayanan Bursa, daha sonra Romalilarin eline geçer. Roma'nin Dogu ve Bati olmak üzere ikiye bölünmesinden sonra çevresi ile birlikte Dogu Roma Imparatorlugunun (Bizansin) idaresinde kalmistir.
Osmanli Devleti'nin kurucusu olan Osman Bey'in siyasi faaliyetlerinden bahsedilirken isaret edildigi gibi Osman Bey, Bursa'yi kusatma altina almis fakat fethine muvaffak olamamisti. Bununla beraber Bursa'ya Bizans'tan gelecek yardima mani olmak için, sehrin yakinlarina iki kale yaptirmis, bunlardan birine Ak Timur'u, digerine de Balabancik'i muhafiz olarak tayin etmisti. Böylece Osman Bey, Bursa'ya disardan gelebilecek yardim yollarini denetim altina almis oluyordu. Bu sebeple 1315 yilindan iti. baren Bursa, Osmanlilar tarafindan çevresinde insa edilen kaleler vasitasiyle bir mânâda muhasara altina alinmis oluyordu.
Orhan Bey, 1326 yilinda büyük bir kuvvetle Bursa üzerine yürür.
Âsikpasazâde ve Nesrî gibi kaynaklar, Osman Gazi'nin, Bursa'nin fethinden önce oglu Orhan'a:
"Ogul, sen önce Adranps (Orhaneli)'a git ki, o kâfirin babasi Dinboz gazasinda benim Bay Koca'min düsmesine sebep oldu." diyerek onu Gazi Mihal (Köse Mihal), Turgut Alp, Seyh Mahmud ve Edebali'nin kardesi oglu Ahi Hasan'la gönderdi. Orhan Bey, bu tecrübeli komutanlarla görüserek Bursa'nin güneyinde ve bir bakima Bursa'nin anahtari durumunda olan Adranos kalesini alip yiktirir. Orhan Bey'in gelisinden önce kaleyi bosaltip Elete dagina çikmis olan halk ve kale beyi, Orhan'a itaatini bildirirler. Bunun üzerine tekrar yerlerine iade edilen halka karsi Orhan Bey, insaf ölçülerini asmayacak derecede merhamet ve hosgörülü bir sekilde davranir.
Bundan sonra Bursa önlerine gelen Orhan Gazi, Pinarbasi mevkiinde karargahini kurup kaleyi kusatir. Bizans'tan beklenen yardimin gelmeyecegini anlayan ve kaleyi kurtarmaktan da ümidini kesen kale beyi, Gazi Mihal Bey vasitasiyle ve bazi sartlarla Bursa'yi teslim edecegini bildirdiginden 2 Cemayizelevvel 727 (6 nisan 1326) tarihinde Bursa Osmanlilara teslim edilir. Kale muhafizi olan Evrenos da Müslüman olarak Osmanlilarin hizmetine girer. Orhan Bey, burayi aldiktan sonra babasinin na'sini buraya getirterek sonradan Gümüslü Künbed diye meshur olan yere defn ettirir.
Gerek strateji, gerekse psikolojik bakimdan Osmanlilar için büyük bir mânâ ve ehemmiyet ifade eden Bursa'nin fethini küçük bir hadise olarak göstermeye çalisan Gibbons, bunu özellikle Istanbul'daki iç çekismelere ve halkin maddî sikinti içinde bulunmasina baglar. Bu arada Bursa'nin fethinden sonra Evrenos Bey'in müslüman oldugunu, birçok kimsenin de ona uyarak yeni fatihlerin (Osmanlilarin) dinini kabul ettigini de belirtir. Böylece kurulus dönemindeki Osmanli Beyligi'nin gücünü ve çevrelerindeki insanlar üzerinde meydana getirdikleri olumlu havaya da isaret eder.
Bursa'nin fethinden sonra, Orhan Gazi için ele geçirilmesi gereken hedef artik Iznik olmustur. Marmara havzasinda bir sanayi sehri olan Iznik, o dönemlerde Bursa'dan daha mühim bir sehir olma özelligine sahipti. Burasi Bizans'in, Anadolu'daki en büyük sehirlerinden biri olmakla kalmiyor, ayni zamanda hiristiyanlik için dinî bir merkez olma hüviyetini de tasiyordu. Nitekim miladî takvimin 325. senesinde Büyük Kostantin tarafindan günümüz hiristiyanliginin akidelerinin tesbitinde rol oynayan en mühim konsil burada toplanmisti. 1074 yilindan Birinci Haçli Seferi (1097) ne kadar Anadolu Selçuklu Devleti'ne baskentlik eden Iznik, belirtilen tarihten itibaren Bizanslilarin elinde idi. Hatta 1204 yilindan 1261 yilina kadar da Bizans Imparatorlugu'nun merkezi olmustu. Bundan baska Iznik, Kocaeli yarimadasi bakimindan stratejik önemi haiz olan önemli bir sehirdir.
Bursa'nin zaptindan sonra Osmanli Beyligi'nin merkezi buraya nakl edilmistir. Yeni hükümdar burayi yeni binalarla süslemisti. Insa edilen dinî ve sosyal eserlerle sehir, Müslüman Türk sehri olma hüviyetini kazanip yeni bir çehreye büründü. Orhan Bey, daha isin basinda eski kiliseleri mescid ve medreselere çevirdi. Bursa'da fakir ve yoksullari doyurmak için imâret yaptirip onlara vakiflar tahsis eyledi. Buradaki bilgin ve hafizlara da maas bagladi

TARİHİ RSİMLER

TARİHİ RSİMLER

ORHAN GAZİ


ORHAN GAZI DÖNEMI

Babası:Osman Gazi

Annesi:Mal Hatun

Dogumu:(H.761-M.1281)

Vefatı:(H.761-M.1360)

Saltanatı:1326-1359(33)sene


Osman Bey'in, yigit ve bahadir oglu Orhan Gazi, Osmanli tahtina geçip oturdugu zaman, ne yaptigini ve ne yapmasi gerektigini iyi bilen bir kimse idi. Gazi, Sucau'd-dünya ve'd-din, Ihtiyaru'd-din ve Seyfu'd-din gibi ünvanlara sahip olan Orhan, babasinin suurlu politikasini devrine ve yerine göre hem kiliç, hem de ideoloji sahasinda devam ettirmek kararinda idi.
Dedesi Ertugrul Gazi'nin vefat ettigi 680 (1281-1282) senesinde dünyaya gelen Orhan Bey'i, 1324 yilindan itibaren hükümdar kabul etmek mümkündür. Tahta cülûsu esnasinda bir sehzadesi dünyaya gelen Orhan Bey'in bu ogluna, kutlu ve mübarek olmasi için "Murad" adi verilir.
Tahti, kardesine teklif edip ondan feragat edebilecegini söyleyecek kadar özverili bir kimse olan Orhan'in bu teklifi, Alaeddin Ali tarafindan geri çevrilir. Zira Alaeddin Ali, tahtin kendisine daha layik oldugunu, bu sebeple onun bey, kendisinin de ona yardimci olarak kalmasini istemisti.
Çevresindeki ulema, gazi ve silah arkadaslari tarafindan oy birligi ile reislige getirilen Orhan, Sükrullah'in ifadesine göre güzel yüzlü, begenilir özlü ve herkese karsi eli açik cömert birisi idi. "Savas gününde de sanki Sâm veya Nerimandi. Okundan kaza, kilicindan ölüm ders alirdi. Mü'mine rahmet, kâfire zahmetti." Gerek siyaset, gerekse savasta tükenmeyen bir enerji ve ustaliga sahip bir hükümdardi. Gerçekten, babasi gibi güçlü ve büyük bir hükümdar oldugunu isbatlayan Orhan, tahta çikar çikmaz topraklarini genisletmek ve tebeasinin varligini çogaltmak için fetihlere basladi. Aslinda, onun askerî yeteneklerinin üstünlügünü gören babasi, daha ölümünden önce onun kendi yerine geçmesini istemisti. Bununla beraber o, yine de tahti kardesine teklif etmekten çekinmemisti.
Osmanli Devleti'nin kurulus yillarinda zeka, cesaret, güvenirlilik ve taktikleri uygulama bakimindan fevkalade bir sahsiyet olan Orhan Bey'in özellikleri (hilye, fizikî yapi) hakkinda su bilgiler verilmektedir: Bursa kalesinin fatihi Ebu'l-guzat Sultan Orhan, uzunboylu, ak benizli, ela gözlü, koç burunlu, genis gögüslü, iri yapili, heybetli ve vakur bir padisah idi. Ancak yumusak huylu olup kimseyi incitmez, kimsenin hatirini kirmazdi. Güler yüzlü, tatli sözlü idi. Bünyesi kuvvetli, sakal ve biyigi sik olup parlakti. Sag kulaginin altinda bir ben vardi ki, bu bir güzellik alâmeti olarak kabul ediliyordu.
Babasinin kendisine 16.000 km2 olarak biraktigi yeni beyligin basina geçtigi zaman, beyliginin yayilip gelisecegi çevrede irili ufakli bir çok devlet vardi. Gerçekten bu dönemde Anadolu'da Karaman, Germiyan, Saruhan, Aydin, Karasi, Mentese, Çandarogullari gibi Türk beyliklerinden baska Amasra'da Cenevizliler, Trabzon'da Komnenoslar, Marmara ve Ege'de Bizanslilar, Ak Deniz adalarinda Cenevizliler ile Venedikliler bulunuyordu.
Tarihî olay ve bunlardan bahs eden kaynaklarin belirttigine göre bu yeni devletin siyasî anlayis ve hareketinde, Müslüman Türk beyliklerinden önce, Türk ve Müslüman olmayan unsurlarin tasfiye edilme isteginin agirlik kazandigi anlasilmaktadir.
1324 Subat'indan baslayip 1362 Mart'ina kadar devam eden Orhan Bey'in idaresi, 38 yil sürmüstür. Tarihin bu zaman dilimi, fetih ve idarî müesseselerin kurulup yerlestirilmesi ile geçer. Devletin, Ilhanlilarin etkisinden çikarak tamamen bagimsiz hale gelmesi de yine bu hükümdar döneminde olmustur. dinamik, faal ve cesur bir kuvvetin basinda, mahirâne bir strateji takib ederek çevresindekilerle münasebetlerini devam ettirip gelistiren Orhan Gazi, ileride de görülecegi gibi bu iliskilerinde hasimlarina karsi bile âdil davranan, onlarin kisiliklerini rencide etmeyen ve kisilik haklarina riayet eden bir davranis içinde olmustur

TARİHİ RSİMLER

TARİHİ RSİMLER

11 Ağu 2007

KANDİLİMİZ MÜBAREK OLSUN

Yâ İlâhî! Her gün, her an ve her rüzgâr estikçe o seçkin Mustafa'ya salât eyle.



O seçilmiş Muhammed'e (a.s.m.) ve bütün Âline yeryüzünün bitkileri ve kıyamete kadar esen rüzgâr adedince salât eyle!



Parıldayan şimşeklerle birlikte bulutlardan dökülen yağmurlar adedince ve yeri göğü dolduracak kadar salât eyle!



Bizzat Hz. Allah'ın ve meleklerinin ona salât ve selâm getirmesi (Onun büyüklüğünü göstermesi bakımından) sana yeter.



O halde sen de, yıllar ve günler sürdükçe ve güneş ışık saçmaya devam ettikçe, sürekli olarak ve şefaatini dileyerek ona salât getir.

Âl-i Hâşim'den (Haşim Oğullarından) o paklara, hacılar Kâbeyi ziyaret edip onu selâmlamaları adedince selâm eyle!






MÜBAREK MİRAC KANDİLİNİZİ KUTLAR HAYIRLARA VESİLE OLMASINI RABBİMDEN NİYAZ EDERİM.





BAKİ SELAMLAR...

TARİHİ RSİMLER

TARİHİ RSİMLER

MİRACINIZ MÜBAREK OLSUN

"Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Harâm'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir ."

(İsra :1)


Mirac Gecesi, Recep ayının 27. gecesidir. Mirac mucizesi, hicretten bir buçuk yıl önce, 621 yılı başlarında vuku bulmuştur. Olayın iki aşaması vardır. Birinci aşamada Hz. Peygamber (s.a.v) Mescidül-Haram'dan Beytü'l-Makdis'e (Kudüs) götürülür.

Kur'an'ın andığı bu aşama, gece yürüyüşü anlamında isra adını alır. İkinci aşamayı ise Hz. Peygamber (s.a.v)'in Beytü'l-Makdis'ten Allah'a yükselişi oluşturur. Mirac olarak anılan bu yükselme olayı Kur'an'da anılmaz, ama çok sayıdaki hadis-i şerifde ayrıntılı biçimde anlatılır.

Hadis kitaplarında rivayet edildiği üzere:
Hz. Peygamber (s.a.v) Burak ile Beytü'l Makdis'e vardıktan sonra oradaki büyük ve sert kayadan göğe çıkarıldı. Her bir gökte peygamberlerden biriyle görüştü, nice nice melekler gördü. Cennet ve cehennemin durumlarını gördü, Sidre-i Müntehâ'ya geçti, Allah'ın melekût âleminden bir çok acaib şeyler gördü. Nihayet beş vakit namazın farz kılınması emri ile aynı gecede geri döndü.

Sabahleyin Mescid-i Haram'a çıkıp Kureyş'e haber verdi. Hayret etmek ve kabul etmemekten kimi el çırpıyor, kimi elini başına koyuyordu. İman etmiş olanlardan bazıları dönüp dinden çıktı. Birtakım erkekler Ebû Bekir'e koştular.
Ebu Bekir;
"Eğer o, bunu söylediyse şüphesiz doğrudur" dedi.
Onlar:
"Onu bu konuda da mı tasdik ediyorsun?" dediler.
O da:
"Ben onu bundan daha ötesinde tasdik ediyorum, sabah akşam gökten getirdiği haberleri yani peygamberliğini tasdik ediyorum" dedi. Bunun üzerine kendisine Sıddık unvanı verildi.
Kureyşliler içinde Beytü'l-Makdis'i o zamanki haliyle bilenler vardı. Bunlar, onun vasıfları ve durumuyla ilgili sorular sordular, tanımlamasını istediler. Derhal Hz. Peygambere Beytü'l-Makdis gösterildi. Bunun üzerine ona bakıp anlatıyordu.
"Gerçi Beytül-Makdis'i tanımlamada isabet etti." dediler.
Sonra:
"Haydi bakalım bizim kervandan haber ver, o bizce daha önemlidir, onlardan bir şeyle karşılaştın mı?" dediler.
Peygamber ( s.a.v)
"Evet, falancanın kervanlarıyla karşılaştım, Revhâ'da idi. Bir deve kaybetmişler arıyorlardı. Yüklerinde bir su kadehi vardı. Susadım onu alıp su içtim ve yine eskiden olduğu gibi yerine koydum. Geldiklerinde sorun bakalım kadehte suyu bulmuşlar mı?" buyurdu.
"Bu da diğer bir alâmettir" dediler. Sonra sayıların, yüklerini ve görünüşlerini sordular.
Bu defa da kervan olduğu gibi Hz. Peygambere gösterildi ve sorduklarının hepsine cevap verdi ve buyurdu ki:
"İçlerinde falan ve falan önde, boz renkte bir deve üzerinde dikilmiş iki harar olduğu halde falan gün güneşin doğması ile beraber gelirler".
Bunun üzerine:
"Bu da diğer bir âyettir" dediler ve o gün hızla Seniyye'ye doğru çıktılar. Güneş ne zaman doğacak da onu yalancı çıkaracağız diye bakıyorlardı. Derken içlerinden birisi:
"Güneş doğdu!" diye haykırdı. Diğer birisi de:
"İşte kervan geliyor, önünde boz bir deve ve içlerinde falan ve falan da var, tıpkı (Hz. Muhammed'in) dediği gibi" dedi. Böyle olduğu halde yine iman etmediler de:
"Bu apaçık bir büyüdür." dediler.

Bazıları göğe yükselmenin de "Burak" üzerinde meydana geldiğini söylemişler ise de gerçek olan şudur: Mescid-i Aksâ'ya kadar İsrâ (gece yolculuğu) Burak ile olmuş. Ondan sonra Mirac, asansör kurulmuştur.

TARİHİ RSİMLER

TARİHİ RSİMLER

30 Tem 2007

TARİHİ RESİMLER

COCO COLA HAKKINDA

Coca Cola içiyormusunuz? Öyleyse okuyun..........
Kum Zambagı


Sevgili dostlar,burada çoğumuzun severek içtiği coca cola üzerine anlatacaklarım bazılarınızın hoşuna gitmeyebilir..fakat elçiye zeval olmaz diyeyim ve kısa bir süre önce bir arkadaştan duyduğumu sizlere aktarayım..anlatıma göre olay şu..

Coca cola amerika merkezin en büyük yöneticilerinden biri bir müddet önce emekli olmuş..emekliliğinin üzerinden biraz geçtikten sonra bir gazeteci çağırarak bazı açıklamalarda bulunmak istediğini söylemiş..çok büyük vicdan azabı içinde olduğunu belirtmiş,sebebini soran gazeteciye de şu açıklamaları yapmış...

"Coca colanın yapımı ile ilgili olarak bazı şeyler söylemek istiyorum..Coca colanın ana maddesi ( ismini hatırlayamıyorum,ben x otu diye yazacağım ) olan x otu amerikada çok büyük,uçsuz bucaksız alanlarda yetiştirilir,ve toplanımı büyük traktöre benzer kocaman araçlarla el değmeden otomatik olarak yapılır..

buraya kadar sorun yok,işte sorun bundan sonra başlıyor..bu x otu denen ot,farelerin hastalık derecesinde sevdiği bir ottur,başka bir deyişle fareler bu otların arasında karınca sürüleri gibidirler..

ve bu otların toplanması devasa makinelerle el değmeden yapıldığından ot ve fare aynı anda toplanır,ve fabrikadaki dev kazanlara bu toplanan fare ot karışımı ürün boşaltılır..bu fareleri kazanlarda yok etmek içinde çok kuvvetli bir asit kullanılır..fareler sıvının içinde erir ve yok olurlar..işte colanın asitli olmasının sebebi budur..

fareleri tek tek ayıklama imkanı olmadığından eritmek yoluyla yok etmek..ve ben yıllardır insanlara bunu içiren bir şirkette en üstte çalıştım,şimdi emekliyim..insanları uyarmak adına bunları anlatıyorum"

Evet dostlar benim arkadaşımdan dinlediklerim ve onunda bir gazete veya dergiden okuduğunu söylediği olay aynen böyle..ben sizlere anlatayım,ister inanirsınız,ister inanmazsınız..orası sizin bileceğiniz bir iş..ben şahsen uzun zamandır cola içmiyorum yahudi şirketi olduğundan dolayı..

her yudumda gözümün önüne ölen müslümanlar geliyordu..bıraktım...üstteki olayıda yeni duydum..inanın veya inanmayın..

fakat son söz olarak birde kendi yaşadığım bir olayı anlatayım..inanmadıysanız belki bu sizi düşündürür..

1967-68 yıllarında İzmir'in Gümüldür kazasında babamla bir kahvehane de idik..bir müddet sonra kahvede bir ayaklanma oldu..babam hayrola nedir diye sorduğunda,adamın birisi bir cam coca cola şişesi gösterdi..yaşı 40 tan fazla olanlar o eski ağzı burmalı,cam,narin şişeleri bilirler..işte o tip bir şişe..

adamın anlattığına göre içinde fare kuyruğu varmış..onun için kahveciyle kavgaya tutuşmuş..kahvede oldu sanarak..ağzı metal kapakla fabrikada kapatılan şişeleri kahveci nasıl kapasın??gerçekten şişenin içinde ince kısmı yukarıda,kalın kısmı aşağıda olmak üzere bayağı büyük kuyruğa benzer bir şey vardı..

laboratuar analizini yapmadık tabii fakat bir büyük farenin kuyruğuna benziyordu..arkadaşımdan yukarıda anlattığım olayı dinleyince 8-9 yaşındayken yaşadığım bu olay birden aklıma geldi..ve bu yaşadığım ve anlattığım olayın herhangi bir politik sebeple veya amaçla anlatılmadığına emin olabilirsiniz..tabii inanıp inanmamak yine size kalmış..ben sadece bir dost olarak duyduğumu sizlere aktarmak istedim..

bu yazıyı yazmayı bir kaç gündür düşünüyordum..bu sabah horon61.yorem sitesindeki ağbimiz tarafından Coca cola başlıklı bir yazı yayınlandığını gördüm..bu yazıda yahudi sermayesinin Coca cola markasının ne anlama geldiği anlatılıyordu..

gerçekten bu olay devamlı gündeme gelir,ve buna rağmen cola yine devamlı içilir..horon61 sitesinde ki yazıyı da sizlere sunmak istiyorum,hala cola içmeye devam edermisiniz bilmiyorum,bundan sonrası size kalmış...saygılar,sevgiler....................... Mister spock

ALINTI

26 Tem 2007

TARİHİ RESİMLER


SİZ BU ORDUYU YENEMEZSİNİZ

Kanuni Sultan Süleyman Han, haçlı saldırılarına son vermek için ordusuyla sefere çıkmıştı.

Ordu, ağır ağır ilerliyordu. Yol dar olduğundan, ordu mecburen bağların içinden geçiyordu. Hava çok sıcak olduğundan asker susuzluktan kıvranıyordu.

Çok güzel üzümleri bulunan, bir bağdan geçerken, askerin biri dayanamayıp, bağdan bir salkım üzüm kopararak biraz olsun susuzluğunu giderdi.

Sonra da, asma ağacına, yediği üzümün çok üzerinde bir para bağlayarak, yoluna devam etti.Çok geçmeden mola verildi. Asker, kan ter içinde bir köylünün koşarak geldiğini gördü. Hıristiyan köylü ısrarla Padişah ile görüşmek istiyordu. Köylüyü Kanuni’nin huzuruna götürdüler. Kanuni sordu:-
Nedir bu hâlin, kan ter içinde kalmışsın, yoksa askerler sana zarar mı verdi?- Ben şikayet için değil memnuniyetimi bildirmek için geldim.
Böyle bir askeri, böyle bir komutanı tebrik etmemek insafsızlık olur.- Askerlerim sizi memnun edecek ne yapmışlar?
- Askerleriniz bağdan geçtikten sonra, asmanın dalında bağlı bir kese gördüm. İçini açtığımda para vardı. Dikkatli baktığımda, bir salkım üzümün koparıldığını gördüm. Anladım ki koparılan üzümün parası olarak bırakılmış. Sizde böyle güzel ahlaklı asker olduğu müddetçe sırtınız yere gelmez.Kanuni, derhal o askerin bulunmasını emretti.

Hıristiyan köylü, bu askere ne gibi mükafat verecek diye merakla beklemeye başladı. Nihayet asker bulunup, Padişahın huzuruna getirildi. Kanuni, (Niçin izinsiz iş yaparsın? Parası verilmiş olsa bile, sahibinden habersiz mal almanın caiz olmadığını bilmiyor musun?) diye askeri azarladı. Sonra da, (Bu asker derhal ordudan uzaklaştırılsın) diye emir verdi.Hıristiyan köylü heyecanla Kanuni’ye sordu:
- Ben bu askerin mükafatlandırılması için gelmiştim, siz onu niye cezalandırdınız?- Kursağında, haram lokma bulunan bir askerle zafer kazanılmaz. Bunun için ordudan attım. Eğer aldığı üzümün parasını bırakmamış olsaydı, zalimlerden olurdu. İşte o zaman kellesini bile zor kurtarırdı...
Aynı ordu, Belgrat yakınlarında, yine mola vermişti. Askerler, susuzluklarını gidermek, abdest almak için çeşme arıyorlardı. Bir manastırın yakınında çeşme bulup, ihtiyaçlarını giderirken, rahip, birkaç rahibeyi iyice süsleyip, çeşmenin başına gönderdi. Kadınların geldiğini gören askerler, hemen çeşmenin başından çekilip, sırtlarını döndüler, süslü kadınlara yan gözle bile bakmadılar.
Bu durumu uzaktan ibretle seyreden rahip, hemen Haçlı kumandanına şunları yazdı: “Siz bu ordu ile nasıl başa çıkabilirsiniz? Bunlar kadına-kıza, mala-mülke önem vermiyorlar. Bütün mal ve mülklerini feda ederek, Allah yolunda savaşıyorlar.

Herkese karşı iyi davranıp, kimseye zulmetmiyorlar. Siz onlardaki bu özellikleri ortadan kaldırmadan, onlarla savaşırsanız, canlarınızdan ve mallarınızdan mahrum kalacağınız açıktır. Kendinizi ölüme atmayınız!”

TARİHİ RESİMLER


24 Tem 2007

TARİHİ RESİMLER


BÜYÜK TÜRK KOMUTANI

Büyük Türk Komutanı Selahaddin Eyyubi'nin Bir Anısı!

Haçlı Seferleri sırasında Kudüs'ü kurtarmak için harekete geçen Selahaddin Eyyubi ve ordusu Necef Çöllerin'nin yakıcılığından geçmeyi başarmış tüm çabalarının sonunda Hittin Savaşıyla galibiyeti göğüslemiştir.

İşte o sırada, Eyyubi'nin askerleri Haçlı Orduları Komutanı (sözde)Arslan Yürekli olan Richard'ı esir almış ve Eyyubi'nin çadırına elleri bağlı olarak getirmişlerdir. Aslan Yürekli(!) Richar'ın ellerini bağlı gören Eyyubi derhal askerlerinden ellerinin bağını çözmesini ve kılıcını kuşandırmasını istemiştir.

Çünkü bu durumun bir komutanın ağrına gideceğini sezmiştir! Hoşgörüde kusur edilmeyen bir süre sonra Selahaddin Eyyubi, Aslan Yürekli(!) Richard'ın bırakılmasını emreder ve O'ndan birşey isteyip istemediğini sorar. Serbestliğinin küstahlığıyla ayağa kalkar ve kaya getirilmesini ister. bunun üzerine Selahaddin Eyyubi askerlerine kayanın getirilmesini ister.

Kaya geldiğinde Richard, kılıcını hışımla,gururla,sinirle indirir ve kayayı parçalayarak; --İntikamımızı alacağız!

Bunun üzerine Selahaddin Eyyubi ayağa kalkar, askerlerinden kumaş bir bez parçası ister.

Eline aldığı bez parçasını hızla havaya fırlatır ve tam düşeceğinde Eyyubi'nin kılıcı* akissi Richard'ın gözünde parlayıncaya kadar bezin ortasına yıldırım gibi düşer. Hiç bir dengesi bozulmayan kumaş parçası, yerde ikiye ayrılmış bir şekilde durunca, Aslan Yürekli(!) Richard pancar kesilir. Eyyubiye tek söz kalmıştır;
--Yolun açık olsun...

Azeri dökümü kılıcının sırrı hala çözülememektedir.

TARİHİ RESİMLER


22 Tem 2007

TARİHİ RESİMLER


TARİHİ BİLECİK EVLERİ


ORHAN GAZİ




Babası: Osman Gazi

Annesi: Mal Hatun

Doğumu: (H.680-M.1280)

Vefatı: (H.761-M.1359)

Saltanatı: 1326-1359 (33) sene

Osmanlı Devletini Osman Gazi kurmustu. Fakat onu teskilatlandiran ve büyük bir devlet haline getiren Orhan Gazi idi.

Orhan Gazi sari sakalli, uzunca boylu, mavi gözlü idi. Yumusak huylu ve merhametli, fakat yerine göre siddetli ve secaatliydi. Fakirleri sever ve ulemaya hurmet ederdi. Son derece dindar, adaletli ve tebaasina kendisini sevdirmesini cok iyi bilirdi. Bizzat halk içine girer, onlarla yemek yer ve dertlesirdi.

Hareketlerinde cok hesapli davranir ve hiç telas etmezdi. iznik'i fethettigi zaman hiristiyanlara göstermis oldugu insanca muamele, dillere destan olmustu.

Orhan Gazi'nin her yönden büyük bir insan oldugunu sadece Turkler degil, birçok yabanci tarihçiler dahi tasdik etmisierdir.

Orhan Gazi daha 15 yasinda iken harplere istirak etmis ve hayatinin büyük bir kismi harp meydanlarinda germistir. Babasindan 16.000 km. kare olarak teslim aldigi topraklari alti misline çikararak 95.000 km. kare yapmistir.

Orhan Gazi bir devlet reisi sifati ile harplerde bizzat ordularinin basinda daima bulunmustur. Orhan Gazi devletin muntazam bir idare sistemine baglanmasi lüzumunu görmüs ve teskilat isini ise, Alaeddin Pasa ile, Seyh Edebali'nin bacanagi Candarli Kara Halil pasaya havale etmisti.

Orhan Gazi zamaninda teskilati üç noktada toplayabiliriz : Para, kiyafet, ordu.

Orhan Bey'in büyük oglu Süleyman Pasa, kendisinden önce vefat etmistir. Kendi sagliginda iken baskumandanlik vazifesini ikinci oglu Murad Hüdavendigar'a devretmistir.

Osmanlilar tarafindan yaptirilan ilk cami (1333 -1334) senesinde iznik'te yapilan "Haci Özbek" Camiidir. Ve Orhan Gazi yaptirmistir.

Bursa Medresesini Orhan Bey yaptirmis ve ilk "Sultan" lakabi da O'nun zamaninda kulIanilmistir. Yine ilk Osmanli parasi da Orhan Bey zamaninda basilmistir. Müslüman Türkler Avrupa'ya ilk defa Orhan Bey zamaninda geçmislerdir. istanbul'un Anadolu yakasi tamamen Orhan Bey zamaninda Osmanli topraklarina katilmistir.

Yeni fethedilen hiristiyan topraklarinda yasayan yerli hiristiyan halkin Osmanli hayranligi, yeni fetihleri de kolaylastirmistir.

Zamaninda fethedilen yerler:
1326'da Bursa, 1329'da iznik, 1337'de Gemlik'i fethetti ve Bizanslilara karsi Palekanon (Maltepe) zaferini kazandi. 1345'de Karasi Beyligi ilhak edildi. 1354'de Ankara ve Gelibolu fethedildi.

Orhan Gazi 1360 senesinde 79 yasinda vefat etmistir. Tiürbesi ise Bursa'da Osman Gazi'nin türbesi yanindadir. Türbe dört köselidir. icinde 4 tane büyük mermer sütun vardir. Türbe bu dört sütun üzerine oturtulmustur. Kubbesi genis ve kursunla örtülmüstür. Duvarlari sade ve beyaza boyanmistir. Tavaninda onar, kandilli birer tane avize asilidir. Orta yerde Orhan Gazi'nin sandukasi bulunmaktadir. Etrafi pirinç parmakliklar ile cevrilmistir. Sandukanin kuzey yönünde Cem Sultan'in oglu Abdullah, kaii tarafinda ikinci Bayezid'in oglu Korkut, onun yaninda Orhan Gazi'nin ailesi Nilüfer Hatun ve oglu Kasim Çelebi ile Yildirim'in oglu Musa Çelebi vardir. Bu türbede yirmiiki tane mezar bulunmaktadir. Türbeyi ise Sultan Abdülaziz yaptirmistir.

Silsile-i Sadat-i Naksibendiyye'den Hace Muhammed Baba Semasi (k.s.) Hazretleri, Seyh Edebali, Haci Bektas-i Veli bu devrin büyüklerinden olup, Orhan Gazi zamaninda vefat etmislerdir.

Orhan gazi'nin esleri ve cocuklari

Orhan gazi'nin ilk esi Nilufer Hatun (Holofira) Yarhisar tekfurunun kizidir. Bu esinden Süleyman Çelebi, Murad Çelebi, Kasim Çelebi adinda üç oglu oldu. Türkmen boylarinda büyük kardese 'Pasa' (bas aga) demek gelenek oldugu için Süleyman Çelebi hep Süleyman Pasa olarak anildi, ikinci esi yine bir Bizans prensesi olan Asporça, üçüncü esi Bizans hükümdari Kantakuzenos'un kizi Teodora'dir. Teodora ile evlendigi zaman 58 yasinda, Teodora ise 18 yasinda idi. Siyasî sebep lerle yapilan son iki evlilikten de çocuklari oldu. (Asporça'dan ibrahim Çelebi adinda bir oglu, Fatma Hatun adinda bir kizi; Teodora' dan ise Halil Çelebi adinda bir oglu olmustur).

Teodora Müslüman olmamisti. Hiristiyan anadan dogan çocuklar veliaht olamazlardi. Önce Süleyman Pasa, onun ölümünden sonrada Murad Çelebi veliaht olmuslardi. Teo dora'dan olan Halil Çelebi Dil Iskelesi'nde kayik gezintisi yaparken Ceneviz korsanlari tarafindan kaçirilarak esir alindi ve 3 yil Foçada tutuldu. Sonra 100 bin altin karsiliginda serbest birakildi. Bu paranin yarisini Orhan Bey Bizans hükümdarina ödetti.

Alıntı

19 Tem 2007

Tarihi Evler



OSMAN GAZİ'NİN OĞLU ORHAN GAZİ'YE NASİHATİ (VASİYETİ)

VASİYETİ------------------------------------------------------------------------------

Ey oğul! Her işten önce din işlerine dikkat et. Zira farizaya (farzlara) dikkat, din ve devletin güçlenmesine sebeptir. Din işlerini; dikkatli olmayan, itikadı bozuk ve doğru yoldan ayrılmaya yönelen, büyük günahlardan kaçınmayan, helala-harama dikkat etmeyen sefihlere ve ayrıca tecrübesiz kişilere bırakma, devlet idaresinde bu gibi kişilere iş verme!..

Zira yaratandan korkmayan, yaratılandan hiç korkmaz. Büyük günah işleyen ve bunu devam ettiren kimsede sadakat olmaz. Böyle kişilerin sadakati olsa ümmeti olduğu Peygamber-i Zişan'ın sadık tebligatı üzere hareket eder de şer'i şerifin dışına çıkmazdı. Zulümden, bid'atten sakın. Zulme ve bid'ate teşvik edenleri devletinden uzaklaştır. Çünkü böyleleri seni zevale uğratmış olurlar.

Daima cihad ile devletini genişletmeye çalış. Çünkü uzun zaman sefer olunmazsa askerin secaatine; reislerin ve kumandanların bilgi, tedbir ve malumatına ağırlık ve noksanlık gelir. Böyle sefer işlerini bilenler ölür gider de yerine tecrübesiz kimseler gelir, bu yüzden de bir çok hatalar meydana gelir ki, bundan da devlet büyük zararlar görür.

Beytü'l-mali koru! Devletin servetini çoğaltmaya çalış!.. Şer'i şerifin ölçüsüne göre sana ait olana kanaatle, ihtiyaçlarından ve gerekli olanlardan başka lüzumsuz yere telef etme, israftan kaçın. Askerinle, malınla gururlanma. Zira onlar Allah yolunda cihad için milletin işlerinin yerli yerinde görülmesi ve cihana adalet ve fazileti yayman için vasıtadırlar.

Sadakatle Allah rızası için çalışan devlet erkanını koru!.. Vefatlarından sonra böyle kimselerin çoluk-çocuğuna bak, ihtiyaçlarını karşıla.!..Halkından hiç kimsenin malına tecavüz etme!.. Hak edenlere yardım ile iltifat elini uzat, böylelerinin yakınlarını sıkıntıdan kurtar. Askeri erkanı iyi koru!.. Alimler, fazıllar, sanatkarlar, edipler; devletin bedeninin gücüdür.

Bunlara iltifat ve ikramda bulun. Bir kemal sahibi işitince onunla yakınlık kur, dirlikler ver ve ihsan eyle!.. Hükümetinde ulema, fazıl kimseler, erbab-ı maarif çoğalsın, siyaset ve din işleri nizam bulsun!.. Benden ibret al ki, bu diyarlara zayıf bir bey olarak gelip haketmediğim halde bunca inayet-i celile-i Rabbaniye'ye mazhar oldum. Sen de benim yolumdan git ve bu Din-i Muhammedi'yi ve ashabını, başka sana tabi olanları koru.

Allah'ın (c.c.) hakkını ve kulların hukukunu gözet!.. Ve senden sonrakilere böyle nasihat etmekten geri durma. Ve adalet ve insafa riayet ile zulmü kaldırmaya devam ile her bir işe teşebbüs de Allah'ın yardımına güven. Halkını düşman istilasından ve zulme uğratılmaktan koru!.. Haksız yere hiç bir ferde layık olmayan muamelede bulunma!.. Halkı taltif et, hepsinin rızasını kazan".Dönemin olayları Osman Gazi, bağımsızlığını ilân ederek Osmanlı Beyliğini kurdu.-1299

17 Tem 2007

KURULUŞ

Osman Gazi, siyasi ve askeri faaliyetlerine Bizans toprakları üzerinde başladı. 1281 yılında Kayı Boyu'nun Beyi olduğunda, ilk iş olarak birçok Türkmen boyunu etrafında topladı. Osmanlı tarihinin ilk savaşı, Bursa'nın İnegöl kazasına 10 km uzaklıkta bulunan Hamzabey köyünde gerçekleşen Ermeni-Beli savaşıdır (1284).

Bu savaşta Osman Gazi'nin yeğeni Baykoca şehit düştü. Osmanlı tarihindeki ilk kale fethi olan Kulaca Hisar'ın fethi ise 1285 yılında gerçekleşti. Bu sıralarda Selçuklu Sultanı Üçüncü Alaüddin Keykubad, Eskişehir ve İnönü taraflarını Osman Gazi'ye verdi.Osman Gazi 1291 yılında İnegöl Tekfuru ile savaşıp Karacahisar'ı aldı. Sakarya taraflarına akınlar düzenledi. Amcası Dündar Bey Bizans Tekfurları ile ilişki kurduğu için 1298 yılında öldürüldü.

Osman Gazi'nin yoğun siyasi ve sosyal faaliyetlerinin devam ettiği bu yıllarda, İlhanlılar Anadolu Selçuklu Sultanı Üçüncü Alaüddin Keykubat'ı sürgüne göndermişler ve Selçuklu Devleti tahtsız kalmıştı. Osmanlı başkentinin Bilecik'e taşındığı, Selçuklu tahtının boş kaldığı 1299 yılında Osmanlı Devleti'nin kurulduğu kabul edilmektedir.(Bazı kaynaklarda Osmanlı Devleti'nin kuruluş tarihi 27 Temmuz 1301 olarak geçmektedir. Bu tarihte Osmanlı kuvvetleri Bizans ordusunu Bafeus Savaşı'nda yenilgiye uğratmış ve bağımsızlığını kazanmıştır).

1300'de fethedilen Yenişehir kalesi, bir yıl sonra Osmanlı Devleti'nin başkenti yapılacaktır.Osman Gazi, eski Türk geleneklerine bağlı kalarak, elde edilmiş olan yerleri kardeşine, oğluna ve silah arkadaşlarına dirlik olarak bölüştürdü. Kardeşi Gündüz Bey'e Eskişehir'i, oğlu Orhan Gazi'ye Karacahisar'ı, Hasan Alp'e Yarhisar'ı, Turgut Alp'e İnegöl bölgesini verdi.Buralar Osmanlı'nın uç bölgeleriydi.

Böylece sınırların genişletilmesi düşünüldü. Osman Gazi'in silah arkadaşlarından Abdurrahman Gazi, Akçakoca, Samsa Çavuş, Konuralp, Aykutalp gibi komutanların yeni yerlerin fethedilmesinde çok büyük hizmetleri oldu.1302'de Bizans İmparatorluğu Ordusu'na karşı Koyunhisar'da yapılan savaştan Osmanlılar galip çıktı.

1303'de İznik kuşatıldı, Marmaracık kalesi fethedildi. Osmanlıların irili ufaklı fetihleri devam ediyordu.1306'da yapılan Dinboz Savaşı sonunda Kestel, Kete ve Ulubad kaleleri fethedildi ve Osmanlı Tarihi'nin ilk askeri antlaşması imzalandı. 1308 yılında ise Karahisar fethedilip, bölgenin önemli ticari ve sosyal merkezlerinden olan İznik sıkıştırılmaya başlandı.

Osman Gazi'nin siyasi dehasını gösteren önemli bir olay da, Bizans'ın ticari yollarına hakim olarak, Bizans'ı zor durumda bırakmasıydı. Zaman zaman Bizans halkından ve tekfurlarından müslüman olanlar vardı. Harmankaya tekfuru Köse Mihal de bunlardan biriydi. Müslüman olup, kalesiyle Osmanlılara katıldı. Lefke, Mekece ve Akhisar dolayları onun gayretleriyle ele geçirildi.Osman Gazi padişahlığı döneminde Bursa'yı da kuşattı (1315), Karatekin, Ebesuyu, Tuzpazarı, Kapucuk ve Keresteci kalelerini fethettip, Akçakoca ve Kocaeli diyarını Osmanlı topraklarına kattı (1317).

Osman Gazi yaşlanıp hastalandığı için 1320 yılından sonraki faaliyetlere katılmadı. Yerine vekil olarak bıraktığı oğlu Orhan Gazi; 1321'de Mudanya ve Gemlik, 1323'de Akyazı ve Ayanköy, 1324'de Karamürsel ve Karacabey, 1325'de de Orhaneli'yi Osmanlı topraklarına dahil etti.Osman Gazi babası Ertuğrul Gazi'den 4800 km.kare olarak devraldığı toprakları oğluna 16000 km.kare olarak devretti.

Osman Gazi fetihlerle meşgul olmaya devam ettiği sıralarda, fethedilen yerlerin idareleri ve İslamlaştırılmaları için gerekli teşkilatları da kuruyordu. Osman Gazi ihtiyaçlara göre kanun mahiyetinde birtakım emirler veriyor, bu konuda Selçuklu kanunlarından da yararlanıyordu.İlk vergi Osman Gazi zamanında alındı.

Pazara getirilen, toptan kabul edilen "yük" cinsinden mallar "Bac" denilen vergiye tabi tutulmuştu. Köylünün satmaya getirdiği bir iki tavuk, uç beş kilo yağ gibi mallardan Bac alınmazdı.

Selçuklular zamanında geçerli olan tımar usulü Osman Gazi zamanından itibaren sürdürüldü. Kendisine Tımar verilen sipahi, bulunduğu köyün vergisini toplar, buna mukabil de savaş zamanı atı, zırhı ve yardımcısı ile birlikte sefere gide

15 Tem 2007

GERÇEK HİKAYELER

Ulu Çınar

Gerçek HikayelerOsman Gazi ve Kırk Sandık Osman Gazi, düğüne davet edilmişti... Bilecik Tekfuru evleniyordu. Yarhisar Tekfuru'nun 13 yaşındaki kızı güzel Helofira'yı alıyordu.

1299 yıllarında, Güzel Anadolumuza, Selçuk Türkleri hâkimdi. İstanbul ve civarında yaşayan Bizans İmparatorluğunu yıkmak için durmadan çalışırlardı. Bunun için taâ İstanbul'a kadar, Öncü (Uç) kuvvetler gönderilirdi. Osman Gazi, bu Uç Beylerinin en cesuruydu. Oğuz Türklerinin 24 boyundan biri olan, Kayıların Başbuğu idi.

Selçuk Sultanı kendisine Söğüt Kasabasını (Kışlak), Domaniç dağlarını da (Yaylak) vermişti. İstanbul civarında bulunan birçok kale ise, Bizans'ın elinde idi. Her kalenin başında, Tekfur isimli bir kumandan mevcuttu. Bizans İmparatorluğunu korumaya ve kurtarmaya çalışırlardı. Osman Gazi, gözüpek adamlarıyla Bizans'a ve Tekfurlarına kan kustururdu. Ondan çok çekinirlerdi. Bilecik Tekfuru da pek korktuğu Osman Bey'i, kendi düğününe davet etmek zorunda kalmıştı. Fakat bu daveti kendisi yapamamıştı.

Eskiden Tekfur olan, ama Osmanlıların âdâletini gördükten sonra Müslümanlığı seçen Köse Mihal'e rica etmişti. Mihal Bey, Müslüman olduktan sonra sayısız kahramanlıklar göstermiş ve kendisine (Gazi Mihal) adı verilmişti. Düğün davetini duyan Osman Bey gülümsedi. Gene de hayret etmişti.:- Ne dersin Mihal!.. Bu keferenin, bizi dâvetten maksadı ne ola?...-

Belli Beyim.. Maksadı fesatlıktır.- Bilecik'te adamların çaşıtların var mıdır?- Hemi de sarayın tam göbeğinde.- Onlar ne fısıldar?Mihal Bey, sesini yavaşlatarak:- Niyetleri, düğünde seni zehirlemekmiş Beyim. Kara Osman'ın Kara kaşları çatıldı. Boynundaki şahdamarı kabardı... Fakat hiddeti çok sürmedi:- Biz de bunu beklerdik.. Lâkin her işte bir hayır vardı.

Sen hele yoldaşlarımızı, candaşlarımızı bir çağır bakalım. Onlar ne tedbir düşünürler! Meşveret gerektir. Biraz sonra (Otağ), âşiret Beyleriyle dolmuştu. Herksin geldiğini gördükten sonra, Osman Bey ayağa kalktı. Ayakta iken elleri, dizlerinden aşağı sarkardı. Çok heybetli ve tatlı dilli idi. Arkadaşlarının ayrı ayrı gözlerine baktı. Sonra kısaca vaziyeti anlattı. Beyler nefeslerini tutmuş O'nu dinliyorlardı. Bitince sordu: -
Akça Koca... Sen ki, babam cennetlik Ertuğrul Gazi ile bunca yaş yaşamış, bunca cenge girmişsin. Bu kâfir Tekfur'a ne tedbir buyurursun?Ak saçlı Akça Koca'nın cevabı kesindi: - Buyruk senindir Beyim.- Tedbirini bağışla, Akça Kocam...- Hele öteki beyleri bir dinlesek Kara Osman'ım.Dediği gibi oldu. Meşverete katılan Abdurrahman Gazi, Satuk Alp, Kara Mürsel, Uytuğ Alp, Samsa Çavuş, Turgut Alp, Gazi Mihal ve Konur Alp beyler dinlendi. Konuşarak danışarak güzel bir karara vardılar. Sonunda Osman Gazi, Mihal Bey' buyruğunu bildirdi:

- Hemen Tekfur keferesine vurup, davetten ziyade memnun olduğumuzu bildiresin. Hak nasib eyler ise, düğüne gelmek istediğimizi ilâve edersin. Götüreceğim 2 tiftik sürüsünü de, hediye olarak kabul etmesini söyleyesin.- Can baş üstüne Beyim...- Velakin artık yaz geldiğini, Bileciğe kadar vardıktan sonra;
Domaniç yaylasına geçmek istediğimizi bildirip, ruhsat (izin) isteyesin.- İsterim Beyim.- Sor bakalım harem halkımız, kadınlarımız, kızlarımız, düğüne ağırlık olmaz mı?- Ne ağırlığı beyim?.. Kâfir sizi zehirledikten sonra, kadınlarınızı, kızlarınızı da câriye yapmayı düşler mutlaka.- Sen sor hele!.

Tedbirde kusur gerekmez.- Sorarım Beyim sorarım. Fakat önce, 40 sandık düğün hediyesinden bahsetsem?- Doğru dersin Mihal Bey. Asıl düğün hediyemizin, tam, 40 sandık doldurduğunu önceden söylemelisin. Sakın unutma. Kendi gözlerinle sandıkları saydığını ilave et.- Unutur muyum Beyim; unutur muyum?Bilecik Tekfuru, tiftik sürülerini görünce, deliye dönmüştü. Fakat onu asıl sevindiren şey, Kara Osman'ın tuzağa düşmesiydi.

Hele arkadan gelecek 40 sandık düğün hediyesini de duyunca, keçi sakalı titredi. Böylesini Bizans Kayseri bile gönderemezdi. - Doğru mu dersin bre Mihal?.. Hakikaten 40 sandık hediye getirir mi bu Türkmenoğlu? - Gözlerimle gördüm. Sandıklar tam 40 taneydi.- Vay canına! Fakat gene de anlıyamıyorum. Bu kadar ağırlığı niçin göze almışılar?- Niçin almasın Haşmetlim (!).. Burdan yaylaya, Domaniç dağlarına geçecekler ya... Haremindeki 40 hatunu da beraber getirdiği için, 40 sadık hediyeyi gözden çıkarmış Osman Bey.. Düğünde sana yük olmak istemez. Sonra, şanına layık bir armağan vermesi de gerekmez mi? Bunları işiten tekfurun gözleri parlamıştı. Tam Mihal Bey'in tahmin ettiği gibiydi.

Kadınları nasıl (köle) yapacağını düşünüyor olmalıydı.- Gelsinler... Gelsinler... dedi. Biz de onlara öyle bir ağırlama merasimi yaparız ki, cümle aleme şân olur. Muhteşem Bizans İmparatoru Palaologos hazretleri bile hayrette kalır. Söğüt kasabasında gizli ve heyecanlı bir hazırlık vardı. Düğüne gidilecekti.. Kararlaştırıldığı gibi, büyük boyda 40 tane sandık hazırlandı.. Pırıl pırıl cilalı bu hediye sandıklarına, çok itina ediliyordu. Hepsine altın süslemeler ve gümüş çiviler çakıldı. Her birinin yan tarafına, küçük delikler açıldı. O deliklerden kırmızı, beyaz ve pembe tüller sarkıtıldı.

Düğün evine gitmeye lâyık şekilde süslendi. Nihayet içlerine hediyeleri de konuldu.. Türkmen nineleri ise, haremdeki 40 yörük hanımını süslediler, donattılar. Düğüne hazır hale geldiler. Öğleye doğru, kafile yolu çıktı. 40 sandık hediye ve 40 Türkmen hatunu... Bilecik'te sabırsızlıkla bekleniyordu. Osman Gazi, beyaz atıyla Tekfur sarayına girince, herkes hayret etmişti. Çünkü yanında sadece 3 arkadaşı bulunuyordu. Bunlar Abdurrahman Gazi, Konur Lap ve Akça Koca beylerdi.

Tekfur, onları yapmacık bir nezaketle karşıladı. Düğün ziyafetine buyur etti. Ortalığı zaten şölen etleri kokusu kaplamıştı. Misafirleri, kayınpederiyle tanıştırdı. İhtiyar Yarhisar Tekfuru da şaşalamıştı. Öyle ya.. Bizans'a kan susturan meşhur Osman Gazi; bu kadar tedbirsiz, bu kadar hatalı olabilir miydi? Kendi ayaklarıyla, ölümüne koşar mıydı? Herkes böyle birbirini süzerken, Büyükkapı tarafından gürültüler duyuldu. Sevinç çığlıkları arasında yeni davetliler göründüler. Meğer Mihal Bey, 40 sandık düğün hediyesini ve hatunları getirmişti. Harem halkıyla birlikte, orta avluya geçtiler.

Prensesler ve Saray kadınları, yeni misafirleri ağırlamak için koşuştular. Gelenler daha çok 13 yaşındaki güzel gelini merak ediyorlardı. Gelin hanım, nedense şaşkın ve üzgün görünüyordu. Kadınları için, orta avluya masalar hazırlanmıştı. Osman Bey, hatunlarla aynı masaya oturmadığı için, onlar ayrı yerde ağırlanıyorlardı. Tam bu sırada Osman Gazi'nin gür ve erkek sesi ortalığı kapladı:- Ya Allah.. Bismillah.. Allahüekber!..Besmele çekilmişti.

Buyruk verilmişti Orta avludaki 40 Türkmen kızı, bu sesi duyar duymaz; şalvarları arasından eğri kılıçlarını çektiler. Başlarındaki takma saçları, tülleri, peçeleri de atınca, ortaya 40 Osmanlı Bahadır'ı çıkıvermez mi? Prenseslerin, düşeslerin, halayıkların çığlıkları arasında dış avluya hamle ettiler. Bu sırada Mihal bey de, hediye sandıklarını açıyordu. Her sandığın içinden, eğri palalı, pala bıyıklı Osmanlı Levedleri fırlayıverdiler.

Ortalık ana-baba gününe dönmüştü. Şövalyeler, subaylar ve askerler çoktan pes etmişlerdi. Zaten dövüşemeyecek kadar sarhoştular.. Belki zindanlarda, sarhoşluktan ayılırlardı. O zaman ne olduğunu herhalde anlarlardı. Bilecik Tekfurunu sakalından yakalıyan Konur Alp, kılıcı havada seslendi:- İzin ver beyim, şu keferenin kellesini uçurayım.Osman Gazi başını salladı:- Olmaz Konur Alp, olmaz.. Biz buraya düğüne geldik, henüz düğün bitmedi ki...

Ele geçen ganimet, savaşçılar arasında hemen oracıkta taksim ediliyordu. Bunların en güzeli de, Osman Gazi'nin oğlu Orhan Gazi' ye düştü. Teliyle, puluyla güzel gelin Helofira, Nilüfer adını aldı. 18 yaşındaki Orhan Bey'le evlendiler. Çok çok mesut bir hayat yaşadılar.

Osman Gazi pek dindar bir Müslümandı. Alimlere saygılı, fakirlere merhametliydi. Adaletten hiç ayrılmazdı. Dürüst ve doğru sözlüydü. Buna rağmen savaşlarda, düşmanların hilesini en güzel şekilde alt ederdi. Çünkü bilirdi ki sevgili Peygamberimiz , "sallallahü aleyhivesellem", harplerde hile yapan düşmanlara karşı, hile yapmaya izin vermişti.

Şeyh Edebali

OSMANLI İMPARATORLUNUN MANEVİ KURUCUSU ŞEYH EDEBALİ
Şeyh Edebalı 1206 yılında Merv'de doğdu.Selçukluların Şeyh'ül İslam'ı Şeyh Sadrettin Konevi ve Mevlâna Celâleddini Rumi'nin çağdaşıdır.Künyesi İmadüddin Mustafa b.İbrahim b.İnac el-Kırşehri'dir. Edebalı ilk tahsilini Karaman'da yaptı.Hanefi hukukçusu Necmeddin ez-Zahidi'nin öğrencisi oldu.Daha sonra Dımaşk'a(Şam)giderek Sadreddin Süleyman b.Ebül-iz ve Cemalettin el-Hasiri gibi dönemin tanınmış alimlerinden dini ilim tahsil etti.Şam'dan ülkesine dönünce tasavvufa yöneldi.Eskişehir yakınlarında bulunan İtburnu Köyü'nde bir zaviye kurarak halkı irşada başladı.Aşıkpaşazade zaviyesinin hiç boş kalmadığını,Edebalı'nın gelip geçen fukaranın hertürlü ihtiyacını gidermeye çalıştığını,hatta bu maksatla koyun sürüsü bulundurduğunu kaydederler.Söğüt ve Domaniç yaylaları,Selçuklu Devleti tarafından aşiretine yaylak ve kışlak olarak verilen Osman Gazi sık sık Edebalı'nın zaviyesinde misafir olarak kalırdı.Orta Asya'dan getirdikleri bir takım özelliklerden dolayı alim ve sûfilere karşı son derece hürmeti olan Osman Gazi,mübarek günlerde Edebalı'nın zaviyesine giderek dini ve idari konularda ,onun görüşlerini alırdı.Misafir olarak kaldığı bir gecede gördüğü rüya şöyle idi.Şey Edebalı'nın koynundan çıkan bir ay geldi kendi koynuna girdi.Göğsünden bir ağaç bitti.Öylesine büyük bir ağaç oldu ki dalları gökleri,kökleri tüm dünyaya sardı.Gölgesi bütün yeryüzünü tuttu.İnsanlar o ağacın gölgesinde toplandılar.Ulu dağlara ve dağların eteğinden çıkan coşkun sulara hep o ağaç gölge etti.Osman Bey rüyasını Şeyh Edebalı'ya anlatır.Edebalı rüyayı şöyle yorumlar:"Oğul Osman,Hak Teala sana ve soyuna hükümranlık verdi mübarek olsun,kızım Malhun Hatun senin helâlin olsun."der.Edebalı'nın bu yorumu üzerine Osman Gazi Malhun Hatun(Rabia Bala Hatun)ile evlenir.Şeyh Edebalı ahi teşkilatının reisi idi.Ahi Şehliğinin Edebalı'dan sonra kime geçtiği bilinmemektedir;ancak daha sonra I:Murat'a intikal etmiştir.Bilecik'in Osmanlılar tarafından fethedilmesinden sonra zaviyesini buraya taşıyan Edebalı,aynı şekilde dini hizmetlerine devam etmiştir.Osman Gazi'nin vefatından sonra kızı ve torunu Alâaddin Bey ile Bilecik'te Edebalı'ya Kozağaç(Şimdiki Karaağaç) köyünün öşür ve hasılatı verilmiş,kızı Rabia Hatun da kendilerine verilen bu köyü tekkeye vakfetmiştir.Şeyh Edebalı uzun bir hayat sürdükten sonra 726(1326)yılında Bilecik'te vefat etti.Zaviyesinin mescid olarak kullanılan odasına defnedildi.Edebalı,mutasavvıf olmasının yanında ilk Osmanlı kadısı ve müftüsüdür.Dönemin birçok fakihi ile görüşmüş ve onlardan ders almış,çok sayıda talebe yetiştirmiştir.Önde gelen öğrencilerinden aynı zamanda damadı Dursun Fakih,Edebalıdan sonra Osmanlı Devleti'nin ikinci müftüsü ve kadısı olmuştur.Mevlidi Şerif'in yazarı Süleyman Çelebi,Mahmut Paşa yönüyle ikinci kuşaktan Şeyh Edebalı'nın torunudur.Bilecik Edebalı zaviyesine kendisiyle birlikte hanımı,kızı,zamanın büyüklerinden Molla Hattab-ı Karahisar,Şeyh Muhlis Baba ve isimleri bilinmeyen bazı yakınları defnedilmiştir.Ahi reisi Şeyh Edebalı kendisini dinleyenlere;"Toprağa bağlanın.Suyu israf etmeyin.Mirasınızın sağlam kalmasına dikkat ediniz.Veriniz,cömert olunuz elleriniz yumuk kalmasın.İlim sahiplarini koruyunuz.Ağaç dikiniz.Ödünç aldığınızı fazlasıyla iade ediniz.Kuran-ı Kerimi güçlü olmak için okuyunuz.Bağınızı bahçenizi viran bırakmayınız.Hadis ezberleyiniz.Bildiklerini öğretenler unutmazlar.Asıl ölüm ilimden payını almayanlaradır.Faydalı ile faydasızı bilenler bilgi sahipleridir...."der ve tavsiyelerde bulunurdu.Şeyh Edebalı geleceği görebilen bir kişiliğe sahipti.Neyin ne kimin kim olduğunu bilen bir insandı.O gelecekteki Türk birliğini,Kayı Boyunun dolayısıyla Osman Bey'in kuracağını sezmişti.Tüm Kayı Erenleri edebalıdan feyiz almıştı.

13 Tem 2007

NASİHAT

*Şeyh EDEBALİ'den Osman Gazi'ye Nasihat
.....
“Ey Oğul!

Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana... Güceniklik bize; gönül almak sana.. Suçlamak bize; katlanmak sana.. Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana.. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana.. Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana... Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana.. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana..

Ey Oğul!

Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı, Allah Teala yardımcın olsun. Beyliğini mübarek kılsın. Hak yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin. Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin. Sen ve arkadaşlarınız kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve dualarla bize va’dedilenin önünü açmalıyız. Tıkanıklığı temizlemeliyiz.

Oğul!

Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelamlısın. Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgarlarında savrulur gidersin.. Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder. Bunun için daima sabırlı, sebatkar ve iradene sahip olasın!.. Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir. Milletin, kendi irfanın içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır.

İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler. Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmemiş gizlilikler, bilinmeyenler, ancak senin fazilet ve adaletinle gün ışığına çıkacaktır. Ananı ve atanı say! Bil ki bereket, büyüklerle beraberdir. Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin. Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördün, söyleme; bildin deme! Sevildiğin yere sık gidip gelme; muhabbet ve itibarın zedelenir...

Şu üç kişiye; yani cahiller arasındaki alime, zengin iken fakir düşene ve hatırlı iken, itibarını kaybedene acı! Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir.

Haklı olduğun mücadeleden korkma! Bilesin ki atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli (korkusuz, pervasız, kahraman, gözüpek) derler.

En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir. Ülke, idare edenin, oğulları ve kardeşleriyle bölüştüğü ortak malı değildir. Ülke sadece idare edene aittir. Ölünce, yerine kim geçerse, ülkenin idaresi onun olur. Vaktiyle yanılan atalarımız, sağlıklarında devletlerini oğulları ve kardeşleri arasında bölüştüler. Bunun içindir ki, yaşayamadılar.. (Bu nasihat Osmanlı’yı 600 sene yaşatmıştır.) İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkmaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar. Laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez. Dost, düşman olur; düşman, canavar kesilir!..

Kişinin gücü, günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar. Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur. Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür eseri kalır. Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı... Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli. Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan hoşlanmam. Yine de, bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir. Fakat bu kalkıp-iniş yaşatmak için olmalıdır. Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi bir cinayettir. Bey memleketten öte değildir. Bir savaş, yalnızca bey için yapılmaz. Durmaya, dinlenmeye hakkımız yok. Çünkü, zaman yok, süre az!..

Yalnızlık korkanadır. Toprağın ekim zamanını bilen çiftçi, başkasına danışmaz. Yalnız başına kalsa da! Yeter ki, toprağın tavda olduğunu bilebilsin. Sevgi davanın esası olmalıdır. Sevmek ise, sessizliktedir. Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez!.. Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez.

Osman! Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın.

Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın...”

11 Tem 2007

BAGIMSIZLI İLANI

Bagımsızlık İlanı
Ulu Çınar


Dursun Fakih, Osman Gaziye çıkar. “Beyim!” der, “Evet bu güne kadar Selçukluya sadık kaldık, ama Selçuklu kalmadı artık. Siz ne derseniz deyin, adınıza hutbe okuyacağım!” -Adıma hutbe okumak mı?

Hayır, Selçuklu’ya isyan edemem! -Lütfen anlayın. Selçuklu diye bir şey yok gayri ve bundan böyle olmayacak! -Bu büyük bir mesuliyet ama… -Çok sancı çektik. Şimdi yeni bir doğum lâzım. Bunu sizin için değil ümmeti Muhammed için yapacağım. İnsanların ihtiyacı var bize.

Sanırım vakit geldi. Rüyayı hatırlasanıza. Osman Bey hâlâ mütereddittir, ama Dursun Fakih onu dinlemez. Bildiği gibi yapar, çıkar beyinin adına hutbe okur. Ki bu hareketin tek adı vardır:

“Bağımsızlık ilânı!” Dursun Fakih adı üstünde fakihtir. Bilinen ilk şeyhülislâm odur. Genç devletin müesseselerini o kurar. Dahası sağlam temeller üstüne oturtur. Bu ne temeldir ki bir imparatorluğu altı asır taşır. Dikkat ederseniz Osman Gazinin aklında bir devlet fikri yoktur.

Onu buna hazırlayan, inandıran, sürükleyen, gayretlendiren hep veliler olur. Hoş sultanlar, onların gölgesinde ağırdırlar. “Gölge Sultanlar!”… Dizimizin adı, şimdi daha iyi anlaşılıyor olmalı.

DUSUN FAKIH

Dursun Fakıh
Ulu Çınar
Aradan yıllar geçer. Anadolu’daki çalkantılara rağmen beylik büyümektedir. Osman Gazi ihlâslıdır, gayretlidir ama o bir aşiret reisidir hâlâ.

Hoş dahasına da tâlip değildir. Zaman zaman şu beyliğin bile vebalinden çekinir. Ama ûlema cihangirliğe teşvik eder. Gelir, gider devlet fikrini işlerler ki, Dursun Fakih bunlardan biridir. Dursun Fakih, çok âlim görür, ilim meclislerinde bulunur.

Ama gönül gözü Edebâlî Hazretleri’nin dergâhında açılır. Onun akıllara durgunluk veren bir hafızası vardır.
Öyle ki bir kere okuduğunu alır ezberine. O yıllarda Moğollar tam bir belâdırlar. Nitekim Anadolu Selçuklularını dağıtır, sultanı tutsak alırlar. İnsanlar korku içinde ve kararsızdırlar. Şöyle tutunacak sağlam bir dal, sığınacak müşfik bir gölge ararlar. Ortalık beyden geçilmez, ama ehilleri nerede?

TABİR

Ulu Çınar
Osman gazi rüyanın heyecanıyla gelir kendine. Avluda tıkırtılı takunyalar, su sesi ve şıngırtılı ibrikler. Derken müezzinin yanık sesi odayı doldurur.

Mescide geçerler. Osman gazi rüyanın tesirindedir hâlâ. Ebdal Kumral sorar. “Ne oldu sana?” -Bir rüya gördüm hocam. Garip bir rüya! -İyi ya, işte fırsat. Şeyhimize arzeyle. -Hata etmeyiz değil mi?

-Söylediğin şeye bak. Osman Gazi, hani o meydanlara sığmayan yiğit Edebâlî Hazretleri’nin yanında sesini çıkaramaz. Bırakın konuşmayı, nefes almaktan çekinir. Ama bu kez derdini söylese gerektir. Mahçup mahçup rüyasını anlatır. Edebâlî Hazretleri kısa bir tefekkürün ardından “Ey oğul. Sana müjdeler olsun!”

der, “Göğsümden çıkan nur kızımdır (Bâlâ hatun). Seni kuşatması evleneceğinize işarettir. Ağaca gelince: Sen büyük bir devlet kuracaksın. Evlatların adaletle hükmedecekler.

Allah-ü teâlâ seni ve neslini insanların İslâm’la şereflenmesine vesile edecek. Ebdal Kumral heyecanlıdır. “Vallahi doğru söylüyorsun!” der, “Hızır Aleyhisselam’ın bildirdiği müjde bu olmalı!”

MÜJDE

Ulu Çınar

İşte bu gönül erlerinden biri de Ebdal Kumral’dır. Manevi ikrâmlarla donatılmış bir hâl ehlidir. Bir gün Ermeni derbenti denen mevkide Hızır Aleyhisselâm’la karşılaşır.
Hızır Aleyhisselâm Osman Gazi’yi kastederek. “O yiğidin istikbali çok parlak” der,

“Var bul onu ve müjdeyi ver!” -Nasıl bir müjde? -Yakında rüyasını görür.
-Sırrı bileydik, tabirini yapardık. -Tabir Şeyh Edebâlî’ye yakışır. Ebdal Kumral, dergâha koşar. Vardığında sohbet başlamıştır. Bir köşeye sokulur, diz çöker.

Bakın şu işe ki Osman Gazi de oradadır. Genç mücahid kelimesini kaçırmadan şeyhini dinler.
Edebâlî Hazretleri “Toprağa bağlanın!” der, “Su kullanın, ağaç dikin, bahçelerinizi elden geçirin.” (Bunlar şu coğrafyada kalıcı olduklarına dair işaretlerdir) “Fukaraya sahip çıkın, âlimlere hürmet edin.”
Ve bir sır fısıldar: “Heybetli görünmek isteyen, Kuran okusun!” Gecenin ilerliyen saatlerinde Osman Gazi el öper, müsaade ister.

Edebâlî hazretleri gözlerini kısar, geceyi dinler. Sonra nedendir bilinmez “Sabah ola hayr ola” der, “gelin kalın burada!” Bu diyarda ona itiraz ne mümkündür.
“Başüstüne” der, baş eğerler. Derhal döşekler serilir, kandiller çekilir. Avludaki takunya tıkırtıları azala azala kaybolur.

Ocaktaki meşe kütüğü çatırtıyla yanar, duvarda kızıl lekeler dolaşır. Dolunay ak gölgelerle ilişir ılık zemine. Uzaktan uzağa ulumalar duyulur ve ıslık dilli bir rüzgâr… Osman Gazi ayağını uzatıp yatamaz.

Zira odada Mushaf-ı Şerif vardır. Bir köşeye bağdaş kurar, tesbihi ile baş başa kalır. Ama bir ara içi geçer, Edebâlî Hazretlerinin göğsünden çıkan bir nurun kendini kuşattığını görür. Sonra vücudu çınara döner.

Dallanıp budaklanır ve çok büyür. Yaprakları bulutlara varır, kökleri kıtaları tutar. Dağlar ovalar, nehirler, şehirler… İnsanlar fevç fevç gelir gölgesine girerler. Huzurlu ve neşelidirler.

10 Tem 2007

BİR RÜYADAN DOGAN DEVLET


"BİR RÜYADAN DOĞAN DEVLET: OSMANLILAR"
Osman Bey sık sık Şeyh Edebalı'nın ziyaretine gider öğütlerini dinlerdi.Misafir olarak kaldığı bir gecede gördüğü rüya şöyle idi.Şey Edebalı'nın koynundan çıkan bir ay geldi kendi koynuna girdi.Göğsünden bir ağaç bitti.Öylesine büyük bir ağaç oldu ki dalları gökleri,kökleri tüm dünyaya sardı.Gölgesi bütün yeryüzünü tuttu.İnsanlar o ağacın gölgesinde toplandılar.Ulu dağlara ve dağların eteğinden çıkan coşkun sulara hep o ağaç gölge etti.
Osman Bey rüyasını Şeyh Edebalı'ya anlatır.Edebalı rüyayı şöyle yorumlar:"Oğul Osman,Hak Teala sana ve soyuna hükümranlık verdi mübarek olsun,kızım Malhun Hatun senin helâlin olsun."der.Edebalı'nın bu yorumu üzerine Osman Gazi Malhun Hatun(Rabia Bala Hatun)ile evlenir.
Bu rüyadan doğan Osmanlı Devleti tam 6 asır Devlet-i Muazzama olarak üç kıt'ada hüküm sürdü.Osman Gazi'nin soyundan gelen Padişahlardan bazıları 50 yıl bazıları birkaç ay Tahtta kaldı.Büyük bir devlet kuran Osman Gazi öldüğünde kendisinden geriye şahsi mirası olarak bir atı bir kılıcı bir çizme ve birde çadırı kaldı...

AŞİRETTEN DEVLETE

Aşiretten Devlete


Şeyh Edebâli Aşireti devlete taşıyan veli Osman Gazi, Ertuğrul’un ocağında doğar. Destânlarla, menkîbelerle büyür. Babasının silah arkadaşlarını âdeta esir eder.

Ayaklarına dolanır, önlerini keser. Ne eder eder cenk hatıralarını anlattırır onlara. Akranlarının çelik çomak oynadıkları çağlarda ata biner, yay gerer. Bıyıklarının terlediği günlerde akınlar düzenler.

Bu coğrafyada zemin kaypaktır. İmparator ne kadar entrikacı ise, tekfurlar da dönektirler bir o kadar. Şefkate şiddetle, ihsana ihanetle karşılık verilen bir iklimde insan kurt olmalıdır. Gün gelir tehlikeyi hisseder, pusuları koklar.

Osman gazi tam bir muhariptir. Atiktir, tetiktir. Attığını vurur, vurduğunu devirir. Cengi satır satır okur ve bin türlü hile bilir. Ama o sadece aşiretini düşünür. Devlet mi dediniz? Yoo hayır! Henüz hayâli bile yoktur zihninde.

O yıllarda Derviş Gazi denilen Hakk aşıkları Anadolu’ya sızar. Bunlar genellikle Horasan asıllıdırlar. Hekimdirler, demircidirler, debbağdırlar. Hasılı sanat sahibidirler ve işlerini iyi bilirler. Dürüst ve emindirler.
Hıristiyan ahali bunlara“sarıklı” der ve çok güvenirler. Emanetlerini onlara bırakır, hakemliklerine inanırlar. Öyle ya bu diyarda yalan bilmeyen, haram yemeyen kaç kişi kalmıştır?

ERTUGRUL GAZİ

ERTUGRUL GAZİ
Doğum tarihi kesin olarak bilinmediği gibi,Genel kabule göre 1189’da doğmuş,1231’de Söğüt’e yerleşmiş 1281’de ise vefat etmiştir.babası oğuzların Bozok koluna bağlı Kayı boyundan Süleyman Şah’tır,annesi Hayme Ana,eşi ise Halime Hatun’dur.

Ertuğrul Gazi’nin,Sungur,Tekin,Gündoğdu ve Dündar isimli üç kardeşi,Osman,Saru Batu(Savcıbey) ve Gündüz isimli üç oğlu vardır.Selçuklu ordusunun Sivas yakınlarında büyük Moğol birliği ile savaşında Ertuğrul Gazi’nin Selçukluların yardımına koşması ve zaferdeki katkısı nedeniyle Selçuklu hükümdarı Alaeddin tarafından kendisine Ankara tarafındaki Karadağlar mıntıkası ikta olarak verildi.Ertuğrul Gazi daha sonra aşiretiyle beraber Söğüt ve Domaniç’e yerleşti(1230).

Ertuğrul Gazi,çevresinde bulunan beylik ve devletlerin durumlarını,siyasi şartlarını iyi değerlendirdi.Komşularıyla daima iyi geçinerek aşiret ve tebaasını güçlü bir durumda rahat ve huzur içinde yaşattı.

Ertuğrul Gazi’nin ölümünden sonra,küçük oğlu,Osman Gazi kavim ve kabilesinin reisi oldu.Osman Bey’in bağrından çıkarak denizleri,diyarları,kıtaları ve ülkeleri muhteşem dalları arasına alacak olan çınarın kökü toprağa yayılmaya başladı.Öyle ki,bu çınarın gölgesi altında bütün insanlık Asr-ı Saadetten sonra,bir daha görüp hayal edemediği bir şekilde tam altı asır yaşadı.

Ertuğrul Gazi,kuruluş döneminde Ahi Şeyhi olan Edebalı’dan büyük yardımlar görmüş ve oğlu Osman Gazi’ye vasiyetinde’de bunu açıkça dile getirmiştir
Google Gruplar
irfanmektebi@hotmail.com grubuna kayıt ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Benim Peygamberim

İlgili aramalar: müzik - ilahi -  ilahi