Son dakıka

27 Mar 2008

Emine şenlikoğlu röportajı

Bomba röportaj!
-------------------------------------------------------------------------------------------------
Tarih: 26 Mart, 2008 • Kategori: Haber, Magazin





Magazin dünyasının usta yazarlarından Sema Denker‘in son haftaya damgasını vuran bomba röportajı, tekmili birden tamamı elektrikliPOSTA‘da.
Hürriyet Kelebek’te iki gün yayınlanan ve iki günde de en çok okunan haber/röportaj olan İslami yazar Emine Şenlikoğlu röportajının tamamı burada.
Üstelik, yayınlanmayan bölümleriyle.
Yayınlanmayan soru ve cevaplar.
İlginç açıklamalar…
Hepsi noktası virgülüne aşağıda…
İyi okumalar…
Buda EP farkı…
Sema Denker, Emine Şenlikoğlu röportajı:
- Uzun zamandır sesiniz kısık. Bir rahatsızlığınız mı var?
Guatr ameliyatı oldum. Büyük bir kitle aldılar. Allah’a şükür o kitle temiz çıktı. Bu ameliyattan dolayı sesim kısıldı. İnşallah yaza kadar her şey düzelecek.
- Geçmiş olsun… Sizi daha yakından tanıyarak başlayalım…
Ben, anne tarafı Giresun, baba tarafı ise Adapazarı’na yerleşmiş bir Gürcü kızıyım. Babam Adapazarı Sinanoğlu’nda Belediye Encümen Azası’ydı. Daha sonra Karaçalı’da muhtarlık yaptı. Köyümüze okul getirmiştir ama beni okutmadı. Neyse, ben 10 yaşındayken İstanbul’a geldik. Babam burada ticaret yapmaya başladı. Önce lokanta açtı, sonra da manüfaturacılık yaptı. Çok iyi para kazandı. Hatırı sayılır bir işadamı oldu. Fakat iflas etti. Çünkü cömert ve çok çapkındı. Çapkınlığı onu bitirdi.
- Sonra tövbekar mı oldu?
O dönem yarımyamalak bilgilerle kendilerini fahişe görmek yerine, çapkın erkek olarak görüyorlarmış. Böyle bilinçli bir İslam hala öğretilmiyor ki… İslamı ona anlatışımdan sonra çapkınlığı bıraktı ama bırakana kadar da çok şey kaybettik. Öyle ki, annem hizmetçilik yapmaya bile razı olmuştu. O kadar kötü durumdaydık.
- Köyüne ilkokul yaptıran bir adamın, çocuklarını okutmaması da çok ilginç.
Kızla erkek yan yana oturuyor diye göndermemiş. Babam zeki biriydi ama bilgili değildi. Bu yaptığına nasıl kızılmaz ki! Okula göndermezdi ama çarşaf giydim diye beni döverdi. Fakat ben yine de okudum. İlkokulu, ortaokulu ve liseyi dışaradan okuyarak bitirdim. Üniversite de okudum. Master yaptım. Birçok etkinliklerden sertifika aldım. Okumayı hep çok sevdim.
- Peki anneniz, o nasıl bir kadın?
Annem okumammış ama çok enteresan bir kadın. Fakat babamdan çok çekti. Annemi çok döverdi. Babam gençlik yıllarında çok hırçın biriydi. Zaten bize hep erkeklerin aldanışını anlatırdı. Çünkü iki evliydi…
- Annenizle mi imam nikahlıydı?
Evet, sonra ilk eşini boşayıp, annemle evlendi. Babam o kadar enteresan birisiydi ki, “Kadın yapınca zina oluyor, namussuzluk oluyor da erkek yapınca neden olmuyor?” derdi. Hatta bir gün, “Kadınlar kovuluyor da, erkekler niye kovulmuyor” diyerek, zina yapan bir erkeği köyden kovmuş. Bunları sorgularken dinden uzaklaşmış. Dini kitaplardaki yasaklardan dolayı bir çıkmaza girmiş ve “Allah’ın gönderdiği din buysa, ben bu dini istemiyorum” demiş. Uzun süre dinden uzak yaşamış. 25 yaşından sonra tekrar dine geri dönmüş. Ama çok bilinçsiz olarak.
- Babanız da gerçekten çok enteresanmış. Bir yanda kadın erkek eşitliğini savunuyor, diğer yanda da eşinin üzerine kuma alıyor…
Öyle, enteresan biriydi. Mesela bizimle namaz kılmıyoruz diye kavga ederdi, kendi kılmazdı… Bize de bu anlamda hiçbir şey öğretmezdi. Böyle çok karma bir ailenin çocuğuyum ben. Bu arada babam hurafeler yüzünden benim annemle evlenmiş.
- Nasıl yani?
Üvey annemle arasında bir tartışma olmuş, babam bu tartışma sırasında, “Eğer bana ne olduğunu söylemezsen, üstüne evlenirim” demiş. Kadın da söylemeyince, evlenmeye mecbur hissetmiş kendini. Zannetmiş ki, evlenmezsem karım benden boşanır. Çünkü karısını çok seviyormuş. Yani babamı hurafeler mahfetmiş. Dolayısıyla ben hayatım boyunca babama da çok kızdım. Çocuklarına iyi bir gelecek hazırlamadığı, okutmadığı ve iki kadını da çok ağlattığı için…

ZEKİ MÜREN’İN ATÖLYESİNDE ÇIRAK OLARAK ÇALIŞTIM
- Çocukken ya da genç kızken nasıl bir hayatınız vardı?
Çocukluğumu yaşadım. Çünkü sokakta çok oynamışımdır. Fakat, 13 ile 17 yaş dönemimden hiç bahsetmek istemiyorum. Çok karanlıktı benim için. Kötü bir dönemdi. Kötü derken, alnımda bir kara leke yok. Zor yıllardı. Beyaz günlerle, kara günleri hem çocukluğumda hem de gençliğimde yaşadım.
- Ne zaman kapandınız ya da çarşaf giydiniz?
23 yaşında kapandım… Kapandım derken çarşaf giydim… 23 yaşına kadar kulaklarımı kapatıp, arkadan bağlanan türban takıyordum. Bone gibi kullanıyordum türbanı. O da dedem, “saçının teli gözükmeyecek, günah” demişti.
- Dedeniz böyle söylediği için mi kapandınız, yani korktuğunuz için mi?
İçimde, derinliklerde Allah’a karşı bir ilgi hep vardı. Ama kötü Müslümanları görünce, bunu Allah’a, dine mal ederdim. Böyle bir bilinçsizlik vardı.
- Ergenlik döneminde sevgiliniz, flörtünüz var mıydı?
Bizim dönemimizde şöyle bir inanış vardı; Bir kız, birisini sevebilir ama o kızın birisiyle konuşması demek, onun kötü yola düşmesi demekti. Babamın böyle bir eğitim tarzı vardı. Gönül verme işi olabilir ama gezme, tozma, konuşma olamazdı.
- Buna katılıyor musunuz?
Aslını sorarsanız İslam’da kişi sevebilir ama flört denilen şey, çiftleri yıpratıyor. Ama kimse bunun farkında değil…
- Evleneceğin ya da aşık olduğun insanı tanımanın ne zararı olabilir ki?
Tanımaya çalışmak, flörtün duruma bağlı…
- Biraz açalım mı?
Nişanlıyken birkaç kez eş adayının eve gelip gitmesi başka, gezme, tozma başka. O gezme dönemindeki heyecanı, evlendiğin zaman bulamazsan, çiftler birbirinden soğuduğunu düşünüyor ve “Demek ki bizim sevgimiz kalmadı” diyerek boşanıyor. Halbuki alakası yok. Bunu anlamıyorlar. Dolayısıyla ben, babamın bu yönünü takdirle karşılıyorum. Bu yönünü kabul ediyorum ama öbür yönlerini kabul etmiyorum.
- Kaç yaşında aşık oldunuz?
Benim çocukluktan, genç kızlığa geçiş dönemimde az önce dediğim gibi çok acılarım vardı. Dolayısıyla aşka, meşke hiç zamanım yoktu. Bir de ben çocukluğumdan itibaren hep kahramanlıklar planlardım. O yüzden erkek gibiydim. Silah taşırdım, yumurtaya nişan alırdım. Dolayısıyla benim aklıma erkek düşmemişti, bir şekilde düşürülmemişti.
- Sizce bu sağlıklı mı?
Genç kızı düzgün yönlendirebiliyorsanız zararlı değil. Ama düzgün yönlendiremezseniz, sağlıklı değil…
- Düzgün yönlendirmek derken…
Şimdi bir genç kız bir erkeğe, bir erkek de genç kıza kur yapmıyorsa tehlikelidir…
- Yani bu eşcinsel olabileceği anlamına geliyor…
Evet… Çocuğu düzgün yönlendirmek önemli… Ben eğer çok kötü günler yaşamıyor olsaydım, belki kur yapardım.
- Size kur yapan oldu mu?
Vardı tabii. Vardır herhalde. Bunu kur olarak anlamazdım ama beni dokuz yaşından itibaren istemeye başlamışlar.
- Dokuz yaşından itibaren mi?
Şöyle ki, “Biz büyümesini bekleriz” derlermiş…
- Genç kızken kendinize bakar mıydınız, mesela hiç kuaföre gidip saçınızı yaptırdınız mı?
Düğünlerde kuaföre gider saçımı yaptırırdım… Çünkü babam sadece düğünlerde saç yaptırmak günah değil demişti. O kadar biliyormuş. (Gülüşmeler)
- Makyaj yapar mıydınız?
Tabii. Düğüne gittiğim zaman yapardım. 1.70 boyum vardı, kilom da 60 civarındaydı. Çok zayıftım. Pantalon giyer, üzerine de uzun tunik giyer, hafif makyajımı yapardım.
- Hiç çalıştınız mı?
Evet. Ben modelisttim. Zeki Müren’in atölyesinde bile çalıştım. Çıraklık yaptım. Sonra başka yerde, çıraklıktan modelistliğe kadar yükseldim. Modellerimde çok tutuluyordu. İşyerimiz de Beyoğlu’ndaydı.
BEYİMİN GÖZ RENGİNİ İMAM NİKAHINDAN SONRA GÖRDÜM
- Şu ana kadar anlattığınız Emine Şenlikoğlu çok çağdaş, modern bir kadın. Peki şu anki İslami bilinciniz nasıl oluştu?
Bir dönem, Allah’a inanıp, ahirete inanmama dönemi geçirdim. Hep İslam’ın karanlık olduğunu düşünürdüm. İşte bu dönem benim, farkındalıkla bir arayışa girmeme sebep oldu. Önce Hıristiyanlığı araştırdım. Çünkü hep, “Avrupa’yı İncil ileri götürdü, İslam âlemini Kuran geri bıraktı” deniyordu o yüzden meraktan önce İncil’i okudum. Batı’nın İslam ülkelerini sömürerek zengin olduğunu bilmiyordum ki. Neyse ben öyle başladım. Bütün dinlerin kitaplarını okudum. Umduğum hiçbir şeyi bulamayınca, Kuran’ı okumaya başladım ve 18 yaşında bu döneme girdim. Yani din var mı, ahiret var mı dönemine girdim. Ama benim asıl, şu anki halime dönüşüm 23 yaşından sonra olmuştur.
- Eşiniz Recep Bey’le ne zaman tanıştınız, aşık oldunuz mu?
Evet âşık olduk… Ben modelistlik yaptığım dönemde, muhasebeye de bakıyordum. Tam İslamı araştırdığım bir dönemdi ve çok yorulmuştum. Patronum da muhasebe elemanı almak üzere gazeteye ilan vermiş. Neyse benim bir konferansa gittiğim gün, beyim şirkete iş görüşmesine gelmiş ve kadın çalışan olmadığını görünce işi kabul etmiş. Konferans çıkışı şirkete gittim. Kapıdan içeri girdim, bir sakallının oturduğunu gördüm. “Hoşgeldiniz” diyerek, işimin başına döndüm. Bir saat sonra baktım, sakallı adam hala oturuyor. Sonra yanına gidip, ona burada ne yaptığını, birini bekleyip beklemediğini sordum. O sırada da gazete okuyordu. Kafasını bile kaldırmadı. Sinirden sigara yaktım. (Günde 3 paket sigara içerdim, sonra bıraktım) Tekrar sorumu sordum, bunun üzerine bana, “Ben burada çalışmaya başladım” dedi. Konuşurken yüzüme bakmadığı için gıcık kaptım. İçimden de “Yobaz ne olacak, güzelim ya, kalbi bozulur diye düşünüyor” dedim. Sonra, “Ya kardeşim niye yüzüme bakmıyorsunuz, yiyecek miyim sizi?” dedim. Ondan sonra kafasını kaldırdı, bir gözüyle bana baktı ve “Allah diyor ki harama bakma. Siz diyorsunuz ki bakın. Sizce sizi mi dinleyeyim, Allah’ı mı dinleyeyim” dedi. Bu sözü beni çok etkiledi.
- Ve aşık oldunuz?
O daha ilk günden benim için, “İşte aradığım kadın” demiş. Ben ise yıllar sonra beyime aşık oldum.
- Recep Bey’le flört ettiniz mi?
Nasıl gezip dolaşacağız? Ben adamın gözünün rengini imam nikâhından sonra gördüm… Adam, tek bakışın bile günah olduğunu zannediyor. O da kadına bakılabileceğini sonra öğrendi. Biz, gezerdik ama camiileri gezerdik. Ama yanımızda hep birileri olurdu. Ben de birileri var diye kızardım ama meğer dinde yeri böyleymiş… İşte böyle yobazlık ile aydınlık İslam arasında sıkışıp kalmıştım. Ne doğru, ne yanlış bilmiyordum. Bazı konulara yobazca yaklaşıyordum, bazı konulara da şaşırıp kalıyordum… Neyse sonra evlendik. Çok da mutlu oldum. Hapise girdim. 2.5 yıl hapis yattım. Birçok insan ona evlen demiş, o da, “Asla böyle bir şey yapmam, karımı seviyorum” demiş.
- O zaman siz dört kadına karşısınız?
Bir kadın evlenirken, “Sen benim üstüme evlenemezsin” diye şart koşarsa, ikinci evlilik yasaktır. Bitti… Herkes bunu yapsın. Şimdi ben burada bir şey daha söylemek istiyorum, bugün laiklikte bir erkeğin 10 kadını, yüz kadını var? Bu niye konu olmuyor? Bu daha beter. Bugün dileyim ki dengesiz adamın biri 4 kadını aldı. Dördünün de masrafını görmek, çocuklarını sahiplenmek zorunda.
- Dini nikahla kim kime sahiplenir Emine Hanım?
Bir nikâh varsa erkek yine o kadına sahip çıkıyor. Ama nikâhsız bir ilişki yaşıyorsa, sahip çıkmıyor. Fakat gizli saklı, kaçamak yapılan dini nikah da nikah değildir.
- Sizin flört anlayışınızda, iki genç el ele de tutuşamıyor değil mi?
El ele dolaştı diyelim, o adam elini tuttuğu kızla evlenecek mi bakalım? Bir erkek 10 kızla gezdi. O adam, evlendiği zaman karısında, gezdiği 10 kızın özelliğini görmek isterse ne olacak? İslam’da insan dejenerasyonuna izin yok. Ama öyle görücü usülüyle de evlilik yok. Araştırmalar yapılacak, ondan sonra kız ve erkek birbirini görecek. Tabii ki konuşacaklar, kanları birbirine kaynıyor mu bakacaklar. Ama bunun için birbirlerine dokunmaları gerekmiyor. Ben demiyorum ki bütün Müslüman kızlar böyle yaşıyor. Birbirine dokunan vardır tabii. Herkes kendi hesabını, kendi verir.
- Siz kaç yıllık evlisiniz?
30 yıl oldu… 4 yıl dini nikâhla yaşadık. Yobazlık işte. O zaman resmi nikâha karşıydım. Sadece ben değil, birçok Müslüman karşıydı. Bence bu körcehaletin en büyüğü. Bu, kadına yapılan zulmün bir başka yönü. Beyim istiyordu, ben istemiyordum. Çünkü ben öyle inanmıştım. İşte yanlış inanandan korkacaksın. Allah’a çok şükür çabuk uyandım, o karanlık tünelden çabul çıktım.
- Kaç çocuğunuz var?
İki, bir kızım, bir oğlum var.
- Kızınız kapanmak istemeseydi tepkiniz ne olurdu?
Çok üzülürdüm ama döverek kapatmazdım.
- Şu an evli mi?
Evet, severek evlendi… Bir gün kızımla oturuyoruz, yanımdan kalkıp giderken bir mektup düşürdü… 11 yaşındaydı ve ister istemez okudum. Baktım ki mektup dayımın oğlu İrfan’dan gelmiş. Mektup’ta, “Ben seni mutlaka alacağım, annem duyarsa bizi öldürür” diyor… Çocuğu da çok severim. Hemen onun yanına gittim ve kızımı sevip sevmediğini sordum. O da sevdiğini söyledi. Yalnız İrfan sosyalizm kitapları okuyordu. Ben ona, “Benim kızımı alacaksan benim seni yetiştirmem gerek, kabul mü?” dedim. Kabul etti.
- Bu dayatma değil mi şimdi?
Hayır. Sosyalizmi de öğrensin ama dinini de öğrensin… Benim kızımı alacaksa, dinsiz olamaz.
- İrfan Bey dinsiz miydi?
Dinsizliğe doğru gidiyordu ve kendisi bana söz verdiği gibi hem dinimizi öğrendi hem de sosyalizmi öğrendi. Kızımla birbirlerini görüyorlardı ama el ele tutuşma falan yok… Büyüyünce de evlendiler.
- Ya oğlunuz?
O da evli. O da teyzemin kızıyla severek, isteyerek evlendi.
- Çocuklarınız okudu mu?
Kızım okumadı. İlkokula gitti ama ortaokulda bıraktı. Ben, kızım, gelinim üçümüz aynı anda imtihanlara girdik. Ben geçtim, onlar geçemedi ne yapayım? Zorla bu iş olmuyor. Oğlum da okumadı.
- Kaç yaşındalar?
Kızım 39, oğlum 38 yaşında… Ben ise 55 yaşındayım…
- Çocuklarınız bu eşinizden değil mi?
Hayır, ilk eşimden…
ÇAPKINLIK NAMUSSUZLUKTUR!
- Öyle mi? Kaç yaşında evlendiniz?
Benim kızımla aramda 15 yaş var. Babam evden gittiği dönemde, yani 14 yaşında beni evlendirmişti. Sonra kendi isteğimle ayrıldım. İşte biraz önce bahsettiğim karanlık yıllarımdır bu yıllar. Babamın yanlışlarından biri de budur. Sürekli olarak kızın başı bağlı olsun derdi.
- Boşanmış olmanız, iki çocuğunuzun olması eşiniz için sorun teşkil etmedi mi?
Kendi dünyasında sorun yaşamış olabilir ama bana hiç hissettirmedi. Çünkü bana çok âşık…
- Siz aşık mısınız?
Beni kızdırdığı zaman değilim, kızdırmadığı zaman aşığım…
- Aşkı nasıl tarif edersiniz?
Biz eşimle 1980 yılında evlendik. 1994 yılına kadar kocama kara sevda âşıktım. Sonra kalbimi çok kırdı. O gün, o derin aşkım bitti. Zaman zaman o aşk tazeleniyor ama beni teğet geçiyor…
- Recep Bey, ne yaptı da kırdı kalbinizi, sizi aldattı mı, çapkınlık mı yaptı?
Hayır, hayır böyle bir şey yok… Benim kocam çok namuslu bir erkektir.
- Çapkınlar namussuz mu?
İslam’a göre çapkın erkek namussuzdur… Bir kadını çok beğenebilir, iç dünyasında ilgi duyabilir ama namuslu erkek kafasını çevirir gider. Aynı şey kadınlar için de geçerli.
- Romantik misiniz?
Her zeki insan romantiktir. Ama bunlar özel şeylerdir, anlatamam. Şimdi bir yazar romantik değilse, bir romantik sahneyi yazamaz. Böyledir bu iş. Ben romantik miyim, bunu beyime sormak gerek?
- Eşiniz romantik mi?
Evet, romantiktir. Zaman zaman bana güzel jestler yapar. Hediye almaz, ben alırım. Onun jestleri başka bir şey. Mesela beni gezdirmeyi çok sever. Beraber ava çıkarız. Hayaller kurarız. Mesela son olarak Kayseri’de Erciyes Dağı’na çıktık. Teleferiğe bindik, dolaştık, çok mutlu oldum. Sandala binip, gezmeyi severiz. Bu anlamda eşim sürpriz yapar bana.
- Şu an eşinizle beraber nereye gitmek istersiniz?
Kış ayında bir yaylada, geniş bir evde eşimle beraber üç ay yaşamak isterim. Ama çalışmaktan dolayı fırsat bulamıyorum.
- İstanbul’da en çok nereyi seversiniz?
Boğazı. Nişantaşı’nı, Beyoğlu’nu da severim. Her yeri gezerim, fotoğraf çekerim. Fotoğraf eğitimi de aldım. Çektiklerimle bir sergi açmak istiyorum.
- Eşinizle birlikte bir restorana gidip, balık yer misiniz, keyif yapar mısınız?
Tabii ki. Balık yemeği severim, balık tutmayı severim. Eminönü’ndeki balıkçılardan, ekmek arası balık yemeği çok severim. Ama eşimle son zamanlarda baş başa bir yere gidemiyoruz çünkü vakit bulamıyorum. Bulduğumuz zaman yapıyoruz. Restoran olmasa da bir deniz kenarında durup, oturmayı severiz.
- Marka giyer misiniz?
Giymem. Çünkü kendim bir markayım. Benim markaya ihtiyacım yok. Yani marka beni daha çok markalaştıramaz.
- Modayı takip ediyor musunuz?
Modayı asla takip etmem. Kendime yakışanı moda yaparım. Kendi modellerimi, kendim çıkartırım. Renk uyumuna dikkat ederim. Elbiseme giden türban takarım. Sokakta çarşaf giyerim, evimde elbiselerimi giyerim. Ben içeride, devamlı kırmızı, bordo, pembe türban örterim.
- Şimdi bazı hanımlar saçına böyle filmlerden topuz yapıyor, üste türban takıyor. Kocaman bir kafa oluyor. Bu görüntüyü beğeniyor musunuz?
Güzel olanı beğeniyorum.
KADIN İSTEKLİ OLDUĞU ZAMAN ERKEĞİNE TEKLİF EDEBİLİR
- Türban takıp, makyaj yapanı, altına blue jean giyene tepkiniz nedir?
Bu çok kötü bir şey. O kızımız acaba İslam’ı ne kadar biliyor. Bu tam tesettür değildir. Aşağılamıyorum da. Dese ki İslam bu, çok kızarım asla izin vermem buna.
- İslamı kendine göre modernize edemez mi?
Modernize edebilirsiniz ama yine İslam’ın sınırları içerisinde edebilirsiniz.
- Sizin hayatınızda bakım var mı, türbanlı, çarşaflı kadın bakım yapar mı?
Dindar kadınların bilinçlileri kendilerine çok güzel bakarlar. Kuaföre giderler, cilt bakımı yaptırırlar, saçlarını boyatırlar. En güzel dekolte kıyafetleri alırlar. Dışarıda kapatırlar, ama evinin içinde dekoltesini giyer. Niye giymesin? Onların özel dünyası farklıdır, tüzel dünyası farklıdır.
- Şu özel dünyanızı biraz anlatır mısınız?
Bilinçli kadınlarımız sahnede gördüğünüz sanatçılardan daha da güzel giyinirler. Kendilerine çok güzel bakarlar. Eşlerinin karşısına harikulade bir şekilde çıkarlar. Ama bilinçsizler bakımı haram zanneder. Bunu düşünene çok acırım.
- Bu bilinçli dindar hanımlar dediğiniz hanımlar, seksi iç çamaşırları giyer mi?
Alır, giyer, ne var bunda? Günah bir şey değil ki. Tabii ki alsın.
- Çarşaflıların, içlerine çok seksi iç çamaşırı giydikleri yolunda bir efsane vardır hep. Gerçekten giyerler mi?
Giyinsin, ne var? Çarşafın altına giyilmez bir defa. Çarşafın altında elbisesi vardır, uzun pantolonu vardır. Kocasıyla baş başayken şort giysin, kime ne? Niye yadırganır ki? Bu kadın sokakta örtülü diye, yatakta da örtülü olacak hali yok yani.
- Sizlerde kadın, erkeğine sevişmeyi teklif edebilir mi, özel hayatlarında bu rahatlığı var mıdır?
Aslında siz çok önemli bir konuya temas ettiniz. İslam’ın bu konuda çok güzel bir tanımı vardır. İslam yatak odasını karı-kocaya bırakmıştır. Allah araya perde çeker, kendi bile görmez. Hani bazıları melekten çekinirmiş hikâyeleri var ya, böyle bir şey yok. Kadın istekli olduğu zaman tabii ki erkeğine teklif edebilir. Bunun hiçbir sakıncası yok. Ama hurafe kitabında kadına bunu da yasak gösterirler. Kadına, eşine yüz verme der. Karı-koca arasında böyle bir yasak yok. İslam çok güzel bir din. Ben okudukça hayran kalıyorum.
- Sinemaya gider misiniz?
Çok nadir. İslami açıdan izlemem gereken bir film varsa giderim. En son Viyana’da üç boyutlu bir film izledim, Allah bana o fırsatı versin de üç boyutlu bir film yapayım. Bu arada ben yönetmenliği de merak sardım. Ders alıyorum.
- Öyle mi, nerede alıyorsunuz?
Sinan Çetin’den, Plato Film’den.
- Kaç aydır alıyorsunuz?
Epey zaman oldu. Kimselere görünmeden gidiyorum işte.
- Dersler nasıl gidiyor?
Sinan Bey müthiş birisi. İyi bir insan, beğendiğim birisi. Dersler de iyi gidiyor. Öğreniyoruz işte.
- Anladım. Bir sit-com yazdığınızı duydum. Doğru mu?
Evet. Çok komik, neşeli bir senaryo hazırlıyorum.
- Kimi oynatmak istersiniz bu sit-com’da.
Komedi Dükkanı’nındaki Tolga Çevik’i oynatmayı çok isterim ama buna bütçem yetmez.
LUNAPARK GAZİNOSU’NDA FİLİZ AKIN’I İZLEDİM
- Sanatçılardan kimi beğenirsiniz?
Selda Bağcan’ı ve Hümeyra’yı beğenirim.
- Yaptırdığı estetikleri, modayı takip etmesi ile Ajda Pekkan kadınların rol modeli olmuştur. Sever misiniz Ajda Hanım’ı?
Ajda Pekkan bizi sevmez, benim ruhum da onu. Yıllar önce Ajda Pekkan’ın bizi çok küçük düşürücü bir demeci olmuştu. İçki içmemeyi gericilik olarak yorumlamıştı. Ondan sonra sevmedim. Ama kendini bırakmaması hoş. Seyircisine saygı için estetik yaptırıyormuş. Şimdi biz estetik yaptırmıyorsak, okuyucumuza saygısızlık mı yapıyoruz?
- Estetik haram mı?
Niçin yaptığına bağlı. Başka erkekleri etkilemek için yapılan estetik, eğer özür yoksa haramdır.
- Siz yaptırır mısınız?
Yaptıracak bir yerim olursa, yaptırırım. Şu anda yüzümdeki kırışıklıklardan rahatsız değilim. Ama ileride ne hissederim, bilemem. Ama şunu biliyorum ki, botoks asla yaptırmam.
- Neden?
Botoks çok saçma ve geri zekâlı bir işi. Aslında botoks cildi yıpratan bir şey. Ama çok yaşlandığımda, kırış kırış olduğumda hala kocama âşıksam, belki yüz gerdirme yapabilirim.
- Sezen Aksu geniş bir hayran kitlesi olan sanatçı. Bildiğim kadarıyla İslami kesim de onu çok seviyor…
Evet, ben kendisini beğenirim ve ben onun şiirlerine karşılık şiirler yazmıştım. Dediğiniz gibi Sezen Hanım’ı İslami kesim de sever. Çünkü onun İslamı kesimi küçük gören, aşağılayan hiçbir sözü olmamıştır. Olsaydı, sevmezdik zaten.
- Çok yakın zaman Aysel Gürel’i kaybettik, kendisiyle tanıştığınızı duydum, doğru mu?
Evet. O görüşmemizde fikirler tartışma geçti aramızda. 2-0 öndeydi. Çünkü o tartışmayı kazanmak istemedim. Ama o beni çaktırmadan aşağılayarak bayağı içini dökmüştü. Yine de nefret etmedim ondan. Hatta vefat ettiğinde çok da üzüldüm. Dedim ki, “Ey Aysel Gürel, ne olurdu biraz daha Allah’a yakın bir şeyler yapsaydın, biraz da Allah’tan yana yaşasaydın. Ne kaldı şimdi elde?”
- Hiç konsere gittiniz mi?
Gençliğimde iki defa gittim. Birisi Bülent Ersoy’un konseriydi. Daha o zaman ameliyat olmamıştı. Diğeri de gazinoya gitmiştim…
- Gazinoya mı gittiniz!
Evet. Ama çok gençtim. İşyerindeki arkadaşlarıma bir gün işi zamanında bitirirlerse onları gazinoya götüreceğime dair söz vermiştim, bu sözümü tutmak için Lunapark Gazinosu’na gittim.
- Kim sahneye çıkıyordu?
Filiz Akın.
- İçkili bir gazinoya gittiğinizin farkındasınız ama değil mi?
Ben içki miçki görmedim, belki de vardır, bilmiyorum.
- Sizlerin starları var mı?
Var tabiî ki. Konserler de yapılıyor. Ama isim söylemem yanlış olur.
- Televizyon izlediğinizi biliyorum. Şov programlarını izler misiniz? Beyaz’ı, Okan Bayülgen’i?
Okan Bayülgen’i izlemiyorum. Çok zeki, ama konuklarının programına dekolte gelmesini istiyormuş. Hoş değil. Beyaz’ı, Davut Güloğlu’nu, Tarkan’ı ruhum seviyor. Bize yakın oldukları için değil ruhumun sevmesi. Yoksa hiç birinin konuşmaları, yaşam tarzları İslam’a yakın değil. Allah’a karşı kötü birisi değiller demek ki. Kötü olsalar, Müslüman ruhu bir insanı sevmez. Bu arada İbrahim Tatlıses’e aklım ermiyor. İbrahim Tatlıses’in yerinde bir Saadet Partili, ya da Ak Partili birisi olsaydı, gazeteler her gün onun hakkında bir şeyler yazardı. Şimdi Tatlıses, “Allah” diyince ağlıyor, sonra kalkıp dansöz oynatıyor. Bu ne demek yani? Akıl erdiremiyorum.
- Hangi dizileri izliyorsunuz?
Binbir Gece’yi, Elveda Derken, Kurtlar Vadisini ilk baştan itibaren izleyemedim ama bir gün onu baştan sona izleyeceğim. Bir de Komedi Dükkânı’nı izliyorum. Sabah programlarından da izlediklerim var.
- Oyunculardan kimi beğeniyorsunuz?
Türkan Şoray, Gençliğimde de beni ona çok benzetirlerdi. En hayran olduğum ise Yılmaz Güney’di.
SİBEL CAN’IN KAPANACAĞINA HİÇ İNANMIYORUM
- Ya Hülya Avşar…
Hülya Avşar çok zeki bir kadın. O, asla gerçek Hülya Avşar’ı değil, başka bir Hülya Avşar’ı gösteriyor insanlara. Kocası onu aldattığında, göstermiş olduğu gayret beni çok şaşırttı. Çünkü o dönem, “Boşanıp, birisine aşık olsam o aşk da bitecek” dedi. Çok önemli bir sözdü.
- İslami kesimin erkekleri, kadınları Hülya Hanım’ı seviyor yani…
Bizim eşlerimiz açık kadın varsa, kolay kolay bakmazlar, o filmleri izlemezler. Eşim gazete okuduğundan tabii ki dünyadan haberdar. Birkaç defa, “Şu Hülya Avşar dindar tarafta olan bir kadın olsaymış keşke. Ne kadar iyi, dürüst birisi” dedi. Ama geçenlerde Hülya Hanım’a kırıldığım bir nokta oldu. “Emine Erdoğan saçını bir açsın, başarabildiğini göstersin, hemen kapatsın” dedi. Ya başı açık gezmek bir başarı istemez ki. Ne demek bu? İnanan insana bu teklif edilebilir mi?
- Başı açık olanın inancı yok mu?
Öyle demek istemiyorum. Başı açıktır, inançlıdır. Kim ona kâfir derse, o diyen kâfir olur. Hülya Avşar’ın zekası bizler tarafından takdir görüyor. Kocası aldatmasına rağmen, evi için, yuvası için mücadele ettiği için de bizim erkeklerimiz tarafından takdir topladı. Onun dürüstlüğü hoşuna gidiyor.
- Son dönemlerde sanatçılar başı kapalı pozlar veriyor ve ileride kapanabileceklerini de söylüyorlar. Ne diyorsunuz, samimi buluyor musunuz bu açıklamaları…
Sahtekarlıkla suçlayamam, çünkü belki içlerinden geldiği için böyle konuşuyorlardır. Hülya Avşar belki ileride kapanabilir ama Sibel Can’a hiç inanmıyorum.
- Neden?
Türban takabileceğini söyledikten sonra tangalı poz veren kadın, kapanmaz bence. Onun inanarak söylediğine inanamıyorum. Ama Hülya Avşar derse, ona inanırım.
- Magazini programlarını takip eder misiniz?
Magazin programlarını denk gelirsem, vaktim olursa şöyle bir bakıyorum. Şimdi bu hayatlar, tarz olarak bizim hayatlarımızı temsil etmiyor. O hayatları yaşayanlar için o tarz yaşamlar yadırganacak bir şey değil. Hakikaten erkekleri hanımlarından kopardı bu programlar. Çok aşırı dekolteler yuva yıkıyor. Sanatçılar bunu anlamıyor. Kadın hakları savunucuları niye bu konuda hiç konuşmuyorlar aklım almıyor. Bir erkek, bir gecede pudra ile güzelleşmiş 10 tane bol dekolteli kadın görüyor ekranda. Şimdi bu erkeğin, karısına ilgisi ne kadar olur? Bizim erkeklerimiz bu konuda ikiye ayrılır. Takva ehli dediklerimiz bu programları izlemezler, diğer kalanlar izler. Kadınlarda iki ayrılır. İzleyen vardır, izlemeyen de. Ben magazin programlarını izlerken en çok Hüsnü Şenlendirici ile Deniz Seki meselesine kızmıştım.
- Neden?
Birlikte konser verdiler ve halk o konseri tıklım tıklım doldurdu. O halka yazıklar olsun dedim kendi kendime. Neden protesto etmediler? Nazire Hanım bir anne, çok ayıptı ona yapılanlar.
- Sizim magazinsel hayatınız nasıl oluyor?
Bizim magazinel hayatımızda haram olmamalı. Gezmek, dolaşmak, yüzmeye gitmek bunlar magazindir bizim için. Biz helal magazini konuşuyoruz. Magazinin içine içki, dekolde girmişse bunlar haramdır.
- Spor yapar mısınız?
Ben hep spor yaparım.
- Ne yaparsınız?
Spor aletlerim var, spor salonlarına giderim ve havuza gider yüzerim. .
- Hiç dans ettiniz?
Ben dans hiç bilmem. Ben gençliğimde çiftelli oynardım. Çok da güzel oynardım. Hala da beyimle evde karşılıklı çiftetelli oynarız.
AZ DAHA SİNEMAYA BOMBA ATACAKTIM
- Siz okumaya, öğrenmeye çok önem verdiğiniz söylediniz, neden önem verdiniz?
Güzel bir soru… Ben gençliğimde kıl payı cinayet işliyordum, bir de Hıristiyan olacaktım, ondan da son anda kurtuldum. Bu da dini yanlış bildiğimden dolayı. İslamı yanlış bilmek kadar felaket bir şey yok. Öyle bir hale geliyorsunuz ki, İslamı karanlık görüyorsunuz. Ama öğrendikçe, aydınlık tarafını görmeye başladım. Bu bilinç, 23 yaşından sonra oldu



- Nasıl cinayet işliyordunuz?
Çalıştığım dönem işyerine hergün bir gurup geliyor, Türkiye’yi birilerinin alıp-sattığını, sapık filmlerle gençliğin beyninin yıkandığını söylüyordu. Bu arada ben de “İslamiyet nasıl bir şey, ne doğru, ne yanlış” bunun karmaşasını yaşıyordum. Bu adamların anlattıklarıyla benim kafam iyice karıştı. Çünkü onlar da herkese yobaz, dinsiz diyor, bir tek doğru olanın kendileri olduğunu iddia ediyorlardı. Benim de muhabese gücüm olmadığı için onlara inandım. Neyse birgün bizim ofise geldiler, Beyoğlu’nda açık filmler gösteren bir sinemayı bombalamaktan söz ettiler. Ve bu sinemayı bombalayacak bir yiğit aradıklarını da dile getirdiler. Bu kafa karışıklığı ile hemen atlayıp, bombalama işini üstlendim. Bilinçsizdim. Açık filmler gösterilerek ülkenin elden gittiğini düşünüyordum. Zaten onlar da benim bilinçsiz olduğumu anlamışlardı.
- Hangi gruptu bombayı size veren?
Bu grup, dini kullanan karanlık güç mensuplarıydı. Kimler olduğunu bilmiyorum ama son dönemlerdeki olaylardan kimlerin olduğundan şüphelenmeye başladım. Neyse bombayı aldım ve Beyoğlu’na gittim…
- Hangi sinemayı bombalayacaktınız?
Ses sinemasından biraz ileride bir sinemaydı. Sadece açık filmler oynatıyordu. Sinemanın içine girdim, bombayı bırakacağım ki aklıma yüzlerce çocuğun babasız kalacağı geldi. Babasına düşkün bir genç kız olarak saatli bombayı bırakmadan geri döndüm… Kuran’ı da yanlış bildiğimi düşünerek, Kuran ilimlerini araştırmaya başladım.
- İslamiyet konusunda kafanızın karışık olduğu, İslamiyet’in aydınlık bir din olduğunu düşündüğünüz dönemde, Atatürk hakkındaki fikirleriniz neydi?
Dini konuların yasaklanması, Kuran’ın yasaklanmasını öğrenmiş olmak, tabii ki sevgiyi engelledi. Dolayısıyla ben Atatürk’ü sevmezdim. Ancak Atatürk’ün birkaç sözünü de hayrandım. Mesela, “Siz yasa yapamazsınız. Siz illa ki Avrupa’dan taklit yasalar getirirsiniz” demiş. Laiklik bile Atatürk getirmemiş. O ölüm döşeğindeyten İnönü getirmiş. Şu anda Atatürk hayatta olsaydı ve ben gidip onunla konuşsaydım, İslam’a öyle bakmayacaktı…
ATARÜK’Ü YENİDEN OKUMAYA KARAR VERDİM
- Nasıl bakmayacaktı?
Şimdi Atarük’ün İslam’a zararı olmuş. Fakat Kuran’ı Türkçe’ye de çevirtmiş. Eğer Kuran’ı sevmiyorsa, neden Türkçe’ye çevirtip, insanların anlamasını istesin ki? Atatürk bir dönem koyu bir dinsizmiş, ama daha sonraki dönemlerinde “Dinsiz olunmaz!” diye demeçleri var. Demek ki o da bir dönem kararsız kaldı. Okuyup öğrenince, “Kuran’ı Allah gönderdi” demediği ne malum? Gerçekten bağımsız bir ülke istemesi bunlar çok önemli. O yıllarda başörtü yasak değilmiş. Hemşire okulunda başı örtülü öğrenciler varmış. Atatürk yasak etmemiş, ondan sonra yasak edilmiş. Şimdi bunları düşünüyorum. O yüzden Atatürk’ü yeniden okumaya karar verdim. Elimde birkaç kitap var, onları okuyacağım. Şu anda bu konuda net değilim. Kuran’ı Türkçe’ye çevirtmesi çok kafama takılıyor. Bu çok önemli bir şey bence.
- “Laikler dinsizdir” dediğinize de pişmansınız o zaman?
Ben laikler dinsizdir demedim. Laiklik dinsizliktir, dine karşıdır dedim. Asıl laiklik bugün başsavcının yaptığı da değil.
- Laiklik kadınları fahişeliğe itiyor diyorsunuz, bu çok fena bir açıklama Enime Hanım…
Fahişeliğe teşvik ediyor dememin sebebi, genelevler hala açık? Ben İran’ın her şeyini beğenmiyorum ama beğendiğim bazı şeyleri var ki bunlardan biri de genelevlerinin olmaması.
- Nasıl yok? Saçının teli gözüküyor diye kadın coplayan Tahran polis müdürü, daha birkaç gün önce genelevde, 6 kadınla basıldı…
Medyada o kadar yalan haber çıkıyor ki. Diyelim ki doğru olsun, Peygamber ordusunda bile herkes çok doğru değildir. Sonuçta insan… Bunun olması, bir rejime mal edilemez. Ben her Atatürkçü’nün yaptığı hatayı Atatürk’e mal etmem. Ama bunu 30 yaşından sonra öğrendim. Çok hacı hoca yanlış yapabilir, dinin günahı ne!
- Laiklik fahişeliğe teşvik ediyor diyorsunuz, şeriatta da kadının adı yok.
Kadınlara verilen hak, İran’da o kadar güzel ki.
- Güzel mi?
İran’da milletvekili olmak isteyen kadın, olabiliyor. Ben yobaz ülkelerden birine gittim, orada şok oldum. Çarşafın altında profesörler dolu. İran’da kadınlar televizyona çıkıp, erkeklerle çatır çatır tartışabiliyor. Peygamber Efendimiz kadını, pazarlarda, satış yerlerinde gezici müfettiş yapmış. Kadınlara söz hakkı vermiş. İslam demiyor ki kadın, erkekle konuşamaz… Gerekirse konuşur…
- Gerekirse tokalaşır mı?
Peygamber Efendimiz kadınlarla tokalaşmamış. Müslümanların bir kısmı, tokalaşmadı diye tokalaşmıyor, bir kısmı da günah değil diye tokalaşır. Tokalaşanları ayıplamıyoruz.
- Erkek illa ki her dokunduğu kadına bir şey mi hisseder? Her erkek potansiyel sapık mıdır?
İnançlarda illaki sebep, hisler değildir. Bir imtihandır bu. Başörtüsü olayında da bu böyle. Allah başörtüsünü erkekler için örtün demiyor ki? Dışarıda örtün diyor. Bitti…
- Dışarı niye örtünün diyor?
Hedef erkeklere karşı görünüyor ama illaki cinsel yönden şöyledir, böyledir demiyor. Bize emir vermiş, kapat diyor. Kapanan, kapanma sevabını alır, kapanmayan da kapanmadığının günahını alır. Ama hiçbir zaman için şu söz söylenemez; Şu kapalı cennetliktir, şu kapalı cehennemliktir… Çünkü o açıktır ama çok sevap yapmıştır, öbürü kapalıdır ama bir tek namaz kılıyordur, başka bir şey yapmıyordur. Bunlar ancak Allah’ın muhakemesinde belli olur. Müslüman böyle hüküm vermez. Benim ağzımda da böyle bir kelime çıkmadı. Ama beni öyle bir tanıtıyorlar ki bundan çok mustaribim.
- Kuran’da başını örtme var mı?
Müslümanlar başlarını örtsünler diye Allah’ın emri var ama dayatma yok. Ayrıca evinde saçını kapat demiyor ki… Sokakta kapat diyor.
İSLAMIN ÖĞRETİLMESİ ŞART
- Size göre yobazlık nedir?
Nefsimi öldüreceğim diye meyve yemeyen Müslüman var. Allah yemen için yaratmış o meyveyi… Yememek ne demek cehalet, okumuyorlar! Zaten karşı gelişler hiç âlimlerden olmamıştır, cahillerden gelmiştir. Küçücük çocuk saçını kestirmek istemiyor, adam illa ki saçını kestireceksin diyor. Ya da dinde okumak yoktur diyor, Allah’ın merhamet etmediklerine siz de etmeyin diyor… İslami kesimin yobazlarını hiç bilmiyorsunuz. Onlar piyasaya hiç çıkmıyorlar. Çocuğa öz kardeşini öldürtüyorlar. Arkadaşını öldürtüyorlar. Ben onların inşallah hiç muhaffak olamayacaklarına inandığım için korkmuyorum. Çünkü o kadar dehşet bir yobazlık, medeni bir anlayışı yıkamaz. Mesela onların evinde tül perdesi yoktur, kadın pencereden dışarı bakamaz ve asla evden de dışarı çıkamaz. Afganistan’daki gibi de değil, farklı bir kesim bunlar. Allah’a şükür bunların gün geçtikçe sayıları da eksiliyor.
- Cüppeli Ahmet için ne düşünüyorsunuz?
Onda biraz hurafe var…
- Diyor ki “Çarşamba günü kan vermeyin, kanınız durmaz…” Bu ne demek Allah aşkına…
Böyle bir şey yok. Ben bu konularda konuşmak istemiyorum. Genelleme olarak şunu söyleyeyim; dinlediğim, kitaplarını okuduğum hocaların içinde çok aydınlar olduğu gibi, çok da yobazca, cahilce fetvalar verenler de var. Çünkü okumuyorlar, araştırmıyorlar. Bu insanlar İslamı sevdirmiyor. İşte ben de bu çukura düştüm, hurafelerin içinde 4 yıl yaşadım ama çabuk çıktım.
- Yani İslam, aydınlar tarafından tam öğretilmeli…
İslam’ın tam öğretilmesi şart. İslam yerine çok başka şeyler öğretiliyor. İslam’ın kötü yaptırdığı bir şey yok. Hayvan hakkı için kanun çıkaran bir islam dini nasıl kötü olabilir, nasıl zararlı, gerici olabilir… Doğru kişilerden, doğru şekilde anlatılması gerek. İnsanı zorla örtemezsin diye bir din, kötü olabilir mi Allah aşkına?
- Sonuçta bütün dinlerin özünde şu var; İyi insan olmak… Ne hacılar hocalar var ki, içi nefret, kötülük dolu…
Tabii ki, çok doğru. Başın açık da olsa, kapalı da olsa iyi insan olacaksın. Ama iyi insan olmak sadece iyilik yapmakla olmaz… Cennet’e girmenin şartı, cennete iman etmektir. Sen Allah’a ömür boyu rest çekeceksin, ona meydan okuyacaksın, Allah seni o zaman niye mükefatlandırsın. Diyebilirsiniz ki, “Ben iyiyim, hiç kötülük yapmadım, insanlara iyilik yaptım…” İyilik yaptınsa karşılığını da insanlardan alıyorsun… Allah’a ne yapıyorsun? Ancak Allah’a iman ediyorsan insanlara yaptığın iyilik ibadethanene yazılır. Bir insan Allah’a iman etmeden cennete giremez. O ayrı bir şey.
TAYYİP ERDOĞAN İSTESEYDİ REFAH PARTİSİ’NDEYKEN SİVİL DARBE YAPABİLİRDİ
- AKP’nin kapatılması gündeki önemli bir konu. Bu konu hakkındaki görüşlerinizi alabilir miyim?
Cumhurbaşkanı’nın yerinde olsam Başsavcıyı derhal azlederdim. Bence böyle düşünen insanlar ülkenin, ekonomik kalkınmasına hiç aldırış etmiyorlar ve bu zihniyet, bu ülkeyi hep geri bırakıyor. Tayyip Erdoğan, İslam gelsin diye halk tabanında Humeyni’nin yaptığı gibi bir çalışma mı yaptı? Tayyip Erdoğan’ın tek derdi var, milletin ekonomik açıdan kalkınması ve başka ülkelere muhtaç olmaması. Adamın ilk günden itibaren söylediği bu. Erdoğan’ın derdi İslam devleti kurmak olsaydı, yapardı. Çünkü her şey iki dudağının arasında. Bir kelime söylese, bir gecede devrim yapar. Bu gücü var. Niye yapmıyor, bir düşünmek gerek.
- Belki de sistemli bir şekilde yapıyordur?
Kardeşim bir defa hakikaten insanı tanımak, anlayabilmek çok önemli. Tayyip Erdoğan 1979 yılında, “Biz laikliği yanlış tanımışız. Laiklikte de İslamı yaşamak isteyen, çok güzel yaşayabilir. Niye bu kadar diretiyoruz ki!” dedi. 1979 yılında bunu söyleyen Tayyip Erdoğan, nasıl sahtekar olabilir? Adam Afganistan’da olanları, orada, burada olanları görmüştür, bakmıştır ki en güzel sistem bu. “Kime zorla örtünme” demiş ki laiklik diyor. O buna inandıktan sonra bu telaş niye? Belki o da başta böyle inanmıyordu, dünyada olayları görmüştür, aşırılıkları görmüştür, bakmıştır ki bu daha güzel bir sistem. Şerii kanunlar, şeri kanunları isteyen halka gider. Türkiye bunu istemiyor ki.
- Siz şeriatı istiyorsunuz ama…
Ben istiyorum. Bunu yüzde beş istiyor… Bakın şerii kanunları ülkeyi karanlığa götürmez. İslam, “Düşmanınızın teknolojisinden siz daha güçlü olun” diyor. Bunu diyorsa şeriat nasıl geri götürür? Siz şeriatı asmak, kesmek zannediyorsunuz? Öyle anlatıldı ya! Ben gençliğimde öyle zannettiğim için korkuyordum. Şeriat bir defa hukuk demek. İslam hukukunda adalet var. Ama dediğim gibi şeriatı isteyen kesim, sadece yüzde beş. Tayyip Erdoğan yüzde 95 için dayatma yapmaz. Adam deli mi, niye yapsın? Bir defa kendisi laiklikte insanların daha refah olacağına inanıyor. Ama hangi laikliği istiyor, zulmetmeyen laikliği… Başını kapatmak isteyen kapatır, açmak isteyen de açar. Bunun daha rahatlık olduğuna inanmayan birisi, inanıyormuş gibi yapmaz.
- Ne olacak sizce?
Eğer koskocaman meclisi beş, altı kişi çiğneyebiliyorsa, ben o ülkenin hiçbir şeyine inanmam. Ne demokrasisine inanırım, ne Cumhuriyetine inanırım. Şu yobaz laiklerin ortalığı karıştırması olmasa, Türkiye çok güzel bir ülke. Tayyip Erdoğan çok güzel şeyler yapıyor. AKP’de milletvekili olmuş sosyalist, ataist insanlar var. Tayyip Bey ne dedi, “Ataist bu ülkenin insanı değil mi?” dedi. Böyle söyleyen insanı nasıl takıye yapar. Daha Refah Partisi’ndeyken isteseydi sivil darbe yapabilirdi, böyle bir gücü vardı. Çünkü milyonlarca genç vardı. Tayyip Bey böyle bir şey istemiyor, ekonomik kalkınma istiyor. İmanları kişinin kendisine bırakıyor. Doğal olanı bu değil mi? Böyle birisi nasıl reddedilir anlamıyorum? Hakkımızda hayırlısı olsun…

Hiç yorum yok:

Google Gruplar
irfanmektebi@hotmail.com grubuna kayıt ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Benim Peygamberim

İlgili aramalar: müzik - ilahi -  ilahi